İstanbul

Dünyadaki şehirleri burdan tanıtabilirsiniz

İstanbul

İletigönderen Panzehir » Cum Haz 15, 2007 19:28










İstanbul Resimleri [ Resimleri görüntülemek için aşağıdaki resmi tıklayınız. ]

Resim





Konum

28° 01' ve 29° 55' doğu boylamlarıyla 41° 33' ve 40° 28' kuzey enlemleri arasında kalmakta ve İstanbul il toprakları toplam 5.512 km²'lik bir alanı kaplamaktadır.

İstanbul Boğazı, Karadeniz'i, Marmara Denizi'le birleştirirken ; Asya Kıtası'yla Avrupa Kıtası'nı birbirinden ayırmakta ve İstanbul kentini de ikiye bölmektedir.

İli kuzeyde Karadeniz, doğuda Kocaeli Sıradağları'nın yüksek tepeleri, güneyde Marmara Denizi ve batıda ise Ergene Havzası'nın su ayrım çizgisi sınırlamaktadır.

İl alanı, idari bakımdan doğu ve güneydoğudan Kocaeli'nin Karamürsel, Gebze, Merkez ve Kandıra ilçeleriyle, güneysen Bursa'nın Gemlik ve Orhangazi İlçeleriyle, batı ve kuzeybatıdan Tekirdağ'ın Çorlu, Çerkezköy ve Saray ilçelerinin yanı sıra, Kırklareli'nin de Vize İlçesi topraklarıyla çevrilidir.

Türkiye topraklarının %0,97'sini kaplayan İstanbul, nüfus varlığı açısından ülkenin en önemli ili durumundadır.

İstanbul İli sınırları içerisinde 33 ilçe bulunmaktadır.

Batıda; Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Bahçelievler, Bağcılar ,Güngören, Esenler, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Fatih, Eminönü, Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kağıthane, Sarıyer, Gaziosmanpaşa ve Eyüp'tür.

Doğuda ise; Üsküdar, Beykoz, Kadıköy, Kartal, Pendik, Tuzla, Ümraniye, Adalar ve Maltepe'dir. Diğer ilçeler ise Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Şile ve Sultanbeyli ilçeleridir.




Tarih

İstanbul'un tarihi 300.000 yıl önceye kadar uzanır. Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlanmıştır.

5000 yıllarından itibaren başta Kadıköy Fikirtepe olmak üzere Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı'da yoğun bir yerleşimin başladığı sanılmaktadır. Ama bugünkü İstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. M.S. 4. Yüzyılda İmparator Konstantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonra da yaklaşık 16 asır boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik sıfatını sürdürmüştür.

Aynı zamanda, İmparator Konstantin ile birlikte Hristiyanlığın merkezlerinden biri olan İstanbul, 1453'te Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra Müslümanların en önemli kentlerinden biri sayılmıştır.


Roma-Bizans Dönemi

Bizantion (M.O. 660 - M.S. 324) Yunanistan'dan gelen Megara'lılar M.Ö. 680'lerde Marmara Denizi'ni geçerek İstanbul'a ulaştılar ve bugünkü Kadıköy'de Kalkedon adını verdikleri bir kent kurdular. "Körler Ülkesi" olarak da anılan Kalkedon'un halkı tarımla uğraşıyordu. M.Ö. 660'larda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Mega'lıların diğer bir kolu bugünkü Sarayburnu'nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapınağı'ndaki kahinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megara'lılar, komutanlarının adından hareketle, kente "Bizantion " adını verdiler. Bu yörede Megara'lılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşadığı bilindiği için Megara'lılarla yerli halkın kaynaşmış oldukları sanılmaktadır. Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, M.Ö. 269'da Bithynıalılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi.

M.Ö. 202'de Makedonyalılar'in tehdidinden korkarak, Bizantion Roma'dan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentte Roma İmparatorluğu'nun etkisi başlamış ve M.Ö 146'da kent Roma'nın egemenliğine girmiştir. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline gelmiştir. Böylece 700 yıllık kent devleti statüsü sona ermiştir.

Eski İstanbul Evleri 73 yılında Bizantion Roma'nın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı. İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkıda bulundu. 193 yılına gelindiğinde, Roma İmparatoru Septimus Severus, Partlar'in tarafını tutan Bizantion'u kuşatarak kenti yağmalayıp, surları da yıktırdı. Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip, kenti imar etti. Yeni binalarla sokakları düzenledi. Hipodrom inşaatını başlattı. 269'da kent bu defa Gotlar'ın saldırısına uğradı. Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını diktiler. 13'de Nicomedialılar kenti ele geçirdiler. I. Konstantinus, Nicomedialilar'la yaptığı savası kazanarak kenti geri aldı.
Roma İmparatorluğu'nun başkenti (324 - 395)Bizantion Roma'nın Doğu'sunun yönetim merkezi olarak seçildi. Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi.

I. Konstantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantion'a çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı. Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi. Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı. Savunma için yeni bir sur yaptırıldı. Septimus Severius'un başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı. 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi. Hipodrom duvarlarinın üzeri çok sayıda heykelle süslüydü. En önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik'e, San Marco Meydanı'na taşındı. Hipodrom'daki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisi'nin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapi Sarayı'nın bulunduğu yer) yapıldı. Önceleri Nea (Yeni) Roma adı ile anılan kenti, I. Konstantinus kendi adıyla özdeşleştirdi. 11 Mayıs 330 tarihinde kentin adı Konstantinopolis olarak ilan edildi. Önce Aya Irini, ardından 360 yılında da Ayasofya kiliselerini yaptıraran I. Konstantinus, kenti Hiristiyan dünyası için önemli bir merkez haline getirdi.Bizans İmparatorluğu Dönemi (395 - 1453) 476'da Batı Roma'nın yıkılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu'na dönüşmüş ve İstanbul da, bu yeni imparatorluğun başkenti haline gelmiştir.

6. yüzyılın ortaları, Bizans İmparatorluğu ve İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin baslangicidir. İmparator I. Jüstinyen yönetimindeki bu dönemde daha önce tahrip edilmiş olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiş, 543'lerde kentte görülen ve nüfusun yarısının ölümüne sebep olan veba salgınının izleri silinmiştir.

7, 8 ve 9. Yüzyıllar İstanbul için kuşatılma yılları oldu. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarlar'in saldırısına uğrayan kenti, sekizinci yüzyılda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204'de kent Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasinda ortaçağın en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüştü.

Bu dönemden sonra İstanbul sürekli küçülmeye ve fakirleşmeye başladı. Şehrin soylu ve zenginleri İznik'e göç etti. Latin İmparatorluğu sadece İstanbul ve yöresinde egemenlik kurabildi.İznik (Nikia), Trabzon ve Yunanistan'daki Epiros'ta bir Bizans muhalefeti gelişti. 1254 yılına gelindiğinde Latin İmparatorluğu çepeçevre kuşatılmıştı. Bu esnada İstanbul çok fakirleşmiş hatta Latin İmparatoru II. Baudouin ısınmak için sarayının ahşap bölümlerini yakacak olarak kullanmaya başlamıştı.

Nihayet 1261 yılında Palailogos Hanedani İstanbul'u tekrar ele geçirdi ve böylece İstanbul'daki Latin dönemi sona erdi.


Osmanlı Dönemi

Eski İstanbul (Aksaray) Osmanlı İmparatorluğu Dönemi (1453-1923)Kent, 1391 yılından başlayarak Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlandı. 1396'da I. Bayazıd (1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardımları önlemek için kentin Anadolu yakasına bir hisar yaptırdı.Kenti almaya kararlı olan II. Mehmed de (1451-1481), Bizans'a Kuzey'den gelecek yardımları her iki taraftan Boğaz'ı tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasına Rumeli Hisarı'nı inşa ettirdi.

İstanbul'un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayisi iki kat arttırıldı. Bizansın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Ceneviz'lilerin elinde bulunan Galata'nın da savas esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. İki aya yakın süren bu kuşatma dönemi 29 Mayıs 1453 günü sabaha karşı başlayıp, öğleden sonra kentin ele geçirilmesiyle tamamlandı. Bu tarihten itibaren İstanbul bir Osmanlı kenti oldu.


Fetihten sonra şehrin kalkındırılması için yeni iskan bölgeleri oluşturuldu. Bizans'in son dönemlerinde görkemini yitirmiş olan kentte, öncelikle eskiden kalma binalar ve surlar onarılmaya başlandı. Bizans altyapıları üzerinde Osmanlı'nın temel kurumlarının binaları yükselmeye başladı. Ayrıca büyük su sarnıçlarının da korunması sağlandı. Osmanlı kimliğine uygun bir gelişme gösteren İstanbul artık imparatorluğun başkenti idi. Nüfusu artırmaya yönelik bu iskan ve sürgünlerle oluşan mahalleler daha sonraki Istanbul idari yapısının temelini oluşturdu.

1459'da İstanbul her biri farklı demografik özellikler taşıyan dört idari birime ayrıldı. Bunlardan biri idarenin merkezinin olduğu Suriçi, diğer üçü ise surdışında yeralan ve "Bilad-i Selase" olarak adlandırılan Eyüp (Büyük ve Küçük Çekmece, Çatalca ve Silivri dahil), Galata ve Üsküdar'di. 1457 sonunda eski başkent Edirne'nin uğradığı büyük yangınla şehre yeni göçmenler geldi ve şehir oldukça şenlendi. İstanbul, fetihten elli yıl sonra Avrupa'nın en büyük şehri haline geldi. 16. yüzyıla büyük bir şehir olarak giren İstanbul, Küçük Kıyamet olarak anılan 14 Eylül 1509 depreminde çok zarar gördü. 8 Şiddetinde olduğu tahmin edilen ve artçı sarsıntıları 45 gün süren depremde binlerce bina yıkıldı, binlerce kişi öldü.


Eski İstanbul İstanbul, 1510'da Sultan II. Beyazıd tarafından 80.000 kişinin istihdamıyla neredeyse yeniden kuruldu. Bu yüzden günümüze gelebilen eserlerin büyük çoğunluğu bu devirden kalmıştır. 1520-1566 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman yönetiminde İstanbul birçok değerli esere ve izleri günümüze kadar ulasan bir kent planına kavuşarak, gelişmiştir. Bu dönemde özellikle Mimar Sinan imzalı birbirinden değerli çok sayıda eser inşa edilmiştir. Veba salgını, yangınlar ve sellere rağmen Kanuni dönemi İstanbul için tam bir yükseliş dönemi sayılmıştır.

Lale Devri olarak da anılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın sadrazamliğındaki 1718-1730 yılları, itfaiye teskilatının kurulması, ilk matbaanın açılması ve çesitli fabrikaların inşasıyla İstanbul'un değişmeye başladığı dönemdir. 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde okunarak halka ilan edilen Tanzimat Fermani ile İstanbul'da yeni bir dönem açıldı. Batılılaşma sürecinin hızlandığı bu dönemde İstanbul'da mimariden yaşama tarzına, eğitim kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar birçok alanda yenilikler yaşandı.


Bu dönemde şehir yeni alanlara doğru genişlemeye başladı.Suriçi Bakırköy yönünde, Galata ise Teşvikiye yönünde yayılırken; Boğaziçi'nde Sarıyer'e iskan hızlandı. Anadolu yakası ise bir taraftan Bostancı, diğer taraftan Beykoz'a doğru büyüdü.Bu yıllar, altyapı ve kent hizmetlerinde de önemli gelişmelere sahne oldu.

Haliç üzerine köprü yapılması, tünel (metro), Rumeli Demiryolu, kent içi deniz tasımacılığı yapan Şirket-i Hayriye'nin açılması, Şehremaneti (Belediye) örgütünün diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattinin çekilmesi, Zaptiye Nezareti'nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi'nin hizmete girmesi ve Atlı Tramvay Şirketi bu gelişmelerin sadece bazılarıdır.

23 Aralık 1876'da I. Meşrutiyet ve 24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilanlarına sahne olan ve halk arasında "Üçyüzon Depremi" denen 1894 depreminde büyük zarar gören İstanbul', I. Dünya Savaşı'nın ardından 13 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri donanmasınca işgal edildi.

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla İstanbul'un başkent dönemi sona erdi.

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyet Dönemi İstanbul’a tarihsel dönüşümün etkenleri yanında, iki önemli belirleyici daha getirdi. Birincisi ,başkentin Ankara’ya taşınması, ikincisi ise, ard arda birçok kent planlarının yapılmasıdır. Cumhuriyet sonrası İstanbul’un gelişiminde belirleyici olan en önemli etken, ülke ekonomisinde 1950’lerde ortaya çıkan dönüşümün, eski bir ticaret ve sanayi merkezi olarak İstanbul’a başka yerlerden daha önce ve daha şiddetli biçimde yansımasıdır.

Cumhuriyet’ten sonra 1923-1950 yıllarını kapsayan ilk dönem, ülke fiziksel yapısında önemli atılım kararlarını içeriyordu. Bu dönemde İstanbul bir çözülme süreci yaşamış, yüzyılın başında 1 milyonu aşmış olan kent nüfusu 1927’de 690.000’e düşmüş, 1935’te 740.000’e ve 1945’te 900.000’e varabilmiştir. Bu dönemde İstanbul’un nüfus artış hızı diğer kentlerin altındadır.

İstanbul, her dönemde göç için cazibe merkezi olmuştur. İlk göç dalgasıyla gelenler, Haliç çevresiyle sur dışındaki sanayi kuruluşlarının çevresinde yerleşmiş, Kağıthane ve Zeytinburnu’nda, ilk gecekondu mahallelerinin çekirdekleri oluşmuştur. Anadolu yakasında da Ankara Asfaltı (E5 Karayolu ) üzerindeki sanayi kuruluşları çevresinde gecekondulaşma başlamıştır. 1951’de İstanbul’da gecekondu sayısı 8500 iken, 1957’de sadece Zeytinburnu 26 bin konutta 60 bin nüfusun yaşadığı bir mahalle haline gelmiş ve nüfusu hızla artarak ilçe olmuştur. Zeytinburnu’nun ardından Eyüp-Rami bölgesinin yakınlarında, şehre ikinci büyük gecekondu mahallesi olan Taşlıtarla ortaya çıkmıştır. İlk kez 1950’lerde Bulgaristan ve Yugoslavya’dan gelen göçmenlerin yerleştirilmesiyle oluşan Taşlıtarla, daha sonra Anadolu’dan gelen göç akınlarıyla da büyümüştür.

1950’lerin üçüncü büyük gecekondu alanı Kağıthane çevresinde gelişmiş, yeni sanayi alanları açılması Halkalı, Maltepe gibi denetim dışı alanların parsellenerek gecekondulaşmasına neden olmuştur.
1950’lerin ortasına gelindiğinde İstanbul, batıda Yeşilköy, kuzeyde Levent, doğuda da Bostancı’ya uzanan bir alana yayılmıştır. Zeytinburnu, Bakırköy ve Yeşilköy birbirinden yeşil alanlarla ayrılmış yerleşmeler durumunda iken, şehrin Bostancı uzantısı bahçeli konutlardan oluşan seyrek bir yerleşme dokusuna sahipti.
1960’larda bütün hızıyla süren gecekondulaşmanın yanında, kentsel mekanın biçimlenişini değiştiren ikinci olgu da, imarlı arsalar üzerinde apartmanlaşma olmuştur. Önce boş alanlar, daha sonra yeşil alanlar, parklar ve oyun alanları apartmanlarla dolmuştur.

Kentsel rantın ve maliyetlerin yükselmesi, büyük sanayinin, kent çevresine yayılma eğilimini pekiştirmiş, çeşitli özendirme önlemleriyle desteklenen, Yakacık-Tuzla-Çayrova-Gebze eksenine, Kartal-Maltepe sanayi alanları eklenmiştir.

Asıl gelişme kentin Anadolu yakasında görülürken, Avrupa yakasında da Zeytinburnu ve Bakırköy arasını doldurmuş olan sanayi alanları bir yandan Sefaköy, Halkalı ve Firuzköy’e ulaşmış, diğer yönden Eyüp-Rami-Gaziosmanpaşa bölgesinden kuzeye kayarak, Küçükköy-Alibeyköy ve Kağıthane’ye ulaşmıştır. Bu arada Şişli’den Maslak’a uzanan Büyükdere Caddesi’nin batısında da bir sanayi alanı oluşmuştur.

Sanayileşmenin hız kazanması gecekondulaşmayı etkilemiş, 1960-65 yılında Türkiye’deki iç göçün %22’si İstanbul’a yönelik gerçekleşirken, 1962’de 78.000’den gecekondu sayısı, 10 yıl sonra 195.000’e çıkmıştır.
1970’lerde İstanbul büyük bir nüfus yığılmasını etkisiyle konut ve ulaşım gibi temel altyapı gereksinmelerinde büyük boyutlara varan sorunlarla karşılaşmıştır. Bu yıllarda mekansal yapı açısından en önemli olgu Boğaz’ın iki yakasının bir köprü ile bağlanması olmuştur. Şehrin transit taşımacılık işlevini güçlendiren Boğaziçi köprüsü ve çevre yolları, hızlı büyüme sonucunda kısa sürede kentiçi ulaşım ağının omurgası haline gelmiştir.

1970’lerin bir başka olgusu olan otomobil üretiminin başlaması ise giderek özel oto sahipliğinin artmasını ve neticede Boğaziçi Köprüsü’nün yapımını getirmiş ve sonunda da, şehrin iki yakası arasındaki nüfus dengesini etkilemiş, İstanbul doğuda Bostancı-Maltepe-Kartal-Pendik-Gebze yönünde hızla yayılmış, batıda ise E-5 karayolu boyunca Silivri’ye dayanmıştır. 1970’lerde hız kazanan bir başka olgu da şehrin iki yakası boyunca Marmara kıyılarında ortaya çıkan ikinci konut sahipliği olmuştur. Eskiden yazlığa gidilen alanlar batıda Yeşilköy, kuzeyde Sarıyer ve Büyükdere, doğuda Suadiye, Bostancı ve Adalar’la sınırlıyken, bu yıllarda, batıda Kumburgaz ve Silivri, doğuda Dragos ve Bayramoğlu ile Yalova ve Çınarcık’a kadar uzanan alanlar yazlık konut, site, motel ve çeşitli dinlenme tesisleriyle dolmuştur.

İstanbul Metropoliten alanı 1970-75 döneminde Silivri ve Gebze sınırları arasında, merkezde 50 km. yarıçaplı bir alandaki yerleşim iken, bu sınırlar 1980’de 60 km.’lik yarıçaplı bir alanı kapsar hale gelmiştir. Sınırlar batıda Tekirdağ ili Kınalıköprü ile doğuda Hereke sınırına dayanmaktadır.

İstanbul Metropoliten Alanı, 90'lı yıllarda gözlenen nüfus ve dolaylı olarak yerleşme eğilimleri makroformunu belirleyen konut alanlarının dışa doğru yayılma-saçaklanmasında, başlangıçta var olan ulaşım ağı yol gösterici olmuştur. İETT ve çevre belediyelerinin otobüse dayalı toplu taşımacılıkta yetersiz kalması sonucu, dolmuş-minibüs bu açığı kapatır duruma gelmiştir. Giderek bu durum, gecekondulaşma, hisseli ifrazlı yasa dışı oluşumların gelişmesinde özendirici rol oynamıştır.

Eski İstanbul nüfusunun yasadışı ve eski yerleşimlerin bulunduğu bölgeler, bu yeni ve dinamik yapı içinde yıkılıp yoğunlaşarak göreli olarak daha yavaş büyürken, çevre alanlar, altyapı ve planları olmadan hızla gelişmiştir. Yatırım kararları, şehirlerin gelişme yönünü, hızını ve nüfusun dağılımını önemli ölçüde etkilemiştir.




İklim

İstanbul’un İl bütününün yer aldığı alandaki iklim tipini, belirgin bir iklim tipi içinde değerlendirme imkanı yoktur. Coğrafi konumu ve fiziki coğrafya özellikleri nedeniyle aynı enlemde yer alan birçok yerleşmelerin ikliminden daha farklı iklim özelliklerine sahiptir.

Yerküre üzerinde ekvatordan başlayıp sırasıyla ikişer kez yinelenen alçak ve yüksek basınç kuşakları içinde, İstanbul (41 derece kuzey enlemi, 29 derece doğu boylamındaki konumu ile), subtropikal yüksek basınç kuşağı ile, soğuk-ılık bölgenin alçak basınçlarının ya da karasal (nemsiz) alize rüzgarları ile denizsel (nemli ve yağışlı) batı rüzgarlarının sınırındadır. Yerkürenin hareketleriyle kış ve yaz mevsimlerinde farklı iklim şartları oluşur.

İstanbul’da yıl boyunca üç hava tipi egemendir. Bunlar kuzeyden ve güneyden sokulan hava tipleri ile sakin hava tipidir. Doğu ve batı yönlü rüzgarlara bağlı olan hava tipleri ise önemsizdir. Üç hava tipi arasında, en yüksek frekansı (en çok esme sayısını) göstereni, kuzey rüzgarlarının egemen olduğu sırada görülen hava tipidir. Mevsimlere göre dört devre vardır; Soğuk ve sıcak devrelerle, biri uzun diğeri kısa süren iki geçiş devresi.




İstanbul'da Yaşam

Kültürel faaliyetler, turizm ve ticaret şehir hayatındaki önemlerini sürdürecektir. Ancak; nüfus artışı, trafik çözümü, düzensiz yapılaşmanın durdurulması meseleleri, kalan ahşap meskenlerin kurtarılması ile Boğaziçi'ne 3. geçiş planlaması çabaları devam edecektir.

Daimi bakım ve tamir edilerek titizlikle korunan Roma, Bizans ve Türk eserlerinin yanında veya gölgesinde İstanbul günlük yaşamı renkli ve hareketlidir, burası 10 milyonluk nüfusu ile 65 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti'nin en kalabalık şehridir. Dış alım ve satımlarda, eğlence, kültür, eğitim, alışveriş, turizm ve sanatsal aktivitelerde ülkenin merkezidir. Şehrin nüfusunun yarıdan fazlası Avrupa yakasında yaşar.

Karşı,Asya yerleşim mekanlarından iş yerlerine geçen ve dönen büyük kalabalıklar asma köprüler ve deniz taşıtlarını kullanırlar. Her devirde gezginlerin en popüler durağı olan İstanbul, limanları, marinaları ile deniz ulaşımında, genişletilmekte olan mevcut modern hava limanı ve Asya yakasına yapılmakta olan 2. liman ile hava ulaşımında 2000 yılları randevusuna hazırlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. kuruluş yıldönümü 1998 için yapılan bakım, onarım ve faaliyetler İstanbul'un 2000 yıllarına hazırlık makyajı olmuştur.

Enerjisi yeterli, alt yapı problemleri olmayan, havası ve denizleri temiz, ulaşımı sorunsuz, trafik karmaşası asgariye inmiş, yeterli sayıda 5 ve 4 yıldızlı otellere sahip, tertemiz tarihi kapalı çarşıları dışında, birçok büyük, modern ve konforlu alışveriş merkezleri ve buralardaki meşhur dünya markalarının mağazaları yeni olgulardır. İlk Bahar, Yaz ve Son Baharların dinamik, kalabalık turizm hareketliliği sonrası, sakin İstanbul kışlarında, alışveriş ve ziyaret turları modasına, büyük merkezlerdeki indirimli satışlarda destek olmaktadır.


İstanbul zengin sosyal, kültürel ve ticari aktivitelerle daha da renklenmektedir. Artık Türk yemekleri yanında, Uzak Doğu ve diğer damak lezzetleri lokantaları bollaşmaya başlamış, yeni açılan, çok sayıdaki konforlu sinemalarda piyasaya çıkan en son filmler gösteriliyor. Dünya ünlüsü pop şarkıcıları stadyumları doldururken opera, bale, tiyatro gösterileri yıl boyu devam etmekte, mevsimlik festivallerde orkestralar, korolar ,konserler, caz ustaları boy göstermekte, müzik, folklor, tiyatro eserleri kapalı gişe oynamaktadır.

Tarihi mekanlar Aya İrini, Rumeli Hisarı, Yedikule, Topkapı Sarayı avlusu, Gülhane Parkı yanında Atatürk Kültür Merkezi, Cemal Reşit Rey konser salonları, Açık Hava ve modern tiyatro mekanları gösterilere ev sahipliği yapmaktadırlar. 1996 yılında yeniden düzenlenen Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı hemen tam kapasitesine ulaşmıştır. Yeni ve daha büyük kongre saraylarının inşaatları devam etmektedir.

Dünya ölçülerindeki kapalı fuar alanları çok ilgi gören faaliyetleri ile devamlı ziyaret edilen mekanlar olmuşlardır. Şehir dışına taşınan gazete matbaaları gibi yeni üniversite kampusları da büyük kompleksler şeklinde yapılmaktadır, üniversite, devlet ve özel hastaneler yüksek standartlara kavuşturulmuş olup uluslararası hizmet verebilmektedirler. Gece hayatını sevenler için İstanbul'da yeterli sayıda kulüp, müzikli lokantalar, diskotek, bar ve pavyonlar vardır. Gece kulüplerinin bazılarında folklor ekipleri ve dansöz gösterileri yapılır. Yaz aylarında sayıları artarak açık hava mekanlarına geçen kulüp, restoran ve diskotekler bilhassa hafta sonlarında çok kalabalık olurlar. İstanbul, 2010 Yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir.





İstanbul Semt İsimlerinin Hikayeleri [ 26 Semt ]

Aksaray : Aksaray'dan gelenler buraya yerleştirilmiştir. Bu semt adını bu günkü Aksaray Şehrinden gelenler vermiştir.

Ahırkapı : Padişah sarayının sonunda ki has ahırın (Padişahın atlarının barındığı ahır) yanında olduğu için Ahır Kapısı diye anılmıştır.

Akaretler : Sultan Abdulaziz Taşlıkta Aziziye camiinin giderlerini karşılamak üzere bir vakıf kurmuştur. Bu vakfa gelir sağlamak için de gelir getiren anlamında Akaretler yaptırmayı planlamıştır. Bu planı bitirmek ise II.Abdulhamit'e nasip olmuştur. Bu yüzden semtede Akaretler denmiştir.

Altunizade : Altunizade İsmail Zühtü Paşa'nın yaptırdığı cami, semtinde bu adla anılmasına sebep olmuşştur. Zühtü Paşa'nın babası altın alım satımı ile iştigal ettiğinden Zühtü Paşa'ya da Altunizade denmiştir.

Arnavutköy : Önceleri, Boğaziçi’nin bu sevimli semtinde Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad takılmıştı.

Ataköy : Ataköy'ün eski adı Baruthane dir. II.Mahmut tarafından buraya baruthane yapılmıştır. O zamanlar Ataköy (İstanbul'un dışı sayıldığından baruthane yapımı için uygun bir alan olarak görülmüştür.) Daha sonraları Emlak ve Kredi Bankası bu bölgeye 50 - 60 bin nüfuslu bir yerleşim yeri kurmuştur(1950). Yeni yerleşim yerinin adı da Ataköy olur.

Ayazağa : İsmini yeni çeri kethudası Ayaz Ağa'nın çiftliğinden almıştır. Abdulaziz döneminde buraya yaptırılan saray bugün binicilik okulu olarak kullanılmaktadır.

Ayrılık Çeşmesi (Haydarpaşa’da) : Eskiden hac alayı bu çeşme çevresinde toplanır, oradan yola çıkardı. Hacca gidenler eşlerine, dostlarına orada veda ederek ayrılırlardı.

Bağlarbaşı : Çok eskiden bir Ermeni manastırına ait bağların başladığı yermiş. Zamanla oraya Bağlarbaşı denmiştir.

Balat : Rumca saray anlamına gelen palation sözcüğünden geldiği söylenir. Önceleri İstanbul'un kapılarından birine verilin bu ad, sonraları semtin adı olmuştur.

Bebek : Fatih Sultan Mehmet Han buranın muhafazası için gönderdiği komutanın lakabından gelmektedir. (Bebek Çelebi Bebek Çavuş)

Bedesten : Arapça bir söz olan Bezzaz dan türetilmiştir. Bez, kumaş taciri, Manifaturacı anlamına geliyor. Kumaş tacirlerinin bulunduğu yere de bezzazistan denildiğinden. zamanla halk arasında ağza kolay gelmesinden dolayı bedestan'a dönüşmüştür.

Beylerbeyi : III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa’nın yalısını bulunduğu için köye bu ad verilmiştir.

Cihangir : Kanuni Sultan Süleyman pek sevdiği oğlu Cihangir için burada bir cami yaptırmıştı. Semt adını bu Cihangir Camisi’ nden almıştır.

Çarşamba : Samsun Çarşamba ovasından gelenler yerleştirildiği için buraya da Çarşamba denilmiştir.

Çengelköy : XIX. Yüzyılda Kaptan-ı deryalıklarda, valiliklerde bulunmuş, yiğitliğiyle tanınmış Çengeloğlu Tahir Paşa burada bir mescit yaptırmıştı.

Harem : Üsküdar Sarayı’ nın harem dairesine gidecekler bu iskeleye çıkarlardı.

Haydarpaşa : III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa oradaki kışlayı yaptırmıştı.

İhsaniye : Selimiye kışlası ile Karacaahmet arasındaki bu mahallenin bulunduğu yerde eskiden bir saray vardı. Padişah yıkılmaya yüz tutan bu sarayın arsasını halka “ihsan” ettiği (bağışlandığı) için semtin adı “İhsaniye” kalmıştır.

Kabataş : İskelenin bulunduğu yerde eskiden büyük bir taş vardı. Osmanlı devri ileri gelenlerinden “Köse Kahya” diye tanınmış Mustafa Necip çelebi bu taşı yontturup iskele haline getirdi.

Kadıköy : Bugün Osmanağa Camisi diye anılan caminin yerinde eskiden Kadı Mehmet Efendi’nin yaptırdığı bir mescit vardı. Semtin adı bundan dolayı “Kadıköy” kalmıştır. Bugünkü camiyi I. Ahmet devrinde Babüssaade Ağası Osman Ağa yaptırmıştır. Diğer bazı kaynaklara göre Bizans’ın fethinden sonra burası İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’e bağışlanmış, bundan ötürüde semt “Kadıköy” adını almıştır.

Kanlıca : Bu bölgeye Kanuni Sultan Süleyman tarafından Anadoludan Türkmen ve göcebe bazı türk kabileleri getirtilip yerleştirilmiştir. Bu göçebelerin buraya yerleşmeleri kağnılarla olduğu ve çok uzun bir süre içinde ancak yerleşebildikleri için halk arasında bu bölgeye Kağnıca, sonralarıda Kanlıca denmiştir.

Kuzguncuk : Fatih Sultan Mehmet devrinde, Kuzgun Baba diye anılan bir derviş burada oturmuştu.

Taksim : İstanbul sularının bir bölümünün buradan taksimi yapıldığı için burasıda suların taksimi (ayrımı) yapılan yer olarak kalmıştır

Üsküdar : Farsça “Konak” anlamına gelir. Eskiden Anadolu’ya İran’a, Arabistan’a gidip gelen kervanlar burada konaklardı.

Vaniköy : Eski adı Papazbahçesi’ydi. IV. Mehmet, Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani (Vanlı) ye bu yerleri hediye etti, o da kendisine burada bir yalı, bir iki ev yaptırdı.

Son güncelleme -> 10 Mart 2003





9 dilde Istanbul

Grekçe: Vizantion

Latince: Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma

Rumca: Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis

Slavca: Çargrad, Konstantingrad

Vikingce: Miklagord

Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli

Arapça: Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma

Selçuklular zamanında: Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul

Osmanlıca: Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergâh-ı Mualla, Südde-i Saadet




Gün gelir devran döner
Adımıza türküler söylenir bu şehirde!..
...
Kullanıcı küçük betizi
Panzehir
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
 
İletiler: 3483
Kayıt: Pzr Şub 18, 2007 20:02

İletigönderen Veled » Prş Tem 12, 2007 14:50

Panzehir, güzel paylaşım teşekkürler
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46


Şu dizine dön: Şehirler

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x