Kader Seçimi Olur mu?

Kader Seçimi Olur mu?

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr May 01, 2011 15:33

KADER SEÇİMİ OLUR MU?

Bir ülkenin kaderi seçimde oylanır mı?

Türkiye, 12 Haziran’da “Kader Seçimi’ne” gidiyor. Kaderini seçmeye…

Bu söz benim sözüm değil!
Bu sözü iktidarı eleştiren, iktidara karşı olan siyasilerimiz söylüyor, ulusal çıkarlarımızı gözeterek yazı yazan yazarlarımız, aydınlarımız, millîyetçi bilim ve siyaset insanlarımız söylüyor. Ve halkımız söylüyor…

Türkiye’nin kaderi oylanacakmış bu seçimde…

Bir ülkenin kaderi seçimde oylanır mı?
Bu ülke kumar masalarında mı kuruldu?
Elin gâvuru sınırlarımızı cetvelle mi çizdi, bize verdi?
Hediye mi aldık vatanı başkalarından?
Babamızdan kalan özel miras mı bize bu cânım ülke?

Türkiye Cumhuriyeti’ni sokakta mı bulduk biz, böyle har vurup harman savuralım, satıp savalım, elimizden geleni ardımıza koymayalım?

Cumhuriyetimizin bu kadar korunmasız ve tüm kurumlarının ele geçirilmesinin bu kadar kolay olduğunu bilmiyorduk.

Bütün bunları, AKP’yi yönetenlerden, hiç çekinmeden vatanın her köşesine, her değerine, kurucularına, tarihine, geçmişine ve geleceğine ihanet edenlerden, vatanı babalarının tapulu malıymış gibi kolayca gözden çıkaranlardan öğrendik...

Bir ülkenin kaderi oylanacakmış...

Ve en muhalif gazeteciye veya siyasetçiye göre bile iktidarın şansı çok yüksekmiş. AKP’nin Anayasayı değiştirecek sayıda milletvekili getirememesi için çalışılıyormuş...
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis’e giremeyebilirmiş...
CHP yeni adıyla YCHP, AKP’yle aynı kulvarda koşuyormuş...

Millîyetçi Hareket Partisi bu dönemde şahlanmayacak da ne zaman şahlanacak?
Türk Milleti yok edilirken, Türk Milleti suskun mu kalacak? Meclisine giremeyecek mi?


CHP ne için muhalefet partisi?

Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaya, bölünmeye, parçalanmaya çalışılırken Atatürk’ün partisi, parti ilkelerinin, Atatürk devrimlerinin ardına değil de üç beş satılık bölücü yeni yöneticinin ardına mı takılacak? Rusya’nın Gorbaçov ‘unu mu taklit edecek ?

Nerede bizi millet yapan, bizi birleştiren, bizi çağdaş yapan, bizi insana kulluktan bireyliğe yükselten, bize bağımsızlık ruhu veren Atatürk Devrimleri? Nerede Cumhuriyet kuşakları? Nerede Atatürk Milliyetçileri?

Samimi müslümanlar, Türkiye hristiyanlaştırılırken, Libya’ya karşı « Haçlı Seferine » çıkılırken haçlılarla, hâlâ bunlara inanacak mı, bunlara müslüman mı diyecek?

Dış destekli bölücü maşaların terör örgütünün uzantısı olan bir partinin bağımsızları oy alacak da "Cumhuriyet Güçbirliği'nin yurtseverleri" oy alamayacak mı?

Milletimizin, yandaş ve yalaka basın ve yayınla gözleri görmez, kulakları duymaz hâle getirilse bile gönül gözleri de mi kapalı?

Aşağıda şöyle bir çırpıda aklıma gelenleri saymaya çalıştığım bu iktidarın yaptıklarının bir tanesi bile, normal bir ülkede bir iktidarın defterinin dürülmesi için yeterli değil midir?

Bunların teki Yunanistan’da olsa, o gün hükümet düşerdi. İstifa edip çekilirlerdi…Makedon’a Makedon demiyor Yunan. Bunu demekten bile kendi milliyeti için, geleceği için tehlike görüyor. Türk azınlık değil oradaki Türklerin adı. Müslüman azınlık. Türk demekten bile korkuyorlar. Herkes Yunan, Yunanistan’da yaşayan tek millet var onlara göre. Almanya’da her beş kişinin biri yabancı deniyor. Var mı bir çıt ?
Fransa, Arap ve Afrika kökenli kaynıyor. Ulus devlet. Tek millet, tek dil!
İngiliz öyle. İtalya öyle !
Ufak tefek sesleri şıp diye kesiyorlar…
Ya Amerika? Milletlerin çorbası. Sorsanız hepsi Amerikan milleti.


Bizim akılsızlar ise başlıyorlar saymaya : Kürt, Çerkez, Lâz…
1 Mayıs kutlamasına bile Türkçenin yanında dayatılan o yerel ağzı sokuverdiler bugün. Sanki iki dilli bir ülkeymişiz gibi. İkinci bir dil varmış gibi Türkçemizin yanında...
Hürriyet Gazetesi bir başlık atmış dün. Abdullah Gül demiş: "Türklerin iki anadilli olmalı." Açıp okuyorsun, Avusturya'da yaşayan işçilerimizden söz ediliyor. Türkçenin yanında Almancayı iyi bilmekten...Bir bakışta başka anlaşılıyor ama bu söz.
Gazetedeki art niyete bakın. Hainliğe bakın!
Maksat, algımız bozulsun...

Avrupa ülkelerinde zaten bizde yaşananların, iktidar eliyle yapılanların hiç biri yapılamaz! Yapan iktidara deli gözüyle bakılır…Halk tepkisini gösterir, şehirleri ışıklı insan zincirleriyle birbirine bağlarlar, evlerine girmezler…Japonya’daki nükleer santral faciasında hemen hükümetlerine tepki gösterip geri adım attırmadı mı Almanlar?

Bunlar, çoktan tarih olmalıydılar. Çoktan yargıda hesap vermeliydiler…

Bunlara,

-Çocuklarını ABD’de, yakınları olan bir iş adamının okuttuğu kendi beyanlarıyla ortaya çıktığında, o işadamıyla gizli para ilişkileri ses kaydıyla ortalığa düştüğünde,

-Kaynağı belli olmayan bir parayla oğullarına TIR taşımacılığı yapan bir gemicik (!)aldıklarında,

-Çocuklarının düğünlerinde, daha iktidarlarının ilk zamanlarında, stadyum dolusu insanlar takı kuyruğuna girdiklerinde ve buna ses çıkarılmadığında,

-Mal varlığındaki para artışı sorgulandığında, sorguda, bu paranın düğün takılarının kendi kanka kuyumcularında bozdurulmasıyla elde edilen, sonra oğlundan ödünç alınan para olduğunu söylediklerinde,

-Oğulları İstanbul’da şarkıcı Sevim Tanyürek’e çarpıp ölümüne sebep olduğunda, bu kaza ört bas edildiğinde,

-Testis kanserinden asker çürük raporu aldığının ertesi yılında evlenen oğlunun haberi duyulduğunda,

-Şehidimize “kelle”, terörist başına “sayın”, çiftçimize ise”ananı da al git” dendiğinde,

-Milletimize Türk milleti diyemeyip “Türkiyeli” dediklerinde,

-Askerimizin başına çuval geçirildiğinde, bunu içlerine sindirip sessiz kalmalarında,

-Hanımım Arap, ben Rizeliyim, Gürcüyüm, dediklerinde,

-Kürt meselesini tanıyorum, şeklindeki milletimizi bölen, PKK’yı destekleyen konuşmalarından sonra,

-Devletin eliyle, AB ve ABD dayatmasıyla TRT’de dil bayrağımızı (Türkçemizi) yaralamalarında,

- Futbol fedarasyonunu tarikatın eline geçirtip, millî formamızın (al) kırmızı rengini İsrail mavisine çevirdiklerinde,

-TRT’yi Tayyip Radyo Televizyonu haline getirdiklerinde,

-Türk Sanat Müziği ve Halk müziği yayını yapan TRT 4 ve Radyo 4’ü sessiz sedasız yayından kaldırdıklarında, yayını dönüştürdüklerinde ve bölücülükte kullandıklarında,

-Ders kitaplarında Kurtuluş Savaşımızı anlatan bölümlerin değiştirilmesinde, müzelerimizden bile Kurtuluş Savaşı sözünü kaldırdıklarında, millî benlik ortadan kaldırılmak istendiğinde, Ağrı Dağı’na ders kitabında “Ararat”dediklerinde,

-34 kez ben BOP eşbaşkanıyım denildiğinde, Diyarbakır bu projeye göre bölgenin yıldızı olacak diye Fatih Altaylı’nın programında bölücü proje itiraf edildiğinde,

-Şehitlerimize yanan, PKK vahşetine isyan eden şehit ailelerine ve millete “Askerlik yan gelip yatmak yeri değildir!”vezicesi(?) söylendiğinde,

-Savaşarak, şehit vererek, yedi düvelle mücadele ederek Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kan dökerek alınan ve Cumhuriyetin daha ilk yıllarından itibaren özel çıkarılmış kanunlarla korunan topraklarını yabancıya satışa serbest bıraktıklarında,

-Laiklik karşıtlarının odağı olduğu Anayasa Mahkememizce onaylanan partilerinin foyası ortaya çıktığında,

-Parti üst düzey mensuplarının yolsuzluklara bulaştıkları belgelerle ortaya çıkarıldığında,

-Deniz Feneri davasının ucunun gelip en yakınlarına dayanmasında,

-Damadına devlet bankasından, milletin parasıyla, borç parayla TV ve gazete alınmasında, yandaş medya yapılanması iyice ortaya çıktığında,

-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Başkanı Rauf Denktaş’ı tasviye etmeye kalkıştıklarında, Kıbrıs’ı Yunan’a peşkeş çekecekleri ses kayıtlarıyla iyice anlaşıldığında,

-Hükümetine karşı olanların, olanları olacakları gören ve anlatan yurtseverleri sindirme, korkutma, onları hapse tıktırma davası olan, Türk’ün Diriliş Destanı Ergenekon Destanı’nın adını verdikleri davanın amacı ortaya çıktığında, savcısı oldukları bu davayla kanaat önderlerini tek tek saf dışı bıraktıklarında,

-Borç parayla yarattıkları yalancı cennetin günü gelip duvara toslamasında, ülkenin batma noktasına gelmesinde, borcun katlanarak büyüdüğü haberini duymayan kalmadığında, Türkiye’nin silahsız işgale uğradığı, ekonomik işgale uğradığı gizlenemez hâle geldiğinde,

-Cumhuriyet döneminin simge varlıklarının hepsinin satılıp, Samsun limanının bile İngiliz’e verildiğinin duyulmasında,

-YSK’nun kararlarına uyulmamasında, hiçe sayılmasında, YSK’nın sindirilmesinde, yandaş yapılmasında,

-Valilerin devletin değil, partilerinin valisi haline getirildiğinin ortaya çıkmasında,

-Üst yönetimlere atanmanın ölçüsünün, iş bilmek, yetenek, bilgi-birikim sahibi olmak değil, cemaatten ve partiden olma olduğunun açıkça gözler önüne serilmesinde,

-Çocuklarının küçücükken iş hayatına atılıp inanılmaz para kazanmalarının, büyük ortaklıklara ortak olmalarının, şirketlerin yönetimine girmelerinin önce inkâr edilip, sonra bu yalanları ortaya çıktığında sessiz kalmalarında,

-Yakınlarının, aile dostlarının İstanbul’da arsa yolsuzluğunda yakalanmaları üzerine bu çok değerli arazinin alelacele Futbol fedarasyonuna bağışlanması sonrasında,

-Devletin olanaklarını sınırsız kullanmaları, açılış programlarıyla kotarılan, devlet parasıyla yapılan seçim mitingleri üzerine, valilerinin bu mitinglerden sonra yapılacak açılışlara memurları katılmaya bir yazıyla mecbur bırakmalarının duyulmasından sonra, camilerde imamların bile seçim mitinglerini duyurmaları üzerine,

-Bir belediyenin açtığı 250 kişilik işçi alımı için en az on iki bin beşyüz kişinin müracaat edeceğinin anlaşılması, işsizliğin en üst noktaya çıktığı gerçeğinin artık saklanamaması karşısında,

-Bir bakanlarının işçilerin dört saat az çalışmasıyla işsizliğe çare bulunacağı gibi bir akla ziyan sözü söylediğinde,

-AB ve ABD çıkarlarının ulusal çıkarlarımızın önüne geçmesi , istediklerinin eninde sonunda onlara verilmesi, karşılıklılık ilkesi olmadan kabul ettikleri Vakıflar Yasası gibi yasalar ve teslimiyetçi dış politikaları sonrasında,

-Mavi Marmara’da İsrail’in sivil Türkleri öldürdüğü duyulduğunda,

-Mayınlı arazileri İsrail’e peşkeş çekeceklerini söylediklerinde, ısrarla bunu savunduklarında,

-Akdamar’a değil sembolik olarak, tonlarca ağırlıkta haç diktirdiklerinde, Sümela’ya ayin izni verdiklerinde,

-Ermenistan’la, Sözde Soykırım’da taraf olan, soykırım yapmadık diyenin hapse atıldığı İsviçre’de, arkalarında bize düşman yedi düvelin yöneticisini alarak ibretlik imza töreni yaptıklarında,

-Habur’da çadır mahkemeleri kurduklarında, teröriste cesaret verdiklerinde,

-Barzani’nin ayağına gittiklerinde, devletin kırmızı çizgilerini yok ettiklerinde,Türkmenleri sahipsiz bıraktıklarında,

-Yurtseverleri delilsiz, belgesiz ve keyfi olarak Silivri’ye tıktıklarında,

-194 subayımızı uyduruk hayali senaryolarla sekiz yıl önce düşünüldüğü varsayılan “bir darbe güldürmecesiyle” içeri aldıklarında,

-Tekel İşçilerini havuza attıklarında, daha sonra da Tekel İşçilerine direndiler diye dava açıp onları yargılamaya, hapse atmaya kalktıklarında,

-Tekel İçki bölümünün usulsüz satışında, devletin milyonlarının yandaşa peşkeş çekilmesinde,

-Akdeniz Bölgesi’nin nükleer santral numarasıyla Ruslara peşkeş çekileceğinin ortaya çıkmasında, on binlerce Rus’un nükleer santral yapımı nedeniyle topluca bölgeye yerleştirileceği, santralın eski teknoloji olacağı, Ruslara'a ait olacağı, Ruslar’ın Akdeniz’e, sıcak denizlere inmelerinin önünü açtıkları belli olduğunda,

-Bölücübaşıyla pazarlıklar yaptıkları duyulduğunda, bunu söyleyenlere, önce, bunu diyen şerefsizdir diye yüklenilip sonra, ne var bunda, dendiğinde,

-Eğitim sistemimizi Fethullah Gülen okullarına dönüştürme işi açıklandığında, yani 40 bin yabancı öğretmen getirtmeyi açıkladıklarında,

-Memur ve işçinin haklarının ellerinden alınmasında, taşeronlaştırıldıklarında,

-Sağlık sisteminin ticarethaneye dönüştürüleceği görüldüğünde,

-Sendikacılığın yok edilmek istenmesi iyice belli olduğunda,

-Bir milyon 750 bin öğrencinin geleceğinin hileli sınavlarla ellerinden alındığında, buna karşı hiç bir şey yapmadıklarında,

-Zırt pırt yeni makam arabaları, yeni özel makam uçakları alındığı, hatta bunların ABD başkanlarının araçlarıyla yarıştığı duyulduğunda,

-Özel Harekât bölüğünün, geçit töreninde:

”Kim bunlar?” “Bozkurtlar!"

diye bağırmaları üzerine yani bu özel birliğin hep bir ağızdan, kendilerine, Türk’ün sembolü “Bozkurtlar” demesi bir suçmuş gibi, büyük önderimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün yabancılar gözündeki adı olan, “Bozkurt” sözü hedef alınarak, emniyet müdürünün derhal görevden alınmasında, Türklüğün sembollerinin yargılanmasına kalkışıldığında...

-Bölücülerin azıtmalarına ses çıkarılmadığında, onlara hak verir gibi konuşulduğunda,

-Makam aracına”Oha!” diyenin arabaya kitlendiği ve işkence gördüğü duyulduğunda...

-Ve ve...Çılgın proje diye İstanbul Boğazının ABD’ye peşkeş çekilmesine kalkışılmasında, Mortrö Boğazlar Sözleşmesi’nin delinmesine zemin hazırlandığında, buradan Vatikan’a selâm çakıldığında...

...Ve bunlar gibi yüzlerce, binlerce sebepten, milletimiz bu zihniyete ve bu yönetime çoktan “DUR!” demeliydi...

Bir tek oy bile vermemeliydi...

Seçimde kendi kaderini değil, bunların kaderini oylamalıydı...


Hiç unutmam bir televizyon izlencesinde sunucu konuğuna sormuştu:

“Annen baban var mı?” Karşısındaki cevap verdi:
"Annem babam yok!"
“Neredeler?”
“Öldüler!”

Biz de, aynen böyle,” ölmüşüz de acaba haberimiz mi yok!”

Feza Tiryaki, 1 Mayıs 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 997
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x