KARA BÖCÜ

KARA BÖCÜ

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Haz 25, 2014 20:15

KARA BÖCÜ


Kıbrıs Türklerinden derlenen “Kara Böcü” adlı bir masalımız vardır.

Böcü, çocukları korkutmak için öcü yerine kullanılan bir söz. Halk ağzında böceğe de böcü derler. Karaböcü ağılı (zehirli) bir tür örümceğin adı. Yabanıl, yırtıcı bir canavara, domuz türü bir hayvana da karaböcü derler. Pis, hastalık bulaştırıcı kara renkli bir tür domuz.

Silifke’de Karaböcülü köyü var. Karaböcü, soyadı olarak da kullanılır, bir oymak adıymış, duymuşsunuzdur. Eciş bücüş, okunaksız yazılara karaböcü gibi yazılmış benzetmesi yapılır. Karaböcü olmak, çevik, atılgan olmak demek, yörükler arasında. Börtü böcü, bazı yörelerde, zararlı hayvan, kurt demektir.

Neyse, “Kara Böcü” en bilinen anlamıyla yazılmış bu masalda. Çirkin, korkutucu, ağılı, pis, kara bir varlık.

Kara Böcü, bir gün yerde bir onlucuk ( para) bulur. Bunu ne etsem ne yapsam diye düşünürken, en iyisi üstübeç ( dış duvar boyasına katılan, beyaz, örtücü madde) alayım, sürüneyim, sonra da belki bir koca bulurum, al duvaklı gelin olurum, der.

Koca adaylarını seçmek için üstübeci sürünüp yolda bekler.

Önce Hamalbaşı geçer. “Ne yapıyorsun Kara Böcü?” Kara Böcü, “Ben artık karaböcü değilim, görmüyor musun, bak beyazladım, der, artık gelin olmak istiyorum.” Hamalbaşı, Kara Böcü’ye: “Alır mısın beni?” der. Kara Böcü, “Alırım, ama beni neyle döveceksin?” diye sorar.” “Elimdeki topuz ile.” “Sen bana bir tane vurana kadar benim canım çıkar!” diyerek Kara Böcü ondan kaçar. Yeniden üstübeç sürünür, yol üstüne çıkar. Başkasap, belinde bıçağı ile geçer oradan. Hoşbeşten sonra Kara Böcü’ye aynı soruyu sorar: “Alır mısın beni?” “Alırım, ama beni neyle döveceksin?” sorusuna yanıtı: “Elimdeki bıçak ile.” Kara Böcü kaçar. Yeniden üstübeç sürünür. Bu kez yoldan Sıçan Çelebi (Beyoğlu) geçer. “Alır mısın beni?” sorusuna yanıtı Kara Böcü’nün yine aynı soruyladır: “ Beni neyle döveceksin?” Sıçan Çelebi’nin: “Kuyrucuğum!” ile yanıtına Kara Böcü sevinir: “Hah, şimdi oldu.” der.

Dünyanın en güzel ülkesini, dünyanın en güzel yerinde bulunan, doğası, geçmişi, geleceği en güzel, yer altı yer üstü en üstün, en varsıl ülkeyi, en güzel, en yüce gönüllü insanların yaşadığı yeri, çağdaş, devrimci Atatürk Türkiye’sini “karaböcü” yapmaya yeminliler. Allem ettiler, kallem ettiler güzelim ülkemizi her konuda karaböcüye çevirdiler. Yobazların, bölücülerin, Atatürk düşmanlarının yönettiği, aydınlığı çalınan, yeniden kara çarşaflara bürünülen, kafaları Arap- Yahudi usulü bezlere sarılan kadınların sayılarının hızla çoğaldığı, aklın, yönetimde, düşüncede egemenliğini yitirdiği, geriye dönüşün hızlandığı, Atatürk ilke ve devrimlerinin önce eğitimden, sonra tüm kurumlarından çıkarıldığı bir ülke artık Türkiye. Yayılmacıların örümcek ağı gibi can damarlarını sardığı güzelim Türkiye Cumhuriyetini, kuyruk acılı yobazlar, bölücüler, Türk düşmanları yok etmeye kararlılar…

Işığını çaldıkları, kararttıkları ülkemiz, biz ayırdında olamadan gün gün karaböcüleşti. İktidar partisiyle, ülkemizin dış yüzünü üstübeçlediler, karaböcülüğü şimdilik örtmek, algıları tutsak etmek, gören gözlere, yurdunu , ulusunu sevenlere, işin ayırdında olmayanlara Türkiye’nin içler acısı durumunu göstermemek için. Yalancı cennet yaşatıyorlar halka dış borçla. Algılarımızla oynanıyor. Yalan üstüne yalan söyleniyor. Açılım adı altında ülkemiz yayılmacılara peşkeş çekiliyor. Millî eğitimimiz bizde değil, çoktandır eğitimimiz millî (ulusal, ulusun çıkarını gözeten) değil. Dilimizi değersizleştirdiler, Türkçemiz, yerel ağızlarla neredeyse bir tutulur oldu. İngiliz dili, her yerde, eğitimde, öğretimde tek egemen dil. Türk ordusu görünürde yok. Adı var, koskoca ordunun kendisi yitik. Geriye dönüş, çağdaşlıktan kopuş, bağnazlık her alanda hızlandı. Hainlerin, beyinsizlerin, satılmışların yeni Osmanlıcılık hayalleri, bağımsızlığımızı elimizden aldı alacak, Arap çamuruna saplandık saplanacağız… Üstelik bütün bunlar, bu dönüşümler, bu değişimler, bu algı yönetimi bizden görünenlerce de destekleniyor. İktidarın karşıt yanı, iktidarın karşıt seçeneği (muhalefet) yok.

Kendi elimizle, Cumhuriyetimize son verecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yönetilen ülkemizin yönetim şeklini değiştireceğiz. Cumhurbaşkanını değil, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmayı, başkanlığa geçmeyi oylayacağız, ülkemizi bölmeyi amaçlayanlara, küresel çeteye bu seçimle yardım edeceğiz.

Anlı şanlı Milliyetçi Hareket Partisi’nin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin çıkara çıkara ortaya çıkardığı adaya bakınız. Adayın hiçbir yönünü araştırmadan daha adından belli ne olduğu, ne olacağı, öyle değil mi? Tipinden belli değil mi kimlerin yandaşı olduğu? Geleceğiz, kanlı mı, kansız mı gelelim diyen Erbakan’ın bir kopyası dış görünüşü. Şeriat isteyenlerin, din devleti kuracağız diyenlerin önderleriyle aynı görünüm. Aynı kılık. Bir çocuğun bir gencin yetişmesinde en önemli yıllar olan ilköğretimini, orta öğretimini, yüksek öğretimini çağdaş bir ülkede değil, Türkçe diliyle değil, Türklerle birlikte yaşayarak değil, Türkiye aydınlanmasının karşıtı, Atatürk düşmanı bir ülkede bitirmiş. İngiliz’in eğitiminden geçmiş. Büyükleri, babası Atatürk ve Türk karşıtlığının simge adları. Bir anne baba çocuğunun yaptıklarıyla yargılanamaz, çocuğunun yetişkinlikte tuttuğu yol onları bağlamaz ama bir çocuğu, soyundan geldiği, gömleğinden geçirildiği ana babasının kim olduğu bağlar. Eğer bu kişi bir ülkenin kaderini etkileyecek en üst konuma yerleştirilecekse…

Başka bir ülkede, böyle bir aile havasında yetişmiş bir kişi… Ekmeleddin Bey. Yaşlanınca, şartlar uygunlaşınca, haydi görev başına deyip elinden tutup alıp getirmişler Türkiye’ye, yerini yükseltmişler. Dini kullanan İslamcılara, küresel İslamcı derneklere baş etmişler.

Çok değil, bir buçuk ay sonra bizi bir yol ayrımına getirecekler, adına da seçim diyecekler. Bak biz sorduk, halk kararını verdi, bizi seçti. Devletin düzenini değiştirmeyi, Atatürk ilke ve devrimlerinden uzaklaşmayı, bölücülüğü, irticayı seçti. Araplaşmadan, İsrail’e koltuk olmaktan, İsrail’in yavuklusu olmaktan, yolsuzluktan, devletin malının çar çur edilmesinden, devletin bitirilmesinden, devletin kent devletlerine bölünerek yönetilmesinden, yurdun yabancıya satılmasından, sularının, madenlerinin elden çıkarılmasından yana tavır koydu. Dinle yönetilen devlet modelini, şeriatı seçti, ulus devleti istemeyip bölünmüş yapıyı seçti diyecekler.

Ilımlı İslam devletine yasal olarak dönüştürülmek, başkanlık sistemine geçirilmek, bir bölümü Ermenilere, bir bölümü Kürtçülük numarasıyla İsrail’e, diğer yerleri eski işgalcilere, küresel sömürgecilere (Yunan’a, İngiliz’e, Fransız’a, Alman’a, Arap’a, Rus’a…) verilmek üzere bölünmek istenen ülkemizin başına, Türkiye Cumhuriyeti’yle sorunu olanlardan ya biri ya diğeri seçtirilecek.

Sorduracaklar adaylarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne: “Beni alır mısın?”

Tıpkı Kara Böcü gibi, Türk Ulusu da, bu adaylara soracak: “Alırım ama beni neyle döveceksin?”

Dayaklardan dayak beğenecek, dayağın birini, en acıtmaz görünenini seçeceğiz. Ama sonunda öyle de böyle de dövüleceğiz…

Çözüm, iş işten geçmeden bize biçilen modeli, Kara Böcü’yü, beni alır mısın diyen kara kaplı adayları görebilmekte…

Şurada çok çok bir haftamız var.

En azından bu bir hafta hiç televizyon izlemeyelim. Birbirimizle konuşalım. Aklımızı, algımızı koruyalım. Olana bitene bakalım. Parti başkanlarının iç yüzlerini görelim. Kendi gücümüzü bilelim. Tepkimizi gösterelim. Oldu bittilere, dayatmalara direnelim. Bizden görünen işbirlikçi, korkak, bölücü sözde aydınları gerçeklerinden ayıralım…

Düşünmeyi yeniden deneyelim. Aydınlık çağı yaşayan bir toplum, aydınlanan beyinler kolay kolay karartılamaz çünkü…

Çözüm, çare bizde…

Son söz:

Evimizde, dilimizden düşürmediğimiz, dilimize yerleşmiş bir söz var, yirmi yıldır yeri geldikçe yinelediğimiz, ardından da gülüştüğümüz bir söz bu. Acı acı gülümseten bir söz. Gurbette yuvaya başlayan oğlum, ilk yuva günü, onu okuldan aldığımızda demişti. O günden beri, biri diğerinden beter iki seçenek için hep bu sözü kullanırız. Yuvada her sınıfın iki öğretmeni vardı. Biri bakıcı, biri eğitmen. Eve dönerken sormuştuk:

“Öğretmenlerin nasıl?”

“Biri çirkin…”

Burada nefesimizi tuttuk, içimiz daraldı, demek ki yalnızca biri iyi. Ama sözün devamı şaşırtıcıydı, hiç beklemediğimiz bir yanıttı:

“Biri çirkin, biri daha çirkin!..

Feza Tiryaki, 25 Haziran 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1006
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x