KAPANA KISILMAK
Türkiye’deki aydınlarımızda bir ‘kapana kısılmışlık’ görüyorum.
Sözgelimi Jacques Attali’nin son kitabı ‘Kendisi Olmak’ı eleştirirken neden ‘Kendisi İçin Olmak’ dememiş diye düşünürken, onun sıradan bir ‘bireycilik’ değil ama en azından ‘bilinçli birey’ olmaktan yana olduğunu görüyoruz.
Görüşlerine katılırız ya da katılmayız; ama kullandığı kavramların ‘derinliği’ bizleri de kavramların derinliğine çekebilmektedir.
‘Bilinçli birey’ olmak da ne demek örneğin?
Bilinçli olmak, her şeyden önce, kullandığı kavramların içeriğini ‘bilmek’ten geçmektedir.
‘Cumhuriyet’, ‘demokrasi’, ‘insan hakları’, ‘özgürlük’, ‘eşitlik’ gibi ‘temel kavramlar’ın ‘gelişigüzel’ kullanılmamasından kaçınmak.
Bu kavramların içini boşaltarak kulllananlardan ayrılmak demektir.
Gerçekte, ‘demokrasi ve insan hakları’ Batı’nın bize dayatmak istediği ‘değer’ler olmanın ötesinde yer alan değerlerdir.
Bizler, bu kavramlar yerine başka kavramlar üretmek yerine, ilk ağızda onların bize dayattıkları kavramların ‘sözde’ bırakıldıkları ve içlerinin boşaltılmış olduğunu göstermek durumundayız.
‘İnsan ve Yurttaş Hakları’ bunların başında gelmektedir.
18. Yüzyıl ‘Aydınlanma’cıları denilip geçilemez.
Bir Lock, bir Rousseau ve bir Marx’ı aştığını kanıtlayabilecek herhangi bir 21.yüzyıl düşünürü gösterebilir misiniz?
Eşitlik, özgürlük ve adalet kavramlarının ‘yerini alabilecek’ bir ‘kavramlaştırma’yı becerebilecek misiniz?
O halde ‘insan hakları’ denildiğinde ‘dudak bükemezsiniz’.
‘Demokrasi’ denildiğinde ‘illallah’ diyemezsiniz.
‘Cumhuriyet’ denildiğinde, başına herhangi bir belirleme sıfatı ekleyemezsiniz.
Doğrudur, Batı bu kavramları ‘tekeline alıp’, bugün ‘nefret edilecek’ boyutlarda sıradanlaştırmıştır.
Suç kavramların kendisinde değildir ki.
O kavramların ‘içini doldurmayı’ beceremeyenlerdedir.
Her devlet ‘Hukuk Devleti’dir; hatta imparatorluklar da ‘Büyük Yasa’ devletleri.
Ancak günümüzde bile, hala çoğu ‘yasalar’ın ‘insan doğası’na ‘uygunluğu’ndan sözedilemez.
Ne var ki, bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ne dayanarak ‘sözde soykırım’ savlarını aşmaya çalışıyoruz.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı’nın ‘düzeyinde’ değiliz kuşkusuz.
Hem ‘Cumhuriyet’e karşı olacaksın, hem ‘demokrasi’yi anlamayacaksın ve hem de ‘adalet’i sıradanlaştıracaksın; sonra da ‘Batı’nın değerleri’ni eleştirmeye kalkacaksın.
Türk aydını, en azından bu eşiği aşmış olmalıdır.
‘Cumhuriyet’in, ‘insanlığın bir ortak kazanımı’ olduğunu; insanlığa ‘mal’ olduğunu, cumhuriyete karşı olanların da doğal olarak ‘insanlıktan uzak’ olduklarının bilincinde olmalıdır.
İlan edildikleri (1789) dönemdeki anlam ve kapsamlarıyla ‘İnsan ve Yurttaş Hakları’, bugün de ‘insanlığın çoban yıldızı’dırlar.
Anayasaların ‘başlangıç ilkeleri’.
Batılıya kızırak insanlık değerlerinden uzaklaşmak olur mu?
Batılıya, kendilerinin sahiplendikleri ‘değerler’ ile karşı çıkmak gerekir.
O ilkelerin şimdi bizde olduğu, o değerleri bizim içselleştirdiğimizi söylememiz..
Onların ‘yoldan çıktıkları’ ve o yolun bizim yolumuz olduğunu anlatmamız gerkiyor.
28 Ocak 2015 bu anlamda bir ‘milat’ olabilir.
İnsanlık yolunda bir ‘dönüm noktası’.
Batının kuruduğu kapandan da böylece çıkılmış olacaktır.
Habip Hamza Erdem