“Kamu Düzeni veya Otoritesi”(!)
Kaçak saray, kaçak et ve kaçak ayakkabılar… İşte Türkiye’nin gündemi… Bozdur, bozdur kullan…
Örneğin bu kaçak yapının kaç odalı olduğunu tartışıyoruz. Bununla da yetinmiyor Papa’nın ziyaretinden sahte fotoğraflar paylaşıyoruz.
Kaçak et ve ayakkabılar elbette Türk milletinin sağlığı için büyük tehlikedir. Bu tehlikeyi de göz ardı etmemiz de mümkün değildir.
Ancak ana konumuza geçmeden önce size “İKİZ YASALAR”ın ortak 1. Maddesini hatırlatmak gerekmektedir.
Üstelik bu yasa TBMM’de yasalaştığı içindir ki İkiz Yasalar, iki adet uluslar arası sözleşmeyi Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının üzerinde bir güç olarak göstermektedir. Bu yasalar, Devlet'imizin temel esaslarına, kurucu felsefesine, Devlet'in ve milletin bütünlüğüne aykırı bir düzen önermektedir. Şimdi “Ekonomik -Sosyal ve Kültürel Haklar” ve “Kişisel ve Siyasal Haklar” sözleşmelerinin tamamen aynı olan ve Batı demokrasilerinde bu maddelerin içeriğine “Self-determinasyon” dendiğini de hatırlayarak 1.Madde 1.Bend’ini yüksek sesle bir kez daha okuyalım.
1.Madde 1.Bent-Bütün halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler...
1. Madde 1.Bent’teki “halklar” sözcüğü Wilson Prensiplerinde “uluslar” olarak geçmektedir.
“Uluslar” sözcüğü ile sömürge ülkeler işaret edilmektedir. Ancak BM tarafından bu sözcük, “halklar” olarak değiştirilmiştir.
Bölücülüğü ve ayrışmayı destekleyen bu maddeye Türkiye Cumhuriyeti çekince koymamış, üstelik 1. Madde’yi AKP Hükümeti Türk Milleti (!) adına BEYAN ifade ederek imzalamıştır.
“Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, BM Yasası (Charter) çerçevesinde yükümlüklerine uygun olarak yerine getireceğini beyan eder.”
İkiz Yasaların ortak 1. Madde 1. Bent’ini okuyup, sakıncalarını belleğimize yerleştirdikten sonra; Davutoğlu’nun sık, sık yinelediği söylemini hatırlamamız son derece önemlidir.
Ne demişti Davut’un oğlu? “Kamu otoritesi sağlanmalıdır.”
Artık Başbakan gönül rahatlığıyla(!) koltuğuna yaslanabilecek ve hatta tadını getire, getire çayını da içebilecektir.
Çünkü DTK (Demokratik Toplum Kongresi) beş ayrı bölgede özerklik ilan edeceğini açıklamış ve otoriteyi gerçekleştirmiştir.
Devlet yok sayılmış ve yeni bir kamu otoritesinin uygulamasına geçilmiştir.
DTK; PKK ve KCK’nın siyasi kanadıdır.
*DTK, “Kuzey Kürdistan Meclisi” adıyla özerk bir meclis oluşturma kararı almıştır.
* ‘Botan Bölge, Serhat Bölge, Amed Bölge, Dersim Bölge ve Güney Batı Bölge’ olmak üzere 5 özerk bölge bu meclise bağlı olarak ilan edilecektir.
*Meclislerde “eşbaşkanlık” sistemi uygulanacaktır.
*Muş, Bitlis, Şırnak gibipilot bölge seçilen illerde alt meclisler oluşturulacaktır.
Durun, daha bitmedi ve bitmeyecektir de. Çünkü devlet, devletliğini yitirmiş, uç buçuk eşkıyanın önünde çaresiz bırakılmıştır. Meydan boş bırakılmış, Misak-ı Milli sınırları içinde çakallar, leş kargaları boy gösterirken, aslanlar kafese tıkılmıştır.
Bu meclislerde anayasa çalışmaları yapılacak ve her köye bir meclis açılacaktır.
SÖZDE ASKERLİK ŞUBESİ
“Dağa katılımları daha sistematize etmek ve dağa katılanları bilinçlendirmek amacıyla Muş’un Varto ilçesi merkezinde sözde askerlik şubesini açan örgüt, artık direkt dağa katılım yerine ilk eğitimleri (acemi birliği eğitimi) burada verecek. Alınan bilgilere göre dağa götürülmek üzere toplanan gençlerin merkezde kurulan üniteye gönderilip, belirli bir eğitimi almaları sağlanacak ve sonra bu gençlerin dağa katılım için izin ya da onay alınması sonucu dağ kadrosuna dahil edilecek.” Yeniçağ
“Polis, asker, kaymakam tutuklarız” demekle yetinmeyecekler, eski KCK tutuklusunu Hakkari’ye vali atayacaklardır.
Ve yeni Hakkari valisi(!) makamına oturur oturmaz; “Kürt halkının kendini idare edebileceğini” dile getirecektir.
Bu arada bölgeden özellikle öğretmenlerden gelen isyan mektuplarına rağmen hala var olmayan “kamu otoritesi”nden bahsetmektedir Davutoğlu.
Polise şikayet ettiği zaman öğretmenin aldığı cevap ise içler acısıdır. “Sakin olun, onların silahları var.”
Türkiye’nin neresinde olursa olsun, polisin görevi “vatandaşın can, mal güvenliğini korumak ve kamu otoritesini sağlamak” şeklinde öğretilmiştir ilköğretimdeki öğrencilere…
Ama “Sezar’ın hakkını” görmezden gelmek haksızlık olacaktır. Güneydoğu’da tilki duldasına sığınan polis Batı’da aslan kesilmekte, demokratik haklarını savunan insanlara her türlü şiddeti uygulamaktadır.
Davutoğlu’nun ısrarla vurguladığı “kamu otoritesi” vatan hainleri için değil, yurtseverler için geçerlidir.
Belki aklınıza yazdıklarınızla “İkiz Yasalar”ın ne alakası var?” sorusu gelecektir.
1. Madde 1.Bent-Bütün halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik,sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
Güneydoğu’daki başı bozuk güruh, kendini fasulye gibi nimetten saymakta ve “kendi statüleri”ni tayin etme gibi bir aymazlığın içine girmektedirler.
“Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, BM Yasası (Charter) çerçevesinde yükümlüklerine uygun olarak yerine getireceğini beyan eder.”
TBMM’de yasalaşan “İKİZ YASALAR”, bu ihanetin temel taşıdır. Ama bu Yasa’nın altına imza atanların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar…
Beyinleri kefenlenmiştir. Yürekleri ise çoktan emperyalizme teslim olmuş, diz çökmüş bedenleri ise kimliksizleştirilmenin hatta köleleştirilmenin prangasına sevdalanmıştır.
Damat Ferit örneği, iktidar koltuk derdinde, küresel çetelerin emir ve talimatlarına uygun hareket etmektedir.
Televizyonlarda müthiş bir toplummühendisliği gerçekleştirilmekte, beyinlere algı bombardımanı yapılmaktadır.
Türk milleti kendi felaketini seyretmekte ama gerçek tehlikeyi görememektedir.
Asker kışla ve karakollarda, polis Batı’da aslan… İç cephe suskun.
O zaman!
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini
Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini” Mustafa Kemal Paşa…
Kuvvacı çetelerin görevi devir alma zamanıdır. Milli tüm güçlerin vatan savunması için tek vücut, tek yürek olma zamanıdır.
Türk milleti bu haklı zaferi kazanacaktır.
Figen ÖZEN, 2 Aralık 2014