CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Dubai’de Ali Babacan, attığı imza ile Türkiye’ye ihanet etti mi etmedi mi? O senin Bakanın mı, değil mi? Sen bir milyar dolara Türkiye’yi pazarlamaya kalkıyorsun, sonra kalkıp ihanetten bahsediyorsun. Sen ülkeye ihanet ettin, ülkeye” dedi ve Tayyip Erdoğan tarafından mahkemeye verildi.
Konuyu ilk olarak Onur Öymen ve Deniz Baykal gündeme getirmiş, Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak, Türkiye’nin Irak’a tek taraflı müdahalede bulunmaması hususunun, Türkiye ile ABD arasında 22 Eylül 2003’te imzalanan hibe anlaşmasının ön koşulu haline hiçbir zaman gelmediğini, Türkiye’nin, bu anlaşmayla tek taraflı müdahale konusunda bir taahhütte bulunmadığını belirtmişti.
* * * Anlaşma gizli deniliyor ama ABD açısından değil. Okurumuz Başak Nohutçu, söz konusu anlaşmanın Amerikan Hazine Bakanlığı İnternet sitesinde ayan-beyan yayında olduğunu bildirdi.
Gerçekten de sitenin arşivinden 22 Eylül 2003 yılı kayıtlarına girdiğinizde anlaşma metnini kolaylıkla buluyorsunuz. Metin aynen şöyle:
“Turkey and the United States signed a Financial Agreement today by which the United States is making available as much as $8.5 billion in loans to Turkey. The purpose of the Financial Agreement is to support Turkey’s ongoing economic reform process. The loan disbursements will be used to service Turkey’s external and domestic debts. The loan will have a 10-year maturity with a 4-year grace period for repayment of principal. The loan will be disbursed over a period of about 18 months in 4 equal disbursements. Under the Financial Agreement, each disbursement is conditioned on Turkey meeting the conditions set forth in U.S. law. The two conditions are: (1) Turkey is implementing strong economic policies; and (2) Turkey is cooperating with the United States in Iraq. The contribution of Turkish troops for peacekeeping and stability operations in Iraq is not a necessary condition for determining Turkish cooperation in Iraq. The Turkish Treasury will decide on the timing of the request for each disbursement, taking into account cash flow, and internal and external debt service. The United States will reply within 8 business days of a request for a disbursement as to whether it considers that Turkey meets the conditions. The last two disbursements can be converted into a grant, if Turkey wishes. Turkey may pre-pay the loan. The Financial Agreement will become effective once remaining legal and technical procedures are completed.”
* * * Görüldüğü gibi Türkiye’ye 8.5 milyar dolarlık kredi verilmesi karşılığında, bu anlaşmanın iki şartı olduğu belirtiliyor ve o zaman “Güçlü Ekonomi Programı” denilen Kemal Derviş politikalarına devam edilmesi ve Türkiye’nin ABD’nin Irak operasyonlarında yer almaması veya Irak’a yönelik askeri bir operasyonda bulunmaması şart koşuluyor. Tabii bu husus nispeten diplomatik bir dille ifade ediliyor:
“Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ile Irak’ta işbirliği yapmaktadır. ABD’nin Irak’taki barış ve istikrar operasyonlarına Türk askeri katkısı, Türk işbirliğinin belirlenmesi için gerekli bir şart değildir.”
ABD Hazine Bakanı John Snow da anlaşmadan sonra bir açıklama yaparak, söz konusu iki şartı alenen tekrarladı. Demek ki AKP resmen yalan söylüyor. Daha sırada Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı iken Powell ile imzaladığı iki sayfalık, dokuz maddelik gizli anlaşma var. O anlaşma daha ağır hükümler içeriyor.
Üzereinden yedi yıl geçmiş ve hiç yürürlüğe girmemiş bir anlaşma, Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu mahkemelik etti.
Kılıçdaroğlu'nun 'vatana ihanet' sözüne, Başbakan'ın açtığı tazminat davasının nasıl sonuçlanacağını, bugünden bilebilmemiz imkansız. Tıpkı; süreci yakından izlemiş bir gazetecinin, mazide kalmış görünen bir konu ısındığında kayıtsız kalmasının imkansızlığı gibi.
Devlet Bakanı Ali Babacan ile dönemin ABD Hazine Bakanı John Snow, 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasını 22 Eylül 2003'te Dubai'de imzaladı.
O gün, International Convention Center'da töreni izleyen gazeteciler arasındaydım. Anlaşmanın IMF toplantıları sırasında imzalanacak olması, iki gün öncesine dek 'Bizde böyle bir bilgi yok' diyen hükümet için de sürpriz olmuştu. Bu ani gelişmenin nedenini sonra öğrenecektik. ABD'nin ekim ayında dolacak olan 2003 mali takvimi kaçırılırsa, prosedürün 2004 için sıfırlanması gerekecekti.
İki bakan, dünyanın dört bir yanından gazetecilerin doldurduğu salona gecikmeli geldi. Son dakikaya dek, metin için Dubai-Ankara hattında yoğun bir telefon ve e-mail trafiği işlemişti.
Babacan heyecanlı; Snow kendinden emin görünüyordu. İki bakan hazır metinleri sırayla okudu ve aylardır gündemde olan konuya dair tek soru bile almayı kabul etmeden gitti. Zihinlerdeki soru ise ortaktı:
'Bir yandan (Anlaşmanın Irak'a asker göndermekle ilgisi yok) diyorsunuz. Ama anlaşmanın iki şartından biri, 'Irak'ta işbirliğinin zorunlu olması'. Öte yandan 'Amerikan Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları Türkiye'nin kredinin koşullarını yerine getirip getirmediğini izleyecektir'' diyorsunuz. Bütün bunlar ne anlama geliyor?'
Bütün bunların ne anlama geldiğini kısa süre içinde öğrenip haberleştirecektik.
'ASKER' KOŞULU 'ACİL ÖDENEK YASASI'NDA VARDI
ABD'li bakan 'Anlaşmanın Irak'a asker göndermekle ilgisi yok' dese de bu ilgi, beş ay önce, açık şekilde kurulmuştu.
Amerikan Yönetimi'nin, Irak'ı işgalinden hemen sonra Nisan 2003'te Temsilciler Meclisi ile Senato'dan geçirdiği 'Savaş Dönemi Acil Ek Ödenekler Yasası'na göre Türkiye, Kuzey Irak'a 'tek taraflı ve bağlayıcı olarak girerse' kredi iptal edilecekti.
Temsilciler Meclisi'nin, yasayı anlatan 8 Nisan 2003 tarihli 'HR 1559' (House Resolutions) duyurusunda, bu bölüm şöyleydi:
'Türkiye, Irak Özgürlük Operasyonu'nda, insani yardımı içerecek biçimde ABD ile işbirliği yapmazsa ya da askeri birliklerini Kuzey Irak'a tek taraflı ve bağlayıcı olarak muharebe düzeninde yerleştirirse, bu kredinin kullanımı mümkün olmayacaktır.'
'TBMM İRADESİNDEN FERAGAT' TARTIŞMASI
Bu madde nedeniyle Kuzey Irak'a asker gönderilmesini öngören 20 Mart 2003 tarihli TBMM iradesinden dolaylı olarak vazgeçildiği, yeni bir TBMM tezkeresine konu olması gereken kararın, finansman anlaşmasıyla değiştirilmiş sayıldığı, böylece hükümetin yetkisini aştığı tartışması başladı.
DOKUZ AY SONRA
İmzaların atıldığı 22 Eylül'den dokuz gün sonra, TBMM'nin açılış resepsiyonuna katılan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, anlaşmadan rahatsızlık duyduklarını söyleyecekti.
Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için, hükümetçe Meclis'e sunulup yasalaşması zorunluydu. İmzadan sonra 'Türk ekonomisinin yeniden şahlandığı bu dönemde bu anlaşmayı imzalamaktan mutluluk duyuyorum' diyen Babacan, aylarca 'Ne zaman?' sorusuna açık yanıtlar vermekten kaçındı.
Aradan dokuz ay geçti. ABD Başkanı Georg W. Bush, ülkemize geldi. 27 Haziran 2004'te Başbakan'la görüşmesinin ardından, anlaşmanın askıya alındığı açıklandı.
Kılıçdaroğlu, “İhanet” demişti AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ekonomik anlaşmaya siyasi koşul koymak vatana ihanettir” sözüyle gündeme getirdiği Dubai anlaşmasını resmen itiraf etti.
e-muhtıra değil bilgi notuymuş! Anlaşma hakkında fazla konuşamayan Çelik, Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan-Büyükanıt işbirliği yaptı” sözüne de inanılmaz bir yorum getirdi: O muhtıra değildi, bilgilendirme notuydu. Yargı sürecine gerek görülmedi.
Haber: Macit SOYDAN
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 27 Nisan e-muhtırası ve “Dubai anlaşması” iddialarına AKP’den cevap geldi. Başbakan’ı “vatana ihanet”le suçlayan Kılıçdaroğlu’nu eleştiren AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “22 Eylül 2003’te Ali Babacan Devlet Bakanı sıfatıyla ABD’lilerle Türkiye’nin Irak’ın işgaliyle doğan ekonomik zararlarının telafisi için, 8.5 milyar dolar krediye çevrilebilir 1 milyar dolarlık hibe anlaşması imzalamıştır. Ancak ABD tarafı, Türkiye’nin Irak’a müdahalesini, ödemenin geri kalanını askıya alma sebebi sayacağını ifade etmiştir. Ekonomik şartların iyileşmesi üzerine de anlaşma iptal edilmiştir.”
Muhtıra değil bilgilendirme “Başbakan ile Büyükanıt işbirliği yaptı, 27 Nisan Bildirisi AKP’yi iktidara getirmek için kurgulandı” yönündeki iddiaya da cevap veren Çelik, “Buna ölüler bile güler. Dönemin Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a da, bana da bunun asla bir muhtıra olmadığını, bilgilendirme açıklaması olduğunu söylemiştir. Bu durumda yargı süreci başlatmaya gerek görülmemiştir” dedi. Çelik, Büyükanıt’a araç satın alınmasını da “Başbakanlığın değil, Genelkurmay’ın bütçesinden alınmıştır. Ödüllendirildiği iddiası abesle iştigaldir” diye açıkladı.
Bahçeli’nin üslubu kaba Çelik, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamasına da değinerek, şunları söyledi: “Ne yazık ki ağzını bozma seanslarına devam etmiştir. Sayın Başbakan’ı etnik bölücülükle itham eden Sayın Bahçeli’nin kesinlikle aynaya bakması gerekiyor. Sayın Bahçeli, şu anda PKK’nın ve onun siyaset tarzının safında yer almaktadır. Bizim dağarcığımızda Sayın Bahçeli’nin sarf ettiği küfürler ve hakaretler yoktur. Bu ilkel ve kaba üslup Sayın Bahçeli’ye yakışmıyor.”
CHP 35. maddede samimi değil TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde değişiklik konusunda CHP’nin vereceği teklifle ilgili bir soru üzerine de Çelik, “Biz başından beri CHP’nin 35. madde konusunda samimi olmadığını, referandum süresinde topu taca atma niyetinde olduğunu hep söyledik” diye konuştu. Çelik, Adana’da İçişleri Bakanı’nın katıldığı cenazede bulunan ve ’Balyoz’dan yakalanma kararı bulunan 6. Kolordu Komutanı’yla ilgili de “Herhalde yakasına yapışacak hali yoktu” dedi.
Bölükbaşı: Anlaşmayı gizlemeleri imkansız!.. AnlaŞmanIn imzalandığı dönemde ABD ile yürütülen müzakerelerin heyet başkanı olan MHP’li Deniz Bölükbaşı son noktayı koydu: K. Irak’a girmeme taahhüdü doğru. Başbakan Erdoğan da tüm detayları biliyordu.
MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı Dubai’de imzalanan Antlaşma ile ilgili olarak kamuoyunda yapılan tartışmalara açıklık getirdi. O dönem ABD ile yürütülen askeri ve siyasi müzakereler heyetinin başkanı olduğunu belirten Bölükbaşı, “Ben hayattayım. Dışişleri Müsteşarı Uğur Ziyal hayatta. Ali Babacan hayatta. Neden susuluyor anlamıyorum” dedi.
Babacan imzaladı AKP iktidarının yaptığı açıklamalara bir anlam veremediğini dile getiren Bölükbaşı, “Ben bu konuyla ilgili bütün ayrıntıları 1 Mart Tezkeresi’ne ilişkin olara çıkarttığım kitapta zaten anlattım. Ben o zaman ABD ile yürütülen siyasi ve askeri müzakerelerde heyet başkanıydım. Biz görüşmeleri sürdürürken Ali Babacan 22 Eylül 2003 günü antlaşmayı imzaladı. Kitabımın 74 ve 75 sayfalarında da bu konuyla ilgili detaylar bulunmaktadır. Açıklamalara bir anlam veremiyorum. Neden susuluyor ki?” şeklinde konuştu.
Başbakan’a anlattık Yapılan antlaşma gereğince Kuzey Irak’a girilmeme yönünde bir taahhüttün de bulunduğunu hatırlatan Bölükbaşı, “ Biz o dönem her şeyi Başbakan Erdoğan’a da anlattık. Konunun bütün detaylarını ifade ettik. Böyle bir anlaşma vardır. Susulmasının da hiçbir anlamı yoktur” dedi.
Kuzey Irak'a niye giremediğimiz anlaşıldı. 1 değil tam 8,5 Milyar dolarlık pazarlık yapılmış.
Kuzey Irak’a niye giremediğimiz anlaşıldı. Herkes merak ediyordu. Kuzey Irak’dan geliyorlar, saldırıyorlar ve kaçıyorlar.
Peki askerimiz, Mehmetçiği öldüren bu teröristlerin yuvalandığı Kuzey Irak’a neden girip köklerini temizleyemiyor, neden bunların inlerini temizleyemiyor diye merak ediyorduk. Niye onlar gelip vururken biz elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz diye soruyorduk.
İşte bunun sebebini Kemal Kılıçdaroğlu açıkladı:
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: "Dubai'de Ali Babacan, attığı imza ile Türkiye'ye ihanet etti mi etmedi mi? O senin Bakanın mı, değil mi? Sen bir milyar dolara Türkiye'yi pazarlamaya kalkıyorsun, sonra kalkıp ihanetten bahsediyorsun. Sen ülkeye ihanet ettin, ülkeye. Recep Bey'e bir şey daha söylüyorum; Korkmuyorsan ihanetin belgesini açıkla. Niye gizliyorsun Dubai anlaşmasını... 1 milyar dolara ülke pazarlanır mı?"
Gelelim o anlaşmaya:
28 Haziran 2007’de NTV'de canlı yayında Murat Akgün’ün sorularını yanıtlayan Deniz Baykal, Hükümetin “1 milyar dolar karşılığında hiçbir şartta Kuzey Irak'a müdahale etmeyeceğine ilişkin bir uluslararası anlaşma” imzaladığını ileri sürüyor ve terörle mücadele için atılması gereken ilk adımın “mevcut hükümetin uzaklaştırılması” olduğunu söylüyor.
Anlaşma sırasında şimdi Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Abdullah Gül, o zaman Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı idi.
Abdullah Gül , Deniz Baykal’ın iddiası ile ilgili o zaman çok kızmış ve şöyle bir açıklama yapmıştı:
“'Bunların hepsi yalandır, aslı yoktur. ABD ile gizli bir anlaşma yapacağız, böyle şey olur mu? Onları işbirliğine zorlamak için elimizden geleni yapıyoruz. ABD ile anlaşma yaparsak bunların hepsi devletin kayıtlarında olur. Bunların hepsi devletin zabıtlarında olur ve bunların hepsi devletin ilgili makamları tarafından bilinir. Bunlar bu kadar açıktır.”
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün tepkileri üzerine Baykal’ın o zamanki belgeli cevabı:
Belgedeki sarı çizgili yerlerde şöyle yazıyor:
Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’ye 8,5 milyar ABD Doları’na kadar kredi sağlayacak finansman Anlaşmasını bugün (22 Eylül 2003) imzalamışlardır.
Kredi yaklaşık 18 aylık bir süre içerisinde 4 eşit dilimde kullanılacaktır. Finansman anlaşması çerçevesinde her bir kredi çekişi, Türkiye’nin ABD’nin ilgili yasasında belirlenen koşulları karşılamasına bağlıdır. Söz konusu iki koşul (1) Türkiye’nin güçlü ekonomik politika yürütüyor olması ve (2) Türkiye’nin Irak konusunda ABD Hükümeti ile işbirliği içerisinde olmasıdır.
“Başbakan Erdoğan’ın, söz konusu anlaşmaya ilişkin “Kesinlikle yalandır, iftiradır” dediğini ifade eden Baykal, “İftira mı, değil mi size belgelerle açıklayayım” dedi. Baykal, şunları söyledi:
“2003’ün 22 Eylül’ünde Dubai’de bir anlaşma imzaladınız. Bu anlaşmada 1 milyar dolar hibe ya da 8.5 milyar dolar kredi çekebileceğinizi söylediniz. ’Amerika’dan izin almadan Irak’a yönelik herhangi bir hareket yapmama şartlı bir anlaşmayı imzaladınız mı?’ diye sordum. Bu sorum karşısında kıyameti koparan Başbakan ’Kesinlikle iftiradır’ demiş. 22 Eylül 2003’te imzalandığını iddia ettiğim anlaşma var mı? Evet var. Türkiye adına bu anlaşmayı Babacan imzaladı. Buna ’iftira’ diyenler var. 23 Eylül 2003 tarihli, Devlet Bakanlığı’nın ’ABD-Türkiye Finansman Anlaşmasına İlişkin Ortak Açıklama’ başlığı altında yaptığı açıklamayı dikkatinize sunuyorum. Resmi açıklama. Burada diyor ki; ’Türkiye ile ABD, Türkiye’ye 8.5 milyar dolara kadar kredi sağlayacak finansman anlaşmasını bugün, 22 Eylül 2003’te imzalamışlardır.’ Yani bir anlaşma vardır. Kredi teklifi, Türkiye’nin, ABD’nin ilgili yasasında belirlenen koşulları karşılamasına bağlıdır. Bu koşul da Türkiye’nin Irak konusunda ABD hükümetiyle işbirliği içinde olması. Açıklama 2 Ekim 2003’te yapılmış. Babacan diyor ki; ’ABD kredisini işimize gelirse kullanırız, işimize gelmezse kullanmayız’. ’Anlaşmada . Irak’a girmeme şartı var mı?’ sorusuna, Anadolu Ajansı’nın haberi, ’İşimize gelirse kullanırız, şu anda evet ya da hayır demek durumunda değilim...’ Bu, ’evet’ demektir. Bu sayın Babacan’ın olmayan dedikleri anlaşmayı açıklamasıdır.”
“Baykal, 2003 yılında Devlet Bakanı Ali Babacan ile ABD arasında Kuzey Irak’a girilmemesi konusunda imzalanan anlaşmayla ilgili iddialarını tekrar eden Baykal, "Önceleri böyle bir şey yok dediler, yalan dediler, iftira dediler. Onun üzerine belgeleri çıkarmaya başladık, şimdi gerçek oturdu. Yok dedikleri anlaşma 2003 yılında 22 Eylül’de Amerika ile yok dedikleri anlaşma imzalanmıştır" diye konuştu. Anlaşmanın Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesini engellediğini kaydeden Baykal, CHP’nin kıyameti koparması üzerine kredinin alınmadığını söyledi. Baykal, hükümetin söz konusu anlaşmayı meclise getirmek zorunda olduğunu anlaması üzerine bunu göze alamayarak yapamadığını ileri sürdü.”
Baykal, şöyle devam etti: “İftiranın ötesindedir dediği anlaşmayla ilgili Başbakan diyor ki; ’8.5 milyar dolarlık krediyi sadece iç ve dış borç ödemelerinde kullanacağız’. Olmayan sözleşmenin öngördüğü krediyi iç ve dış borçlarda kullanacaklar. ’Protokolde, ABD ile Irak konusunda bir dayanışma içinde olma yönünde bir şart da var’ diyor. Kim diyor? Başbakan. Neye göre diyor? Anadolu Ajansı’nın haberine göre diyor. Hangi tarihte diyor? 2 Ekim 2003’te diyor. ’Öyle bir hibeyi kabul etmiyoruz’ diyor. ’Bu hibeyi krediye çevirirsek kabul ederiz’. Ne oldu? Krediye dönüştürüldü, 18 aylık bir vade konuldu. ’ABD ile Irak konusunda dayanışma içinde olma yönünde bir şart daha var’ diyor. Bundan, kredi anlaşmasının yapıldığını, Başbakan’ın bunları bildiğini görüyoruz. ”
Baykal anlaşmanın 14 Nisan 2004’te CHP’nin tepkisi üzerine karşılıklı nota ile iptal edildiğini de söyledi.”
Şimdi gelelim tüm bu tartışmalar üzerine Dışişleri Bakanlığı’nın 04 Temmuz 2007 tarihinde olayları adeta doğrularcasına yaptığı açıklamaya:
“Türkiye ile ABD arasında, Türkiye’nin devam etmekte olan ekonomik reform sürecinin desteklenmesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a yönelik askeri operasyonunun Türk ekonomisi üzerindeki olası olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla, ülkemize 8.5 milyar ABD Doları krediye çevrilebilir 1 milyar ABD Doları tutarında hibe sağlanmasını öngören bir anlaşma 22 Eylül 2003 tarihinde imzalanmıştı.
Türkiye’nin Irak’a tek taraflı müdahalede bulunmaması hususu, anlaşmanın ön koşulu haline hiçbir zaman gelmemiştir. Türkiye bu anlaşmayla tek taraflı müdahale konusunda bir taahhütte bulunmamıştır.
Anlaşma uyarınca Türkiye’ye taksitlerle verilmesi öngörülen 1 milyar ABD Doları hibenin ödenmesi sürecinde, Türkiye’nin Irak’a tek taraflı müdahalesi sözkonusu olursa, ABD tarafı ödemenin geri kalanını askıya alma hakkına sahipti. Nitekim, tek taraflı müdahale halinde anlaşmaya esas teşkil eden anlayışın ortadan kalkacağı anlaşmada kayıt altına alınmıştı. Bu, ABD’yi bağlayan tek taraflı bir karardı.
Sözkonusu anlaşmanın imzalanmasından sonra, Türk ekonomisinin performansı, istikrarlı ve sürdürülebilir büyümesi ile birçok alandaki yapısal reformlar ve köklü değişikliklerin getirdiği olumlu sonuçlar üzerine yapılan siyasi/ekonomik değerlendirmeler sonucunda ülkemizin bu tür mali desteğe ihtiyacı bulunmadığına karar verilmiş ve anılan ekonomik yardım anlaşmasının işleme konulmasından vazgeçilmiştir. Hazine Müsteşarlığı’nın bu konudaki kararı bildirmesi üzerine Bakanlığımızca keyfiyet ABD tarafına bir Nota ile duyurulmuş; gelişmeler, anlaşma üzerinde herhangi bir gizlilik unsuru bulunmadığından Hazine Müsteşarlığı’nın yaptığı yazılı açıklamalarla zamanında kamuoyuyla da paylaşılmıştı.
Sözkonusu anlaşma, onay için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmemiş ve yürürlüğe girmemiştir.”
Kendni İslamcı bir parti gibi bu ülkenin inanmış, tertemiz dindarlarına pazarlayan AKP; iş başına geldiği ilk günden bu yana, boynuna emperyalistlerin ''Cesaret Madalyasını'' takarak, hep onların çıkarları için çalıştı.
Dubai'de anlaşma imzaladılar, ''İmzalamadık'' dediler. Sonra belgeleriyle ortaya çıktı.
Kapı arkalarında, Buşoğlubuşlara Müslüman Irak halkının katledilmesinde, Irak'ın işgal edilmesinde, topraklarımızı, limanlarımızı, hava sahamızı, Mehmetçiğimizi kullandıracaklarının sözünü verip, kapı önünde bacak bacak üstüne atarak pozlar verdiler...
Oyunları, 1 Mart Tezkeresi Meclis'ten geçmeyince bozuldu. Onlar yine de gizli kararnamelerle Müslüman Irak halkının tepesine nükleer bomba yağdıran Haçlı uçaklarına hava sahamızı kullandırdılar...
ABD ile Meclis'ı devre dışı bırakıp; ABD'nin izni olmadan Türk askerinin Irak'ın kuzeyine müdahale etmeyeceğine, Kıbrıs'ta Rauf Denktaş'ın tasfiye edileceğine, Annan Planı'na ''Evet'' deneceğine ilişkin olarak 2 sayfalık, 9 maddelik ''Hizmet Sözleşmesi'' imzaladılar...
Irak'ı kan gölüne çeviren katiller sürüsüne ''Kahraman'' dediler, o katiller sürüsünün ''evlerine sağ salim dönmeleri için'' dua ettiler.
Ey Cemaati Müslümin,
12 Eylül'de halkoylaması var.
Bugüne kadar hep eneyi yerine konuldun, hep kandırıldın.
Halkoylamasında sana sorulan soru, aslında şu:
Enayi misin?
Yanıtın ne?
Evet mi, HAYIR MI?
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...