Kanunsuz Sevdim Ben O’nu!

Çocuktum, ilk önce anlamadan sevdim O'nu... O benim için fotoğraflardaki vatanı kurtaran kahramandı.

Silah arkadaşı dedem Mehmet Halif Bey, Tobruk'ta Libya'nın bağımsızlığı için nasıl savaştığını, yaralı Libyalı askerlerin üzerine şefkatle eğildiğini ve kaputunu onlarından üzerine örttüğünü anlatırdı.

Turhal Şeker İlkokulu'na başladığım ilk gün öğretmenim, Allah rahmet eylesin, Saime Durutan kara tahtanın üzerindeki fotoğrafı göstererek "İşte Başöğretmen Atatürk" demişti.

O, benim için gene de vatanı kurtaran ve Cumhuriyet'i kuran kahramandı. Hoş Cumhuriyet'in ne olduğunu da doğru dürüst bilmiyordum.

Ne Libya'da ne işi olduğunu ne de Başöğretmen'liğini anlayamamıştım doğrusu.

Ben O'nu sevmeye başladığım yıllarda henüz "5816 sayılı Atatürk'ü Koruma Kanunu"da yürürlükte değildi.

Emperyalizm nedir, "Tam İstiklâl" nedir, "Bağımsızlık İhtilâli" nedir hiç bilmezdim. Anlamadan severdim Atatürk'ü ve her 10 Kasım'da çocuk yüreğimin O büyük kahramanı için göz yaşı dökerdim.

İlk okul 3. sınıftaydım. NUTUK'u okumamıştım henüz. Hatta varlığından bile haberdar değildim. Anam, nur içinde yatsın- Hayriye Erengöl anlatmaya başladı bana gerçek Atatürk'ü... Sonra ışıklar içinde yatsın doktor amcam, Ceyhun Atıf Kansu o şiirsel anlatımıyla yüreğimde Kemalist Devrim'in ilk kıvılcımlarını tutuşturdu.

****

Bazen istemeyerek de olsa yalpaladığım bir büyük yolculuğa çıktım. Dersim Atatürk'tü bu yolculukta...Kendimi tam bağımsız bir ülkenin yurttaşı olarak gördüğüm o yıllarda Atatürk'ün iki ilkesine Cumhuriyetçilik ve Laiklik ilkesine sımsıkı sarıldım. sonra NUTUK'u tekrar, tekrar okumaya başladım. Kendi kendimin labratuarı olmuştum artık.

"1919 Mayıs'ının 19.günü Samsun'a çıktım." cümlesiyle başlayan Bağımsızlık Destanı'nın anlatıldığı o dev eserle, NUTUK'la bir başka Atatürk'ü tanıdım.

Ve karşıma çıkan her insana Atatürk ilkeleri bir bütündür, bu ilkeleri ayrıştıramazsınız, birini ve/veya bir kaçını öne çıkaramazsınız. Bu ilkelerin tümü "Tam İstiklâl" anlayışı ile birlikte özümsenmelidir.

Mustafa Kemal'i bir yurtsever, devrimci, bağımsızlık savaşçısı ve anti-emperyalist Türk milliyetçisi olarak tanımladım hep..

Kısacası bana Atatürk'ü kanun zoruyla sevdirmediler. Önce anlamadan çocuk yüreğimle, daha sonra da anlayarak, tanıyarak daha çok sevdim O'nu...

****

Geçtiğimiz yıllarda yazdığım bir yazının başlığı geldi aklıma birden bire... İsterseniz birlikte hatırlayalım. "İşbirlikçiler Hedefiniz Mustafa Kemal Atatürk'tür, İLERİ!"

Yanılmışım, sizlerden özür dilerim. Perdenin altındaki gerçeği tam görememişim. Asıl hedef Türk'ün varlığı ve mili değerleriymiş.

Atatürk, Türk milletinin milli kahramanıdır. Bu gerçeği tüm dünya kabul etmiştir. Bu nedenle birikmiş tüm kinleriyle biledikleri sahte demokrasi kılıcıyla, Türk milletinin milli değerleri üzerine bir saldırı başlatılmıştır.

İlk hedef 19 Mayıs'tır. Mesele o günün "Gençlik ve Spor bayramı" olarak kutlanması ve mini etekli kızların stadyumlarda gösteri yapılmasının yasaklanması değildir. Bu olaya sadece bu dar açıdan bakmak son derece yanlış ve yetersizdir.

19 Mayıs emperyalist işgale direnişin, kurtuluşun, bağımsızlığa ve ulus devlet ve Cumhuriyet'in başlangıcı olan bir milli gündür. Türk milletinin, kısacası "Hakimiyet bilâ kayd-ı şart milletindir" diyen, milli iradenin ifadesidir.

Amaç bu iradenin önce kırılması- ki kırılmıştır- sonra yok edilmesidir.

Andımız ise; bir nevi devlete ve milletin bütünlüğüne bağlılık yeminidir.

".......bayrağıma ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık ve her kes için özgürlük ve adaletle Tanrı'nın gözetiminde bölünmez tek bir millet için ant içiyorum."

Bu ant, yetmiş ki buçuk milletten oluşan devşirme bir ulusun okullarında, ana sınıflarından, lise sona kadar her Allah'ın günü sınıflarda ayağa kalkarak okunmaktadır. Şimdi notalı yerleri dolduralım.

"Amerika Birleşik Devletleri'ne..." Sevgili Aslan Bulut'un bugün köşesinde yazdığına göre, Bodrum'da yaşayan İngilizler, Alanya'daki Almanlar, Hüseyin Çelik'e yazdıkları mektupla, And'ımızı insani olarak bulmuyorlarmış ve Türk olmadıklarını söylüyorlarmış.

Demek ki bizim Türk olmayan Türkiyeliler, devşirme bir milletin değerlerine sahip çıkışını örnek almaları gerekirken, Müslüman Gençlik yetiştirme projelerinin yanı sıra, ülkeyi Haçlı ordularının sivil mensuplarına teslim etme projesini de uygulamaktadırlar.

Haçlı seferlerinin ilk ortaya çıktığı günden bu yana, Hristiyanlığın tek amacı vardır. Daha sonra bu düşünce emperyalizmin ana amacı haline gelmiştir. Türklüğü bitirmek. Türklüğü bitirmenin, Türk milletinin tarihte asla yadsınamayacak o büyük varlığına son vermenin en kolay yolu ise onu milli değerlerinden yoksun kılmak ve yoksullaştırmaktır.

İçinde bulunduğumuz süreç milliyetin de, dinin de yozlaştırıldığı süreçtir.

Gelelim "Gençliğe Hitabe"ye... Atatürk Hitabe'de büyük bir öngörü ile günümüzdeki olayları işaret etmiş ve aslında tüm Türk milletine bir görev hatırlatması yapmıştır.

".... Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, delâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit edebilirler."

Gençliğe Hitabe'de Mustafa Kemal -ki tarih 20 Ekim 1927'dir- tam seksen beş sonrasını görerek, yapılması gerekenlerin altını çizmiştir. Yıllardır Siyonist İslamcılığın bayrağını taşıyanlar, yüzlerindeki maskeyi "Ilımlı İslam"la değiştirmişlerdir. Silahsız işgalcilerin yoldaşları, kendi siyasi emellerini ve iktidar hırslarını emperyalistlerin, Türkiye'yi, Türkleri yok etme ve ulus devleti yıkma projesi ile de birleştirmişlerdir.

Uygulanan plan gereğince milletin tüm milli değerlerine, en başta Atatürk olmak üzere, Türk ordusuna, andına, milli bayramlarına ve hattâ İstiklâl Marşı'na dahi sistemli bir saldırı başlatmışlardır.

Onlar için;

• Çanakkale Savaşı'nı Liman Von Sanders kazanmıştır.
• Mustafa Kemal komutanı olduğu ve/veya içinde yer aldığı her savaşta yenilmiştir.
• İstiklâl Savaşı diye bir savaş olmamış, emperyalizme karşı bir savaş kazanılmamıştır.
• Vahdettin, Türk Milletini kurtarması için Mustafa Kemal Paşa'yı bizzat görevlendirmiştir.
• Ne Mutlu Türk'üm Diyene! sözünü dağa taşa yazmak ilkelliktir.
• Kemalizm gericiliğe tekabül eder. (Prof. Dr. Attila Yayla)
• Gençler, Ankara'ya sırtını dönmelidir. (Prof.Dr. Kemal Köprülü)
• Atatürkçülük dar bir kalıptır. ( Prof. Dr. Nur Serter- ADD eski GYK üyesi- Genel Başkan Yrd. Halen CHP Milletvekili)
• Ergenekon 1. İddianamesi'nin 41-42 sayfaları... "Atatürk dahi Ergenekon'un tarikatvari ve dini yapısı içinde bulunan ve şimdi açıklanmaması gereken" bir terör örgütünün üyesidir.
• Türkiye'nin ilk demokratik ve en büyük devrimini gerçekleştirerek Cumhuriyet'i kurmuş ve hilafeti ilga etmiştir. O halde Padişah'a ve Halife'ye karşı darbe yapmıştır.

Atatürk Türkiye'nin en büyük milli değeridir. En büyük!... Bu nedenle dincisi, dinsizi, eğitimlisi, cahili, türbanlısı, başı açık olanı hep Atatrürk'ü dolayısıyla Türk milletinin tüm milli değerlerini hedef almışlardır.

Hedef ne milli bayramlardır ne de başka bir şey... Hedef Türk milletidir. Türk milletinin olmazsa olmazı, milli birlik, milli kültür, milli birliktelik ve hattâ milli duygusallıktır. Şimdi bunları bir arada tutan Kemalist Devrim'in ve tam bağımsızlığın köprü ayaklarına emperyalizmin uşakları tarafından, dinamit konulmak istenmektedir.

Ben Atatürk'ü yasaların baskısıyla sevmedim. Kemalist Devrim'i, Atatürk ilkelerini ve Cumhuriyet'i silah zoruyla, baskıyla veya bugün olduğu gibi korku imparatorluğunda yaşadığım için de benimsemedim.

Bağımsızlık benim genlerimde var olduğu, devrimcilik ruhunun yüreğimi hızla attırdığı anlayışla çıktığım yolda Mustafa Kemal'i anladım öğrendim ve sevdim. O bana kendini satır, satır öğretti, anlattı ve sevdirdi.

Mustafa Kemal yüce bir derstir, öğretidir, O halktır, devlettir, laiklik anlayışıdır, devrimciliktir, Cumhuriyet'tir ve Türk milliyetçiliğidir. Emperyalizme karşı direnişin ve ulus devletin önderi ve simgesidir.

O'nu doğrudur, kanunla sevdiremezsiniz. Ancak adam olursanız, O'nu anlar ve seversiniz.

Şimdi zaman Bursa Nutku'nun tekrar ve tekrar okunma zamanıdır. Unutmayın, Bursa Nutku da bir görev hatırlatmasıdır.

Memleket evlatlarının bu hayâsızca akına, bu sinsi işgale baş kaldırmasının zamanıdır.

Figen ÖZEN, 4 Şubat 2012