İTE BAK !
İte bakıyorum, daha doğrusu itlere bakıyorum.
Sözde hayvanseverler sokak köpeklerine yem veriyorlar.
İtler yem yerine neredeyse birbirlerini yiyecekler.
Yemler yerlere serilmiş, toz toprak içinde.
Fransa’da, otuz milyon dost diye köpek ve kedilerden söz ediliyordu. Şimdilerde sayılarının daha da artmış olması olası.
Ve sahipsiz köpekler için yaygın bir tür ‘şirket’ var; SPA. Yani Hayvanları Koruma Şirketi (Société Protectrice des Animaux).
‘Dernek’ demek belki daha doğru, ki bir tane de ben kurmuştum.
SPA’daki köpeklere sahipsiz yaşlı ‘insan’lara bakılır gibi bakılıyor.
Sözü ‘köpek sevgisi’ne getireceğim ama biliyorsunuz, Fransa’da ‘kediye kedi denir’ ama bizde de ‘ite it denir’ değil mi?
Köpek sevilir ama itten kesinlikle hoşlanılmaz.
Çünkü, it itliğini önünde sonunda yapar.
Derken, kurt sevgisinden söz edilebilir.
Bir ‘bozkurt’ vardır Latincesi (lupus), ama (lycaon) diye bilinen bir kurt cinsi de var, kızıl kurt denilen (rufus) bir başka cinsi de.
Bir de Kuzey Amerika’ya özgü bir cins var ki, coyote (Koyot) ya da (canis latrans) diye anılmakta ve çoğu kez ‘bozkurt’la karıştırılmaktadır.
Çünkü bozkurda çok benzemesine karşın ne kurt ne de çakaldır.
Kendine özgü bir ‘cins’.
Amerikalı.
Kurt gibi ‘asil’ değil.
Oportünist, yani fırsatçı.
Ve çoğu kez ‘kalleş’.
O nedenle, örneğin bir bozkurt görüldüğünde, tereddütsüz biraz hayranlık ve çoğu kez korkuyla ‘Kurda bak’ denilir, ama bir koyot görüldüğünde, tıpkı aşağılamayla ‘ite bak’ denirmişçesine hemen tiksintiyle ‘koyota bak’ denilir.
Ve Amerika’da bunlar, doğrudan ‘itlaf’ edilmektedirler.
Çünkü ‘doğal denge’yi bozmaktadırlar.
Ya da onların bölgesine ‘bozkurt’lar salınır ki, ‘denge’ yeniden sağlanabilsin.
Türkiye’de Alpaslan Türkeş’in ‘bozkurt’ları, ilk türediklerinde, ki bizzat yaşayarak görmüşümdür; kimi kesimlerde bir ‘hayranlık’ yaratmıştı.
‘Komando’ olmak her çocuğun hayalleri arasına girmişti.
Sağlıklı ve sportif olmak gibi değerlendiriliyordu.
Bir süre sonra bu ‘komando’ olmak isteyenlerin bir kesimi aynı zamanda ‘bozkurt’ olmayı da istemişlerdi.
İçlerinde ‘hayranlık’ duyulmasa bile ‘güvenilebilicek tipler’ olmadı değil.
Ancak, zamanla güvenilmezlikleri, ‘pis işler’e bulaşmaları ve giderek ‘düşmanlık yaratma aracı’na dönüşmelerinin önü kesilemedi.
Hangi amaçla olduğu bilinen nedenlerle Devlet’e ‘yer-leş-ti-ril-di-ler’.
Liyakat ile değil ama, çoğu kez, kayırma ile genel olarak bürokrasiye ve özelde ordu ve emniyete yerleştirildiler.
Sonra, kuşkusuz, komutan, müdür, genel müdür gibi sözde ‘önemli adam’ oldular.
Sözde diyorum, çünkü bu ‘sözde önemli’ olanların, önünde sonunda, haçı koynundan, ya da boynuzumsu işreti elinden fırlayıverdi.
Gerçekte ise, ‘Devlet’in pis işleri’ için kullanılmak üzere ‘istihdam’ edilmişlerdi.
Ve bunların ‘vatan sevgileri’ni bir miktar ‘uyuşturucu’ ya da ‘kelepir’ için sattıkları çok görülmüştü.
Rusça bilip, Azerbaycan’dan ‘doktora’ almış olmalarının zerre önemi yoktu.
Çünkü Türkiye’de de ‘kolay doktora’ almış olabiliyorlardı.
Örnek olsun, ‘Doktor Devlet’in doktora tezi ne üzerineydi diye soralım?
‘Ekonomi’ diyorlar.
Peki ama Cumhuriyet tarihinin en büyük ‘bunalım’larından biri yaşanırken ne diyor bu ‘komando Devlet’?
‘Ekonomi tıkırında’ !...
‘Ekonomi’den anlamadığını zaten biliyorduk, ama, durup dururken, yüzlerce aydın, gazeteci, akademisyen ve ‘siyasetçi’ için ne diyor bu ‘koyot’?
‘Liste’sini çıkardık, hesap soracağız.
Demek ki Çorum, Maraş, Sivas’ı ‘yeniden yaşatmak’ niyetleri var.
Çünkü hep kotarıp ve hem de hep ‘pusu’suna yattılar.
Ya da, bilinen o ‘siyasî cinayet’lere yenilerini ekleyecekler.
‘İte bak’ deyip geçilmesin, çünkü kime bakılacaksa bakılsın ama, hiç değilse ‘bu kez’ biraz dikkatli olunsun derim.
Yaparlar mı yaparlar.
Çünkü bunlarda ‘bozkurt asaleti’ hiç olmadı.
Ve bu ülkeye ‘zerre’ yararları olmadı.
Tonla zarardan gayri.