İşte Ahmet Davutoğlu'nun Sicili

Tartışma Alanı

İşte Ahmet Davutoğlu'nun Sicili

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Nis 27, 2010 11:58

21 Nisan 2010-ODATV

http://www.odatv.com/n.php?n=komsularla ... 2104101200

İŞTE AHMET DAVUTOĞLU'NUN SİCİLİ

Mehmet Ali Güller


70 yılda adım adım tasfiye edilen Atatürk’ün “bölge merkezli dış politikası”nın yerini artık tamamen “bölgede ABD arabulucusu” olma görevi aldı. BOP Eşbaşkanlığı katından ve Ahmet Davutoğlu üzerinden uygulanan bu dış politika “komşularla sıfır sorun” diye tanımlandı.

Peki, gelinen süreçte ne gibi somut sonuçlar alındı? Bakalım:

1. İRAN AKP ARABULUCULUĞUNU BİR KEZ DAHA REDDETTİ

ABD’deki Nükleer Güvenlik Zirvesi’nden döner dönmez Tahran’a koşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İranlı mevkidaşına “uranyum takasında aracı olmaya hazırız” dedi. Ancak İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, Davutoğlu’nun çok istediği olumlu yanıtı yine vermedi. Yine diyoruz çünkü Davutoğlu son 6 ayda bu role birkaç kez soyundu ve hepsinde de reddedildi!

Üstelik İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, -Ankara’yı da üzmemek için- Mutteki-Davutoğlu ortak basın toplantısının ardından bir de kibar mazeret sundu! Sözcü, uranyum takasının yalnızca İran toprakları üzerinde yapılabileceğini belirtti!

2. İSRAİL-SURİYE ARABULUCULUĞU RAFTAN KALKTI

Yeni bölgesel çıkarları gereği İsrail’e kısmi tutum takınan Washington’un tavrı, AKP’nin de benzer tavır almasına neden oldu. Ancak AKP’nin perde önü ve perde arkası politikalarındaki makasın gittikçe açılması Tel Aviv’i kamuoyu karşısında zor durumda bıraktı. İsrail Hükümeti, Davutoğlu’nun çok arzuladığı “İsrail-Suriye arabulucusu olma” talebini raftan kaldırdı.

3. SIRBİSTAN-BOSNA HERSEK ARABULUCULUĞU

Dışişleri Bakanı Davutoğlu 18 Mart 2010 günü Bulgaristan’a giderken uçakta gazetecilere şunları söylüyor: “Ben altı ay içinde 11 kez Sırp Mevkidaşımla bir araya geldim. Bizim sayemizde Sırbistan ile Bosna Hersek arasında yakınlaşma oldu. Bosna Hersek Sırbistan’a büyükelçi atadı. Bir gece yarısı Bosna Hersek Cumhurbaşkanı ile havaalanında iki saat konuşup Sırplarla sorununu çözdük. Şimdi de sırada Srebrenica katliamı için Sırpların özür dilemesi var. İşte biz bunları, binyıldır çatışma yaşadığımız Sırplarla konuşuyorsak, niye Ermenilerle de konuşmayalım. Sırplarla ve Boşnaklarla üçlü olarak altı aydır görüşüyoruz. Niye bunu Ermeni ve Azerilerle de yapmayalım”. (Hürriyet, 19 Mart 2010)

Davutoğlu, iki ülke arasındaki sorunların, havaalanlarında ayaküstü yapılan iki saatlik görüşmelerle sonuçlandığını sanacak kadar saf olamayacağına göre ortada başka niyetler vardır. Neyse… Biz niyetleri bırakalım ve somut olgulara bakalım.

Davutoğlu’nun “Bosna’yla arasını yaptım” dediği Sırbistan’da, hem de bu açıklamasında sadece 9 gün sonra ne tartışılmaya başladı dersiniz? Yanıtı Davutoğlu’nu en çok öven gazetelerden birinin başlığıyla verelim: “Bir ülke daha Ermeni tasarısını tartışıyor” (Bugün, 27 Mart 2010).

Kendi yorumumuza ihtiyaç bırakmayan Bugün’ün haberiyle devam edelim: “SRS Partisi milletvekilleri tarafından Sırbistan parlamentosuna verilmek üzere hazırlanan kanun tasarısı, 1915 olaylarının resmen ‘soykırım’ olarak tanınmasını öngörüyor. Oysa daha geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasında son dönemde yaşanan yakınlaşma ve Ankara’nın Sırbistan-Bosna arasında başarıyla gerçekleştirdiği arabulucuk görevini örnek göstererek, Türk-Ermeni ilişkilerine gönderme yapmıştı”. (Bugün, 27 Mart 2010)

4. IRAK’LA SIFIR SORUN YERİNE IRAK’TAN ÜÇ SORUN DÖNEMİ

Ankara’nın mevcut “Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini” savunma politikası, AKP eliyle önce ortadan kaldırıldı, ardından da ABD’nin dayattığı “3 parçalı Irak” savunulur hale geldi. Cumhurbaşkanı Gül Irak’ın kuzeyini “Kürdistan” diye adlandırdı; Başbakan Erdoğan Gül’ün “Kürdistan” diye adlandırdığı coğrafyanın başkenti Erbil’e “başkonsolosluk” açacağını ilan etti; Dışişleri Bakanı Davutoğlu o başkentte mevkidaşı ile resmi görüşme yaptı!

Sonuç olarak Ankara’nın elinde artık “Irak’la sıfır sorun” yerine, “Irak’tan üç sorun” var!,

5. ‘KOMŞULARLA SIFIR SORUN KIBRIS’TA YARA ALDI’

Yukarıdaki başlık Financial Times’a ait! Gazete özetle Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçilmesini Talat’a destek veren AKP’nin başarısızlığı olarak yorumluyor. Dahası, Eroğlu’nun “federasyona karşı ve iki devletli çözüm” politikasının, müzakerelerde çok ciddi sıkıntı yaratacağını belirtiyor.

Hürriyet’den Sedat Ergin’in saptaması daha çarpıcı. “KKTC’deki seçimlerin mağlubu kim? Talat mı? AKP mi?” diye soran Ergin, 21 Nisan 2010 tarihli makalesinde somut yanıtı veriyor: “KKTC’deki seçimin asıl mağlubu AB ve ABD’dir”.

6. ERMENİSTAN’LA AÇILIM BAŞARISIZLIĞI

Financial Times’a göre, “AKP’nin ‘komşularla sıfır sorun’ politikası ve bölgesel çatışmalarda arabuluculuk yapma arzusu, Kıbrıs dışında, en yakınındaki Ermenistan’la yaşanan sorunların aşılamaması nedeniyle de yara alıyor”

AKP’nin Obama’nın talebi doğrultusunda uyguladığı son “Ermenistan Açılımı” da fiyaskoyla sonuçlandı. İmzalanan protokollerin yürürlülük durumu AKP’nin elinde pimi çekilmiş bir bomba gibi kaldı. Dahası, “Ermenistan’la sıfır sorun”a soyunan AKP, kardeş Azerbaycan’ı da küstürdü! Böylece, Türkiye kuzeydoğusunda sıfır sorun yerine, 2 sorun oluşturdu!

SONUÇ

AKP’nin BOP Eşbaşkanlığı doğrultusunda uyguladığı bu politikalar, komşularla sıfır sorun yerine komşularla düşmanlığı arttırıyor. AKP, bu politikaları her şeye rağmen sürdürebilmenin de 3 şeye bağlı olduğunu düşünüyor. ABD’nin kesintisiz desteği altında olmak şartıyla birincisi anayasal değişiklik, ikincisi başkanlık sistemi, üçüncüsü de bu sistemin uygulanabileceği bir federasyon!
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: İşte Ahmet Davutoğlu'nun Sicili

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Nis 27, 2010 12:29

27 Nisan 2010-YENİÇAĞ

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ya ... aber=13019

Abdullah Gül’den İran ikiyüzlülüğü!

Sabahattin Önkibar


Bunlar böyledir.

İçeride başka, dışarıda başka konuşurlar.

Sadece İran konusunda değil, pek çok konuda böyleler.

Öyle oldukları için de her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar.

Kürt açılımı dediler, tablo ortada!

Ermeni atağı dediler, fiyasko gözler önünde!

Büyük Kıbrıs politikası dediler, hezimet malum!

Dedik ya devlet yönetmiyorlar da sanki cemaat avutuyorlar!

Kürsü ve vaiz kültüründen geldikleri için, gelene geçene lafla mavi boncuk ve vaat!

İş icraya geldi mi gerçek yüzleri ortaya çıkıyor!

İkili oynadıkları konulardan biri de İran olayı!

Tahran’a gidişlerinde cihada hazır mücahit pozlarındadırlar ve ABD’ye şeytan derler!

Keza Türk kamuoyunu tatmin için de İran’ın hamisi görünüyorlar!

Bu madalyonun görünen yüzü, peki ya görünmeyeni?

Öyle bir şey var mı dediniz?

Ben de olmadığını zannediyordum ama meğer varmış!

İnternet medyasının amiral gemisi OdaTV’nin haberine bakalım:

Meğer Abdullah Gül, perde gerisinde başka başka şeyler söylüyormuş!

Mesela ne mi?

- “Nükleer silah peşinde olan İran’ı mutlaka durdurmalıyız” diyormuş!

Peki Gül bunu kime mi söylemiş?

Aralarında ABD’nin Ankara eski büyükelçisi Morton Abramowitz’in de bulunduğu ABD heyetine...

Bu bilgiyi aktaran ise “Türkiye ikili oynuyor” diye dövünmeye başlayan CIA bölge direktörlerinden Henry Barkey!


Yok, Barkey AKP karşıtı biri değil, tersine AKP’ye 8 yıldır açıktan omuz veren birkaç önemli Amerikalıdan biri!

O bile şimdi ikili oynuyorlar diye feveran noktasındadır!

Eh gerçekten böyle bir oyun varsa, elbette bunu ilelebet sürdüremezsiniz!

Bakın, bu ikili tavırlar hem Gül’ün hem de Erdoğan’ın bütün dünyadaki inandırıcılığına gölge düşürdü. Nitekim Batı medyasında bu iki isim için her gün eleştiri sağanağı var ama bizi üzen şey, Türkiye’nin bundan kaybetmesi. Zira bu iki isimden biri Cumhurbaşkanı diğeri Başbakandır.

Bakın buraya not düşüyorum; İran meselesi iç konulara benzemez ve bu konuda ikiyüzlülük ülkeye bedeller ödetir...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: İşte Ahmet Davutoğlu'nun Sicili

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Nis 27, 2010 12:42

Sabahattin Önkibar yazdı:
İkili oynadıkları konulardan biri de İran olayı!
(...)
Meğer Abdullah Gül, perde gerisinde başka başka şeyler söylüyormuş!

Mesela ne mi?

- “Nükleer silah peşinde olan İran’ı mutlaka durdurmalıyız” diyormuş!

Peki Gül bunu kime mi söylemiş?

Aralarında ABD’nin Ankara eski büyükelçisi Morton Abramowitz’in de bulunduğu ABD heyetine...

Bu bilgiyi aktaran ise “Türkiye ikili oynuyor” diye dövünmeye başlayan CIA bölge direktörlerinden Henry Barkey!


Yok, Barkey AKP karşıtı biri değil, tersine AKP’ye 8 yıldır açıktan omuz veren birkaç önemli Amerikalıdan biri!

O bile şimdi ikili oynuyorlar diye feveran noktasındadır!

Eh gerçekten böyle bir oyun varsa, elbette bunu ilelebet sürdüremezsiniz!

Bakın, bu ikili tavırlar hem Gül’ün hem de Erdoğan’ın bütün dünyadaki inandırıcılığına gölge düşürdü. Nitekim Batı medyasında bu iki isim için her gün eleştiri sağanağı var ama bizi üzen şey, Türkiye’nin bundan kaybetmesi. Zira bu iki isimden biri Cumhurbaşkanı diğeri Başbakandır.

Bakın buraya not düşüyorum; İran meselesi iç konulara benzemez ve bu konuda ikiyüzlülük ülkeye bedeller ödetir...


Aslında Batı medyası ve bölgemizle yakından ilgilenen CIA ajanları hiç endişeye düşmesinler. Çünkü ne AKP, ne de Abdullah Gül onlara karşı değil, mazlum uluslara karşı ikili oynuyorlar.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: İşte Ahmet Davutoğlu'nun Sicili

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Nis 27, 2010 15:44

29 Kasım 2009-AYDINLIK

DAVUTOĞLU’NUN TARİHSEL VE STRATEJİK DERİNLİĞİ

Yalçın Büyükdağlı
Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Başkanı


Ahmet Davutoğlu AKP’nin yıldızı. İslami çevrelerin yetiştirdiği en derin strateji dehası olarak sunuluyor. Komşu ülkelerle ilişkileri geliştiren, etkin çalışmasıyla göz dolduran bir Dışişleri Bakanı olarak tanıtılıyor. Öyle ki, AKP karşıtı bazı politikacılar ve tarihçiler bile övgüler yağdırıyorlar. İlk baskısı 2001 yılında yapılan ’’Stratejik Derinlik’’ kitabı, Dışişleri Bakanı olduktan sonra çok sayıda yeni baskı yaptı. Kitap, Davutoğlu’nun kim olduğunu anlamak için en önemli kaynak. Kitaptaki görüşlerini kısa bir özet olarak sunuyoruz.

İÇTE TARİKAT, DIŞTA TAŞERON KİMLİĞİ

Davutoğlu, Türkiye için yeni kimlik arayışı içindedir. Bu kimliği, geçmişte Osmanlı ve İslamiyet’in kurumlarında aramaktadır.

Aydınlanma Devrimi’ne karşıdır. Aydınlanma çağını ve insanlığın son 500 yılını sapma olarak görmektedir.

Aydınlanma felsefesinin günümüzde geçersiz hale gelmeye başladığını, tarihi ve stratejik derinliği nedeniyle yeni bir medeniyet sentezi yapabilecek olan Türkiye için olağanüstü imkânlar ortaya çıktığını iddia etmektedir.

Aydınlanmaya olduğu kadar, aydınlanmanın siyasal alandaki yansıması olan ve ülkemizde 19.yüzyılın ikinci yarısından bu yana süren bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesine karşıdır.

I. Ve II. Meşrutiyet Devrimleri’ne ve Cumhuriyet Devrimi’ne karşıdır. Ulusal devleti bir yanılgı ve sorun olarak görmektedir.

Türkiye’nin ancak din temelinde birliğini sağlayabileceği ve dünyadaki etkisini de din bağları temelinde geliştirebileceğini savunmaktadır.

Davutoğlu, Osmanlı bakiyesi olarak tanımladığı eski Osmanlı coğrafyasındaki Boşnak, Arnavut gibi halkları Türkiye’nin dışındaki dayanak noktaları olarak ele alıyor.

Türkiye’nin Balkanlar, Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyasında büyük sorumluluklar üstlenmek durumunda olduğunu, ancak sahip olduğu siyasi kültür ve kurumların bu görevleri yerine getirmekte yetersiz kaldığını belirtiyor.

İhtiyaç olduğunu belirttiği yeni kimlik aryışında bütün yönelimi Ortaçağ’da. Dünyayı ve Türkiye’yi demokratik devrimlerle aşılmış eski çağların siyaset ve kültür kurumlarıyla buluşturacak yeni bir medeniyet sentezi yaratmak iddiasında.

’’YENİ KİMLİK’’ VE DIŞ POLİTİKA

Davutoğlu’nun yeni kimlik arayışı, savunduğu dış politika çizgisinin çerçevesini belirliyor.
Yakın çevreden başlayarak dünya coğrafyasında din temelinde dayanak noktaları arıyor. Bu yaklaşım siyaset bilimine de aykırı. İttifaklar, birliktelikler artık ortak çıkarlar temelinde gerçekleşiyor. Tarih, halkları aynı dini benimsediği halde birbirleriyle savaşan devletlerin sayısız örnekleriyle dolu. Kaldı ki dinler ve mezheplerin ortaya çıkması ve benimsenmesi de belirli bir zaman dilimindeki çıkarlar temelinde gerçekleşiyor. Günümüzde mezhep temelindeki saflaşmalar, emperyalizmin ezilen dünyayı parçalama planlarının hizmetinde. Huntington, Fuller gibi stratejistler bu nedenle teori ve analizlerini, din ve mezhep ayrılıkları üzerine oturtuyorlar. Davutoğlu’nun analizleri daha baştan onlarla aynı zemine yerleşiyor.

Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya politikaları iledünyanın geleceğinde belirleyici öneme sahip olacağı tartışmasız olan Çin ve Rusya gibi büyük devletlerle ilgili değerlendirmeleri, emperyalizmin strateji uzmanlarıyla aynı noktada birleşiyor.

SÜPER DEVLETE BAĞIMLILIK

Davutoğlu, devletleri dört farklı sınıfa ayırıyor. Süper devletler, büyük devletler, bölgesel güçler, ve küçük devletler. Süper devletler her şeye kadir. Sadece başka bir süper devlet tarafından engellenebilir. Büyük devletler süper devletlere, bölge devletleri her ikisine, küçük devletler ise her üçüne de tabi. Bağımsızlık olanaksız. Ancak süper devletlerin belirleyici olduğu sisteme bağımlı olarak yaşama hakkın olabilir. Güçlü görünene tabiiyet… Davutoğlu’nun devletler sisteminin felsefesi bu.

Bu bakış açısı, kitabın bütününe sinmiş. Ortaya koyduğu politikalar, bu bağımlılık anlayışına göre oluşturulmuş.

Yedi düveli dize getiren Ulusal Kurtuluş Savaşımız, Cezayir halkının Fransız emperyalizmini yenilgiye uğratması, Vietnam’ın 40 yıl içinde peş peşe Japon, Fransız, Amerikan emperyalistlerini perişan etmesi, Çok zor koşullarda inanılmazı gerçekleştiren ve bugün dünyanın bir numaralı devleti olmaya adım atan Çin Halk Cumhuriyeti, Küba’nın 10 milyonluk nüfusuyla küçük bir adada, dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücüne sahip devletin sadece 200 mil ötesinde 50 yıldır süren kahramanca direnişi, Venezüella’nın Amerikan emperyalizminin burnunun dibinde yürüttüğü büyük mücadele ve daha pek çok örnek Davutoğlu’nun bu tezini yerle bir ediyor.

Amerika’nın Irak ve Afganistan’da uğradığı yenilgi, taptaze iki örnek.

Davutoğlu’nun teorisinde insan yok. Haklı, haksız savaş ayrımı yok. Davutoğlu’nun, zamana ve mekana uygun düşen fikirlerin kitleler tarafından benimsendiğinde dünyayı değiştiren büyük bir maddi güç haline geldiğini görmesi de mümkün değil.

Bağımlılık anlayışı çok köklü. Öyle ki, kitabına ’’Türkiye’nin jeopolitik değerini pazarlama’’ olanağını bile yerleştirmiş. Davutoğlu ve yandaşları, Hz. Muhammed’in izinde olduklarını iddia ediyorlar. Hz. Muhammed büyük bir devrimci, devlet ve uygarlık kurucusuydu. Onlar ise çağdışı düşünce sistemleri ve ’’büyük şeytan’’ ABD’ye bağımlılıkları ile geleceğimizi karartmaya çalışan gerici ve yıkıcı bir planı uyguluyorlar.

DIŞ POLİTİKADA AMERİKAN TAŞERONLUĞU

Davutoğlu politikaları, oluşturduğu şablona uygun.

Balkanlarda Arnavut ve Boşnakları, Müslüman oldukları için Türkiye’nin Balkan siyasetinin dayanak noktaları olarak görüyor. ABD’nin de, Balkanlar’daki diğer milliyetlerin AB ve Rusya’nın etki alanında oldukları gerekçesiyle Arnavut ve Boşnaklara dayanmasının zorunluluk olduğunu, dolayısıyla ABD ile çıkarların kesiştiğini, bu bölgede stratejik ortak olunduğunu belirtiyor. NATO’nun Balkan siyasetinde, Türkiye’nin en önemli stratejik aracı olduğunu söylüyor.

Rusya ve eski Sovyet coğrafyasında Soğuk Savaş’tan sonrajeopolitik bir boşluk oluştuğunu, Türkiye’nin 1711’deki Prut Savaşı’ndan bu yana ilk kezbüyük bir üstünlük yakaladığını, bu boşluğa ABD ile birlikte NATO olanağını değerlendirerek girmesi gerektiğini savunuyor.

Ortadoğu coğrafyasında Irak’ın bölünmesini zorunluluk olarak görüyor. Kürtlerin Irak’tan ayrılarak bölgenin en güçlü devleti olan Türkiye’ye katılmasının en büyük olasılık olduğunu belirtiyor. Böylece ABD’nin 1980’lerden bu yana dayattığı ’’Türkiye himayesinde Kürdistan’’ projesine destek veriyor. Hamiliğe ek olarak emperyalist ’’su savaşları’’ senaryosunu savunuyor. Böylece Türkiye’nin güney komşularıyla kanlı bıçaklı hale gelmesiyle ABD’nin Ortadoğu taşeronluğunun alt yapısını oluşturuyor.

Asya’da ise ABD’nin Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünya devlerini dengelemek için Türkiye ile stratejik bir ittifaka mecbur olduğunu olumlayarak belirtiyor.

Böylece Türkiye, kendisini çevreleyen coğrafyada ve Asya’nın tamamında Amerika’nın taşeronu olacak. Çevresini ve Asya’nın tamamını düşman yapan Türkiye! Sonuç; ayaklar altında kalan bir Türkiye.

Davutoğlu’nun komşu ülkelere ve doğuya yönelik etkinliği kimseyi aldatmasın. Milli çıkarlara değil, Amerikan taşeronluğuna programlanmış bir faaliyet gerçekleştirilmektedir.

Davutoğlu kitabında, Cumhuriyet Devrimimizin tasfiyesi için kapsamlı bir program açıklamıştır. Bu bir karşıdevrim programıdır. AKP, bu programı uygulamaktadır. 1945’ten sonra girilen ’’Küçük Amerika’’ süreci, bu programın uygulanması için elverişli bir zemin oluşturmuştur.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x