KAPIMIZA DAYANAN SAVAȘ
Bu savaș çıkacak.
Akçakale’ye top düșse de çıkacak, düșmese de çıkacak.
Papatya falına bakarak söylemiyorum.
Tam beș yıldır yazıyorum.
2010 da çıkmazsa, 12’de çıkar diyordum.
Benim sözünü ettiğim bir ‘dünya savașı’ idi; ‘üçüncü’sü yani.
Daha doksanlı yıllarda, sonradan devlet bașkanı olan Lula, “üçüncü dünya savașı zaten çıkmıștır’ diyordu.
Ama ‘düșük yoğunluklu’ idi.
Yani șurada burada gerçekleșen küçük ama sürekli ‘boğazlașmalar’ biçiminde idi.
‘Bașağrısı ha bugün bitecek ha yarın’ diye bir umut vardı.
‘Bize bir șey olmaz’, komșudaki de ‘teğet geçer’ diye düșünülüyordu.
Sonra, ABD ya bir bașına, ya yanına NATO’yu alarak, ya da Birleșmiș Milletleri de yanına alarak kimi yerlere ‘müdahale’lerde bulunuyordu.
Ve, ya kurtarıcı oluyor ya da ‘hakem’ rolünü yerine getiriyordu.
Ne de olsa ‘dünya lideri’ değil miydi?
İște bütün bu ‘düșük yoğunluklu savașlar’ ABD’nin ‘dünya liderliğini’ sürdürmek içindi.
Șimdilerde durum değișmiștır.
ABD’nin ‘dünya liderliği’ tartıșmalı konuma düșmüștür.
ABD artık ‘düșük yoğunluklu savaș’larla ayakta duracak durumda değildir.
Ya savașacak ya da savașacaktır doğrudan.
Sonunda Amerika Amerikalıların olacak ve Kuzey Amerika Anakarasına kapanacaktır, o ayrı...
Pekiyi bunun ‘Akçakale’ye düșen bomba’ ile ne ilgisi var denilecek olursa..
Çok ilgisi var diyeceğim.
Öncelikle ‘üçüncü dünya savașı’ çıkacak olursa bunun Türkiye ya da İran gibi ‘büyük devlet’lerin katılımıyla çıkabileceğinin altı çizilmelidir.
İkinci olarak Türkiye gibi bir devletin ‘meclisi, hükûmeti ve ordusu’ ile birlikte doğrudan ABD’nin denetimine girmiș olmasıdır.
‘Diğer koșullar’ın değișmeyeceği varsayılsa bile, salt Türkiye’nin ABD’nin ‘tam denetimi’ne girmiș olması bile ‘büyük savaș’ın bașlaması için ‘yeter ve artar’.
Geçenlerde Alaca Karanlık Partisi ‘kongre’ yapmıș diyorlar.
Barzani de gelmiș Gerhard Fritz Kurt Schröder de.
2023’ler için planlar yapılmıș.
Böyle ise bu ‘savaș ya çıkacak ya çıkacak’ demektir.
Putin gelir ne der, Obama gider ne derse desin; logosunda ‘Türk’ olan CNN Türk, Sky Türk, Haber Türk, TRT Türk gibi televizyonlar nasıl yayım yaparlarsa yapsınlar; programlarına ABD’den doktora almıș ne kadar ‘satılık uzman’ koyarlarsa koysunlar; kim kiminle ne ‘toplantı’sı yaparsa yapsın bu ‘savaș’ çıkacak demektir.
Bu savașı engelemenin hiç bir ‘yol’u kalmadı demek istemem.
Savaș ‘yazgı’ değil ki.
Burada anlatılmak istenen, Türkiye’de ABD’ye ‘tam teslim’ bir ‘meclis, hükûmet ve ordu’ olduğu sürece, o büyük savașın Türkiye’den bașlatılacağının kaçınılmaz olduğudur.
En azından ‘Türkiye’yi bu savaștan kurtarmanın yolu da yok mudur?
Vardır.
Türkiye’yi savaștan korumanın biricik yolu, Türkiye’yi bu meclis ve bu hükûmetten kurtarmaktan geçmektedir.
TSK’nın silkinip Türk Ordusu olduğunun ayırdına varması da ikincisidir..
Aksi halde ‘yandı gülüm keten helva’ așamasına gelinmiș olacaktır.
Savaș içinde ve savaș boyunca ‘zararın neresi’nden dönebileceğimizi kestirmek ise pek kolay değildir.
Bu süreç aynı zamanda bir ‘yurttașlık’ sınavıdır da ondan.
‘Yurttaș’ ya da ‘ușak’ olmak bu süreçte ortaya çıkacaktır.
Habip Hamza Erdem

Aklımda kalacak olan,ABD'ye tam teslim "Hükümet,Meclis,Ordu"Bunun adı yaşamakmı?

Hüseyin bey tam da görülmesi gereken yeri görmüșsünüz. Kutlarım

Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız; iyi ki yazıyorsunuz.