Kafkasyadaki Balkanlar
Gürcistandaki Çatışmalara Balkan Odaklı Bir Yaklaşım
1990lı yıllarda Balkanlarda yaşanan olaylar ve bu bölgeye yönelik izlenen politikalardan diplomasi çerçevesinde değişik dersler çıkarmak mümkündür. Günümüzün büyük sayılabilecek ülkeleri Balkanlardaki gelişmelerden değişik tecrübeler edinmiş, kimi durumlarda da Balkanları bir deneme-öğrenme alanı olarak kullanmıştır. Balkanlardaki gelişmelerden küçük ülkeler de çok şey öğrenebilmiştir. Örneğin, uluslararası hukukun kutsal olmadığı, Birleşmiş Milletlerin yaşanan bazı gelişmeler karşısında sadece bir izleyici olarak kalabileceği, bazı küçük devletlerin toprak bütünlüğüne birilerinin daima zarar verebileceği, etnik temizlik ve soykırımın dünya kameraları önünde gerçekleşebileceği, bazı ayrılıkçıların iyi, bazılarının da kötü olarak nitelenebileceği, Balkanlardaki çarpıcı gelişmeler esnasında çoktan öğrenilmiştir. Diğer taraftan Balkanlardaki tecrübeler, büyük ülkelerin istediklerini yapmakta geniş hareket serbestîlerinin olduğunu, küçük olanların ise başlarına örülen çorapla meşgul edildiği şeklinde yaygın bir kanaat oluşturmuştur.
Bu yazıda, Balkanlarda yaşanan bazı olaylar çerçevesinde, üç perdede Kafkasyadaki son savaşın değerlendirilmesine ve gelecekteki muhtemel gelişmelere ışık tutulmasına çalışılacaktır.
Perde-1: Saakaşvilinin Güney Osetyadaki Fırtınası
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin dağılma sürecine girmesiyle birlikte, Hırvatistanda yaşayan Sırplar 1991 yılında Belgradın talimatlarıyla ayaklanarak, Hırvatistan topraklarının yaklaşık üçte birine karşılık gelen Krayina Sırp Cumhuriyetini ilan etti. Krayinalı Sırplar, Belgraddan aldıkları destekle, 1995in yazına kadar Hırvat yönetimine karşı başarılı bir şekilde ayak diretti ve devlet içinde devletlerini yaşattı. 4 Ağustos 1995 tarihinde ise Hırvat silahlı kuvvetleri Krayina bölgesine Fırtına isimli bir harekât düzenleyerek, Sırplar tarafından işgal altında tutulan Hırvatistan topraklarını kurtardı. Fırtına harekâtı sonucunda 1.600 Sırpın öldürüldüğü veya kayıplara karıştığı, yaklaşık 250 bininin ise Hırvatistan topraklarından sürüldüğü belirtiliyor. Sırbistan, Fırtına harekâtını büyük bir üzüntüyle etnik temizlik olarak anarken, Hırvatlar bunu 5 Ağustos tarihinde kurtuluş savaşının zaferi olarak kutluyor.
Fırtına harekâtının 13. yıldönümünden sadece iki gün sonra, yani 7 Ağustos 2008de Gürcistan Cumhurbaşkanı Mikheil Saakaşvili Güney Osetyaya saldırdı. Balkanlardaki Fırtınanın bir benzerinin Kafkasyada uygulamaya çalışıldığı ortadaydı. Sanki Saakaşvili, Hırvatistanın 13 yıl önce yaptığı şekilde, büyük bir operasyonla Gürcistan topraklarını Güney Osetya sorunundan arındırmaya çalıştı. Bu doğrultuda Saakaşvilinin güçleri Güney Osetyada, toplam nüfusu 50 bin civarında olan Osetlerden yüzde 3ünü (yaklaşık 1.500 kişiyi) öldürdü, yaklaşık yüzde 76sını da (38 binini) göçe zorladı. Gerçi ateşkesin imzalanmasıyla birlikte 20 Ağustos 2008 tarihi itibariyle yaklaşık 17 bin kişinin Güney Osetyaya geri döndüğü belirtiliyor.
Fakat Saakaşvili, Hırvatistanın Fırtına harekâtını Batılı ülkelerin yeşil ışığı ve desteğiyle gerçekleştirdiğini dikkate almadı. Fırtına harekâtı esnasında NATO uçakları Sırp radarlarını bombalayarak, Hırvat silahlı kuvvetlerine doğrudan doğruya yardımcı bile oldu. Diğer taraftan, Batılı ülkeler yürüttükleri diplomasiyle, Sırbistan ile Bosnadaki Sırpların, Hırvatistandaki soydaşlarının yardımına gelmemesini sağlamıştı.
Güney Osetya örneğinde ise Saakaşvilinin baskın operasyonunu önceden garanti altına almadığı anlaşıldı. Güney Osetya operasyonu Saakaşvilinin yanlış öngörüleri ile hırs ve gençliğinden mi kaynaklandığı, yoksa kendisinin böyle bir maceraya birileri tarafından bilerek mi ise sürüklendiği şimdilik belirsizdir. Bunun dışında, Fırtına harekâtıyla Krayina Sırp Cumhuriyetini imhaya kalkışan Hırvatistan, en kötü ihtimalle Sırbistanı karşısında bulabilecekti. Güney Osetyaya saldırmak durumunda ise Gürcistanın karşısına Rusya Federasyonu gibi bir devin çıkacağı ortadaydı. Bu yüzden Balkanlardaki hesap, Kafkasyada tutmadı.
Perde-2: Rusya Federasyonunun Gürcistana İnsani Müdahalesi
Saakaşvilinin Güney Osetyaya açtığı savaşa Rusya Federasyonu sert bir şekilde karşılık verdi. Kosova örneğinde uluslararası hukuka sıkı bir şekilde sarılan ve bu çerçevede sadece Sırbistanın değil, bütün ülkelerin toprak bütünlüklerinin korunmasının önemli olduğunun altını çizen Moskova, Gürcistana girmekle hem uluslararası hukuku çiğnedi, hem de bu komşu ülkenin topraklarından kopmaya çalışan bir bölgeye silahlarıyla destek verdi. Rusya Federasyonunun Gürcistan müdahalesi sırasında kullandığı kavram ve meşrulaştırma söylemlerini, Batılı ülkelerin sözlüğünden ödünç aldığı ortadadır. Şöyle ki; 1999 yılında Sırbistana karşı gerçekleştirilen NATO müdahalesi insani müdahale adı altında yapılmıştır. Oysa söz konusu müdahalenin birincil amacının, Sırp lider Slobodan Miloşeviçin yönetimine son vermek olduğu söylenebilir. Benzer şekilde, Moskova insani müdahale gerekçesiyle Gürcistana girmekle Osetleri korumaktan ziyade, kendi etki alanını korumayı hedeflemiş olmalıdır. Nasılsa, geçmişte insancıl amaçlı müdahalelere dünyanın değişik yerlerinde çok daha fazla ihtiyaç duyulmuş, ancak Rusya Federasyonu isteksiz davranmıştır.
Elbette, Gürcistan örneğinde Rusya Federasyonunun etki alanını korumak, Saakaşvilinin yıkılmasından veya kontrol altına sokulmasından geçmektedir. 2003ün sonlarından beri Saakaşvilinin Rusya Federasyonunun kapısının hemen önünde Amerikan bayrağını sağlayama başlamış olması, Moskovaya rahatsızlık vermektedir. Gürcistandaki son savaşta yaptığı hatalar yüzünden, Saakaşvilinin sandalyesi sallanmış olabilir. Ancak, Moskova penceresinden bakıldığında, Gürcistanı bir şekilde kontrol etmek, Saakaşvili yönetimde kalsa bile mümkün gözükmektedir. Nasıl?
Hatırlatmak gerekirse, Rusya Federasyonu Başbakanı Vladimir Putin, Saakaşvilinin yanlışları yüzünden Güney Osetyanın Gürcistan sınırları içinde eskisi gibi kalmasının artık imkânsızlaştığı yönünde mesajlar vermiştir. Bu yaklaşım tarzını da, Putinin Batı diplomasisinden ödünç aldığı söylenebilir. Çünkü Batılılar, eski Sırp lider Slobodan Miloşeviçin geçmişteki hataları yüzünden, Kosovanın Sırbistan sınırları içinde kalamayacağını son birkaç yıldır tekrar etmişlerdir. Ancak, Moskovanın Güney Osetya ve Abhazyayı bağımsız devlete dönüştürmesi mantıklı gözükmemektedir. Çünkü, Güney Osetya ve Abhazyası olmayan bir Gürcistan, tam anlamıyla Batının kalesine dönüşebilecektir. İşte böyle bir ortamda Rusya Federasyonu, ABD ve diğer NATO askerlerini arka bahçesinde bulabilecektir.
Moskova açısından Tiflisin attığı adımları dengelemenin yolunun, Gürcistanı bir çeşit Bosna-Herseke dönüştürmekten geçtiği söylenebilir. Hatırlatmak gerekirse, artık var olmayan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin diğer federal birimlerinin tecrübe ettiği gibi, Bosna-Hersekin de kendi kaderini belirleme hakkı vardı. Uluslararası hukukun da desteklediği bu haktan yola çıkarak, Bosna 1992nin başlarında bağımsızlığını ilan etti. Ancak, bağımsızlık ilanı ülkeyi savaşa sürükledi ve bu süreçte Bosnalı Sırplar, devlet içinde devlet olan ve etnik temizlik ve soykırım politikalarıyla kurulan Sırp Cumhuriyetini ilan etti. Sırp Cumhuriyeti uluslararası hukuka tamamen aykırı olmasına rağmen, uluslararası topluluğun sayesinde 1995in sonlarında imzalanan Dayton Barış Anlaşması ile yasallık kazandı. Üstelik, Dayton Barış Anlaşmasının bir eki niteliğinde olan Bosna-Hersek anayasası sayesinde, adeta Bosna-Hersekin normal bir devlet olarak çalışmaması sağlandı, ülke birbiriyle uzlaşamayan ve adeta veto hakkına sahip entitelere bölündü. Bosna-Hersekin böyle bir devlet yapısına sürüklenmesinde Batılılarla birlikte, Rus diplomatların da katkısı olmuştur. Bir ülkenin entitelere bölüştürülmesinin yakın tarihteki ilk örneği Bosna-Hersektir. Bosna-Hersekte yaratılan bu emsal ise Gürcistana Moskova açısından iyi bir model teşkil edebilir. Elbette ki Güney Osetya ve Abhazya Sırp Cumhuriyetinden çok farklıdır ve tarihsel olarak hep var olmuştur. Ancak, Moskova Güney Osetya ve Abhazyayı Tiflise karşı bir çeşit veto hakkına sahip bölgelere dönüştürebilirse, Gürcistanın dış politikasına prangalar takmış olacaktır.
Rusya Federasyonunun Gürcistandaki eylemleri bu çerçevede değerlendirildiğinde, önce askeri bir müdahaleyle Moskovanın fiili bir durum yarattığı göz ardı edilmemelidir. 1990larda Balkanlarda savaşan taraflardan biri önce fiili bir durum oluşturuyor, ardından Batılı diplomatlar adeta yaratılan fiili durumu meşrulaşırcasına barış müzakereleri için devreye giriyordu. Örneğin, 1992-1995 yılları arasında yaşanan Bosna savaşı kapsamında Batılı diplomatların sunduğu değişik barış planları, etnik temizlik politikalarıyla şekillenen iç sınırları sürekli onaylıyordu. Bunun farkında olan Sırplar ise, hep daha fazla toprak peşinde
koşuyordu.
Moskovanın Gürcistanda fiili bir durum yarattıktan sonra, yeni şartları, imzalanan anlaşmalar yoluyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla meşrulaştırma çabasına girdiği anlaşılıyor. Dahası, nasıl Batılılar Kosovalı politikacıların Güvenlik Konseyi toplantılarına katılımını sağladıysa, Moskova da Güney Osetya ve Abhazya temsilcilerinin ilgili Güvenlik Konseyi toplantılarına katılımını istiyor. Bunun ötesinde Rusya Federasyonu, NATOnun Kosova örneğinde Sırbistana kabul ettirdiği tampon bölge uygulamasının benzerlerinin Güney Osetya ve Abhazya etrafında oluşturulmasını ve bu bölgelerin Rus askerleri tarafından denetlenmesini istiyor. Yine, nasıl NATO Kosova hava sahası üzerinden Sırp uçaklarının uçuşlarını yasakladıysa, Moskova da Gürcü uçakların Güney Osetya ve Abhazya hava sahalarından uçuşlarının yasaklanmasını talep ediyor. Şimdilik Moskovanın Güney Osetya ve Abhazya ile ilgili görünen planları bunlardır. Muhtemelen Moskovanın asıl hedefi bu iki sorunlu bölgeyi Gürcistanın içindeki ayrı entitelere veya Tiflisin federal ortaklarına dönüştürmektir. Bazı Batılı ülkeler küçük bir Gürcistan yüzünden Rusya Federasyonu ile geliştirdikleri ilişkileri yokuşa sürüklemeyi göze alamayacaklarına göre, Tiflisin fazla seçeneği kalmamaktadır: Uzun vadede ya Moskovanın dayatacağı yeni realiteye razı olacak, ya da Güney Osetya ve Abhazyayı kesip atmakla kurtulmaya çalışacak. Üçüncü olasılıkta Rusya Federasyonuyla savaş yer almaktadır. Böyle bir olasılıkta en azından kazanmayan tarafın Gürcistan olacağı kesindir.
Perde-3: Kosovadan Güney Osetyaya Moskovanın Davranışını Anlamak
Kosova bağımsızlığının açıklanmasıyla birlikte dünya medyasında yer bulan söylemlerden biri, pandoranın kutusunun açıldığı, bundan sonra Kosovanın bağımsızlığının dünyanın diğer sorunlu bölgelerine de emsal teşkil edeceği yönündeydi. Kosovanın bağımsızlığının diğer bölgelerdeki ayrılıkçı unsurlara emsal teşkil edeceği iddiasını ortaya atan aslında Belgradın kendisidir. Sırbistan bu şekilde, sorunlu bölgelere sahip olan ülkeleri korkutmayı ve Kosovanın bağımsızlığını desteklemekten uzak durmalarını sağlamayı hedeflemişti. İşin ilginç tarafı, Belgradın geliştirdiği bu stratejiye Rusya Federasyonu Devlet Başkanı sıfatıyla Vladimir Putin Ocak 2006dan beri açıkça sahiplenmeye başladı. Putinin Belgradın sözcülüğünü bu ölçüde yapmaya başlaması Sırbistanı dahi şaşırtmıştı.
Moskova, Sırpları sevdiğinden veya Arnavutları sevmediğinden değil, kendi stratejik çıkarlarını düşündüğü için Kosovanın bağımsızlığına karşı çıkıyor. Aslında, Moskova Kosova konusunda Sırplara sahip çıkarken, kendi sorunlarını çözmeye çalışıyordu. Rus politikacılar arasındaki yaygın bir inanca göre, Soğuk Savaş sonrası dönemde Batılı ülkeler, kendi istekleri doğrultusunda çalışan bir uluslararası sistemi inşa etmeye başlamıştır. Bu yüzden Putin, Kosova konusunda Batının dayatmalarına karşıyız açıklamalarında bulunmuş ve değişik vesilelerle sorunların çözümünde evrensel ilkelerin belirlenmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak bütün sorunların kendine özgü nitelikleri bulunduğu ve evrensel ilkelerle hareket etmenin mümkün olamayacağını Putinin kendisi de biliyor olsa gerek. Putinin evrensel ilkeler sözlerinin arkasında, uluslararası sistemde sadece Batılı ülkelerin değil, Rusya Federasyonunun da düşüncelerine yer verilmesi arzusunun yattığı söylenebilir. Gerçekten de, Putinin ve ardılı Dimitriy Medvedevin temel dış politika hedeflerinden birinin, uluslararası sistemde bir güç olarak Rusya Federasyonunun konumunu iyileştirmek olduğu söylenebilir. Bunun için de Putin uluslararası hukuka dayalı ve Birleşmiş Milletlerin koordinasyonu altında olan çok taraflı işbirliğini önemsediğinin işaretlerini veriyordu.
Güney Osetya çerçevesinde yaşanalar ise, Moskovanın uluslararası hukukta birbiriyle çelişen toprak bütünlüğünün korunması ve kendi kaderini belirleme hakkı ilkelerini çıkarlarına uygun bir şekilde kullanmakta olduğunu gösterdi. Bir başka ifadeyle, Kosova konusunda Sırbistana toprak bütünlüğünün korunması ilkesiyle yardımcı olan Rusya Federasyonu, Gürcistana kendi kaderini belirleme hakkı ilkesiyle saldırmaktadır.
Yine Kosova konusunda yaşanan gelişmelerle, Rusya Federasyonu bir kez daha uluslararası sistemde negatif güç olduğunu göstermişti. Bir başka ifadeyle, Rusya Federasyonu Belgradın istemeyeceği bir kararın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilmesini engellemiş, ancak diğer ülkelerin Sırbistanın istekleri doğrultusunda karar almalarını sağlayamamıştır. Güney Osetya örneğinde ise, Soğuk Savaş dönemini andırırcasına Moskovanın Gürcistana karşı aşırı bir askeri güç kullandığı ortadadır. Bununla, son yıllarda genel olarak enerjiyi dış politikasında bir silah olarak kullanan Rusya Federasyonu, çok hassas olduğu konularda gerekirse tanklarını da kullanmaya hazır olduğunu göstermiştir. Gelecekte Rusya Federasyonu muhtemelen Gürcistan dışında Ukrayna ve Polonya gibi ülkelerle de uğraşacak. Örneğin, Moskova bu günlerde, Vaşington ile füze kalkanı anlaşmasını imzalayan Polonyaya böyle bir eyleminiz cezasız kalmayacaktır tarzı ciddi tehditlerde bulunuyor. Yine de Moskovanın bu yönde sertleşen eylem ve söylemleri, Rusya Federasyonunun negatif güç olduğu gerçeğini değiştirmez. Nasıl Batılılar Gürcistan yüzünden Rusya Federasyonu ile ilişkilerini bozmak istemiyorsa, Moskova da küçük bazı dış politika kazanımları yüzünden Batılı ülkeler ile ilişkilerini bir çıkmaza sürükleyemez. Aksi takdirde, Rusya Federasyonunun kayıpları, kazançlarından çok daha büyük olabilecektir.
TABLO: Kosovadan Güney Osetyaya: Batılı Ülkelerle Rusya Federasyonunun Değişen Rolleri
KOSOVA.............GÜNEY OSETYA
Erhan Türbedar - ASAM Balkan Uzmanı
Kaynak