İsterse Altmış Sekiz Olsun Yaşım!
İsterse altmış sekiz olsun yaşım, hiç bir şey fark etmez... Savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim.
Çünkü Türk'üm, milliyetçiyim, Kemalist'im, devrimciyim...
Karşı saftakiler 21. yüzyılın en acımasız ve en vahşi savaşını sürdürerek beni esarete mahkum etmek ve milli kimliğimi tamamen yok etmek istemektedirler.
Ben tarihi yazanların değil, tarihi yapanların soyundan geldiysem yaşım ne olursa olsun, yaşadığım sürece görevimi yapmak için çalışacağım. Görevim "Tam İstiklâl"dir.
Son yurdum adı üstünde Anadolu... Bereketli mi bereketli toprakları... Bu toprakların bağrından, bozkırın taa ortasından gelen sese kulak vereceğim.
Bir ateş yakacağım ki, sormayın gitsin... Sanal demir dağları yeniden eriteceğim. Önderim Mustafa Kemal'in yolundan yürüyemeye devam edeceğim.
İletişimim arkasında çok uluslu şirketlerin olduğu Haririlere satılmış;
Madenlerimin işletmesi yabancılara devredilmiş;
AB Anayasası imzalanarak, milletin egemenliği Avrupa'nın vesayetine verilmiş;
Türk milleti IMF ve Dünya Bankası'nın insafına terk edilmiş;
Vatan toprakları, limanlar, dereler, ırmaklar yabancılara peşkeş çekilmiş;
Bankalar yabancı sermayenin emrine verilmiş;
Fabrikalar, KİT'ler yok pahasına satılmış olabilir.
Hattâ bunlardan daha vahim olmak üzere;
İktidardaki parti, ABD'deki düşünce kuruluşu CFR'nin memorandumunu tüzükleştirmiş;
İktidarın çok önemli bir ismi Anayasa'mızın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk dört maddesini "Soruyorum; hangi ülkenin anayasasında böyle ilkel maddeler var?" söylemiyle sorgulamış;
AB'nin dayatmasıyla bölücü "İkiz Yasalar" TBMM'de yasalaşmış;
Vakıflar Yasası ile Lozan yok sayılarak, Atatürk'ün söylemiyle "Fesat Yuvası" tekrar ayağa kaldırılmış;
İktidarın başı tam 32 kez "BOP'nin Eşbaşkanı" olduğunu itiraf etmiş;
Habur'da PKK'lı teröristler kahramanlar gibi karşılanmış;
Bu teröristler için sınır kapısında "Mobil Mahkemeler." kurulmuş;
İktidarın başı vaktiyle şehitleri "KELLE", Öcalan'ı ise "SAYIN" diye tanımlamış olabilir.
Daha da vahim olmak üzere;
Türk ordusu hedef olarak kabul edilmiş ve bir "Suç Örgütü" tanımlanmasıyla suçlanmış;
Astsubayından Genel Kurmay Başkanı'na kadar emekli ve/veya muvazzaf Silivri ve Hasdal'da esarete mahkum edilmiş;
Ulusalcı basın susturulmuş, Ali Kemalci, mütarekeci, küresel çetelerin emrinde bir yandaş basın oluşturulmuş;
Cumhuriyet hukuku prangaya vurularak, üstekilerin hukuku oluşturulup, özel mahkeme ve savcılar görevlendirilmiş olabilir.
Ve hattâ;
Atatürk ilke ve devrimleri ve milliyetçi bir nesil yetiştirmek vazifesi Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nun görevleri arasından çıkarılmış;
Ordu'nun istihbaratı Amerika'nın insafına terk edilmiş olabilir.
"Dersim bir insanlık suçudur." diyenler, haddi olmadığı halde "Ben Dersimlilerden özür diliyorum." diyerek özründen büyük kabahat işleyenler de;
"Ben Kürdistan'ın özgürlüğünü ilân ediyorum. Bunu kimseden talep etmiyorum" "Bu gün Türkiye artık bölünmüştür" söylemiyle ihanete devam edenler de;
"İstiklâl Savaşı hiç olmadı" sözüyle saçmalayanlar da olacaktır.
"Türk dediğin nedir ki?" sorusunu ortaya atan iktidar sahiplerine Türk'ün vereceği bir cevap her zaman vardır.
Üstümdeki "Mavi gök" delinmedi. Toprak yarılmadı. O zaman benim töremi kim bozabilir, kim milli değerlerime saldırabilir?
Tüm milli değerlerimin, Cumhuriyetçi, ulusalcı düşüncenin "iç tehdit" olarak gösterildiği bu günler için Mustafa Kemal diyor ki;
"Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait şartlarda tezahür edebilir."
İçinde bulunduğumuz şartlar çok zorludur. Düşman orantısız güç kullanmaktadır. Çocuğumuzun iş, evdeki ananın aş kaygısı vardır. Ucunda karakola çekilip sorgulanmak, esaret hanelerde yaşamını ya kalpten ya da kanserden yitirmek vardır.
Sevdiklerinden uzak kalmak, kaybettiğin sevdiğinin cenazesinde bulunamamak da vardır.
Ama terazinin öbür kefesinde vatanın istiklâli, milletin ve ülkenin devletiyle bölünmez bütünlüğü varsa, bunların tümünü, "nâmüsait şartları" bir kalemde sileceksin arkadaşım.
Mesele ne dindar bir nesil yetiştirmektir ne de milli bayramları pasivize etmektir. Amaç Türk'ü yok etmek, yüzlerce yılın Haçlı intikamını almaktır.
Hudson'un raporunda belirtilen "Kemalizm tasfiye ediliyor." düşüncenin özü budur.
Emperyalizm en büyük düşman ilân ettiği Mustafa Kemal'den, O'nun Türk milleti ile birlikte kanla, irfanla kurduğu Cumhuriyet'i yıkarak ve canından aziz tuttuğu milletini yok ederek intikam almak istemektedir.
"Ey Türk İstikbalinin Evladı!
İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır."
İsterse altmış sekiz olsun yaşım, Türk'üm, milliyetçiyim, Kemalist'im ve devrimciyim. Kurtuluş savaşında ben de varım.
Unutmayın, vatan savunmasının ne yaşı ne de cinsiyeti yoktur.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki ve Bağımsızlık Savaşı'nın kuvvacı şehitlerinin asil kanında mevcuttur.
Figen ÖZEN, 6 Şubat 2012