
Erzurumda bir süre kalan Fatma Seher Hanım, Sivas Kongresinde bulunan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için Sivasa gitmiş, kendisinden Milli Mücadeleye katılmak için görev istemiştir. (Fatma Seher Hanım, bu dönemle ilgili anılarını 1944 yılında yapılan bir röportajda şu şekilde anlatmaktadır:
Atatürkün Sivasta faaliyete geçtiğini haber aldığım dakikadan itibaren duyduğun sevinci tariften acizim ve ilk işim kısa bir hazırlıktan sonra Sivasa müteveccihen hareket etmeyi kararlaştırdım; hemen yola çıktım ve Gülcemal Vapuruyla Samsuna, oradan da Sivasa vardım.
Mustafa Kemalin huzuruna çıkabilmek için muhtelif kıyafete girerek üç günlük bir mücadeleden sonra, devamlı bir takibin neticesi olarak, Sivasta öğle yemeğine davetli bulunduğu bir yere giderken yolda yakaladım. Üzerimde çarşaf vardı, yüzümde peçe ile kapalı idi. Kendisiyle bir mesele hakkında görüşmek istediğimi söyleyince, ilk defa sert bir lisan kullanarak, Ne görüşeceksin? mukabelesinde bulundular. Kalbimdeki vatan aşkı bu sert muameleye galip gelerek derhal peçemi kaldırdım ve İstanbuldan buraya kadar sizinle görüşmek için geldiğimi, maruzatımın bir dakika için dinlenmesini rica ettim. Bunun üzerine pek yakında bulunan bir lokantaya beni kabul ettiler.
Mustafa kemal bu görüşme sırasında ona adını, silah kullanmayı, ata binmeyi bilip-bilmediğini, savaştan korkup-korkmadığını sormuştur. Kara Fatmanın verdiği cevaplar Mustafa Kemali memnun etmiş, Kara Fatma, bütün kadınlar keşke senin gibi olsaydı demiştir. Bu olaydan sonra Fatma Seher Hanımın adı Kara Fatma olarak kalmıştır.
Daha sonra ise Mustafa Kemal eline aldığı kâğıda bazı notlar yazarak Kara Fatmaya vermiş Haydi göreyim seni, verdiğim talimatı unutma, bir an evvel İstanbula git, hazırlan ve işe başla demiştir (Tansel, 2001, s.41). Fatma Seher Hanım, Mustafa Kemalin bu isteği üzerine Sivastan hemen İstanbula geçmiştir.
Bir süre sonra İzmitin işgal edildiğini duyan Kara Fatma, Topkapılı Pire Mehmet, Laz Tahsin, kardeşi Süleyman ve oğlu Seffeddinnle birlikte bir çete kurarak, trenle gizlice İzmite geçmiştir. Bahçecik ve Servetiye yoluyla Paşaköyüne geçen Kara Fatma ve adamları burada karargah kurmuşlardır. Bu bölgede kısa sürede teşkilatlanmalarını tamamlayan Kara Fatma çetesi, çevredeki Türk köylüleriyle birlikte Yunanlılara karşı uzun süre mücadele etmişlerdir. (Özellikle, Bahçecik, Yeniköy, Değirmendere, Servetiye, Kaynarca ve Fındık Tepe civarında faaliyet gösteren Rum ve Ermeni çetecilere karşı, büyük bir başarı göstermişlerdir.)
İzmit, Kara Fatma gibi cesur yürekli insanlarımızın üstün gayretleriyle, 28 Haziran 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Kara Fatma ve ailesi, İzmitin kurtarılmasından sonra bir süre daha bu bölgede kalmışlardır.
Balkan, Sakarya, Başkomutanlık Muharebelerine de katılarak Üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiş olan Kara Fatma, 1955 yılında Erzurumda vefat etmiştir (Şenel, 2006, s.24).
Kara Fatmanın İşgal Döneminde İzmitte
30 Ekim 1919da yürürlüğe giren Mondros Mütarekesinden sonra, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul işgal edildi.
İngilizlerden oluşan emperyalist güçler, İstanbulun işgalinden sonra İzmit Körfezine yönelerek, bu bölgeyi de kontrol altına aldılar. Bu durum sonucu İzmit yöresindeki ortam iyice gerginleşti. Bölgede yaşayan bazı gurupların, Türkler aleyhine çeşitli faaliyetlere giriştiği görülmeye başlandı. Özellikle Rum ve Ermeni nüfusun yoğun olduğu bazı bölgelerde, İşgal güçlerinden güç alınarak çeşitli çeteler oluşturuldu.( Oluşturulan çetelerden bazıları: Yeniköylü Deli Yani ve Çetesi, Kocabaş Hıristo, Barbar Yani, Deli Hıristo, Çakır Yorgi, İzmit Mihaliç Köyünde Kostantin Çetesi, Deli Petro Çetesi, Köse Dimitri Çetesi, Pandeli Çetesi, Yuvacıktan Vahan Çetesi, Donik Çetesi, Karamürselde Artrınik Çetesi, Darıcada İstel Çetesi )
Ermeni ve Rumların kurduğu bu çeteler bir süre sonra, askeri güçlere saldırmaya, çevredeki Türk köylerini basarak evleri yakmaya, burada yaşayan insanlara zulmetmeye başladılar.
İzmitte bu üzücü olayların yaşandığı dönemde, Kara Fatma İstanbulda bulunuyordu. Durumun her geçen gün daha kötüye gittiğini gören Kara Fatma, kardeşi Süleymanı, kızı Fatmayı ve arkadaşlarını alarak İzmite geçmeyi planladı. Muhacir kılığına giren Kara Fatma ve arkadaşları tirenle İzmite geldi. Buradan Bahçecik-Servetiye yoluyla Paşaköye geçerek karargâhını kurdu. Bölgedeki teşkilatlanma çalışmalarını hızlandıran Kara Fatma ve arkadaşları, bir yandan da çevredeki çetelerle mücadele etti.
İşgal dönemin de yayınlanmış olan bazı gazeteler, Kara Fatmanın İzmitteki faaliyetleriyle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Özellikle İstikbal ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde Kara Fatma ile ilgili çeşitli haberlere rastlanılmaktadır. Mesela İstikbal Gazetesi muhabiri, Kara Fatma ile 1922 yılında görüşmüş, bu görüşme sırasında edindiği izlenimlere köşesinde şu şekilde yer verilmiştir:
Bir gün İzmit civarında Davulcular Ormanından Arpalık Köyüne doğru yorgun argın beş kişi iniyordu. Bunlardan üçü erkek, biri küçük bir kızdı. Köye indikleri zaman, köylüler bu garipleri biraz tuhaf karşıladılar. Garipler Karamürsel Muhacirlerinden olduklarını söylüyorlar, iş arıyorlardı. Uzun pazarlıklardan sonra dört çoban, Kasıma kadar yirmi liraya çalışmaya razı oldular. Ertesi gün, yamaçlara doğru sığırları süren dört çoban gayet neşeli idiler. Üç-dört gün sonra, dört çoban sığırları Gülbahçe Deresinin etrafındaki yamaçlara salmışlar, oturuyorlardı. Bu sırada uzaktan iki silahlı belirdi. Az sonra yanlarına geldiler. Bunlar Gülbahçe, Orhaniye, Arpalık, Mecidiye köylerindeki Ermeni Jandarmalarındandı. Dört fakir çobana şüphe ile baktılar;onlara kim olduklarını sundular. Arpalıkın çobanlarıyız cevabı şüphelerini izale edemedi. O akşam Arpalık Ormanına doğru dört çoban ellerinde iki tüfekle dönüyorlardı. Bunlar Kara Fatma ile oğlu Seyfeddin ve iki kardeşi idi.
Ertesi gün, kaç zamandır Davulcular Ormanında gizlenmiş olan yüzeli kişilik çetesinin başına geçen Kara Fatma, Gülbahçe, Orhaniye, Arpalık, Mecidiye köylerinin imam ve muhtarlarını orman celbetttirdi, onlara; Ben Kara Fatmayım, Ermeni jandarmalarının sizden her ay aldıkları iki yüzer lirayı bundan sonra vermeyeceksiniz. Sizin ırzınızı, namusunuzu ben bekleyeceğim dedi.
Köylüler memnun döndüler. Kara Fatma artık kendini meydana vurmuştu. Bir taraftan Sapanca havalisindeki ( ) Bey vasıtasıyla silah satın alıyor, bir taraftan civar köylerden gelen delikanlıları çetesine yazıyordu. Az zamanda mevcudu 480 kişiyi bulmuştu (Tansel, 2001, s.43).
Basında Kara Fatma
Tevhid-i Efkar Gazetesi muhabiri de Kara Fatma ile görüşmüş (1922), yapılan bu görüşme sonrasında şu bilgileri aktarmıştır:
Fatma Seher Hanım, çeşitli muharebelerde erkeklerden daha büyük hizmetler ifa etmiş, düşman karşısında bir dişi arsan gibi çarpışmıştır.
Onu geçen kış İzmitte gördüm. Ne olursa olsun böyle pür silah omuzdan aşağı fişeklere sarılı, belinde uzun kaması ve tabancasıyla bir Anadolulu kadın. İlk defa görünce insana önce derin bir hayret hissi geliyor, sonra bu hayret yavaş yavaş bir kahraman karşısında duyulan hürmet ve tazim hislerine karışıyor ve insan ne büyük bir milletin evladı olduğunu o zaman anlıyor, gurur ve iftihar duyuyor
Kara Fatma ve Çocukları: Kızı Fatma, Oğlu Seyfeddin
Kara Fatma İzmitte savaşmaya başladığı zaman kızı Fatma, oğlu Seyfeddin ve iki kardeşi yanında idi. Özellikle kızı Fatma ve oğlu Seyfeddinin İzmitte Rum çetecilere karşı verilen mücadelede önemli gayretleri vardır. Hatta kızı Fatma, bir mücadele sırasında koluna isabet eden şarapnel nedeniyle sağ elini kaybetmiştir.
Fatma Seher Hanım çocuklarıyla ilgili şu bilgileri vermektedir.
- Bu kız da deli midir, nedir bilmem şimdiye kadar yanımdan hiç ayrılmadı. Onu ekseriya İzmitte bırakıyordum, fakat durmuyor, neferlerin peşine takılarak tâ siperlere kadar geliyordu. Kaç defa harb ederken bana ve askerlerime mataralarla su taşımıştır. Bu çarpışmada zavallı kız sağ elini kaybetti. Şimdi İzmittedir diyor.
Fatma Hanım bu defa izinli olarak Ankaraya geldiğinde kızı bir mektup yazdırarak ona göndermiş, mektubunda kendisinden küçük bir tabanca isteyerek, Sağ elim yok ama, sol elle pek güzel atıyorum anne! diye yazmış. İzmitte, Yakın Şark Yardım Heyeti Reisi bir gün kendisinden bir fotoğrafını çıkarmaları için müsaâde talep etmiş. Fatma Hanım tabiî müsaâde etmiş. Fotoğrafı alındıktan sonra Amerikalı kendisinden bu hediyesine mukabil ne hediye edilirse memnun olacağını sormuş. Fatma Hanım,
Hani onbeşli İngiliz filintaları vardır demiş. Onlardan bulamadım, hediye edersiniz, nihayetsiz derecede makbule geçer.Amerikalı; yüzük, bilezik, küpe yerine silaha, bombaya meyli olan bu kadının karşısında cidden hayrette kalmış. Ancak, o silahtan bulamamış da, iki tâne saplı Ingiliz bombası hediye etmiş.
Kara Fatma İzmitte Dinleniyor, Buradan Asker Topluyor
İzmit ve havalisinde katıldığı savaşlarda yorgun düşen Fatma Seher Hanım, bu bölgede bir süre dinlenmek amacıyla -ayrıca gönüllü askerler toplayabilmek için- Kocaeli Gurubu Kumandanı Halid Beye (Nam-ı Diğer Deli Halid Paşa) 24 Ekim 1921 tarihli bir telgraf çekerek bu isteğini bildirmiştir.
Kocaeli Gurubu Kumandanlığına
İzmitten
24/10/1337
12 Teşrinievvel tarihinde Müfrezeler Kumandanı Reşat Beyden aldığım emir üzerine 9 kişilik maiyetimle eşnan harici efraddan gönüllü toplamak ve cepheye avdet eylemek üzere hareket eylemiştim. Teşkilatı tevsi ile topladığım 25 kişilik maiyetimle emr-i alinize muntazırım. Büyük Milletimin uhdeme verdiği Çavuşluk rütbesinden dolayı arz-ı şükran eyler ve iki seneden beri çok yorgun bulunduğumu da arz ederek İzmid civarında veya cephe gerilerinde az bir müddet istirahat içün istihdam olunmaklığımı istirham eylerim efendim.
Mücahide
Fatma Seher
Bu istek karşısında, Kocaeli Gurubu Kumandanı Halid Beyde Fatma Seher Hanıma şu telgrafı çekmiştir.
Tegraf Geyve İstasyonu
170 24/10/1337
30
İzmitte Mücahide Fatma Seher Hanıma
Emr-i ahire kadar maiyetinizle birlikte İzmitte istirahat etmeniz muvafıktır.
Kocaeli Gurubu Komutanı
Halid
Unutulan Kahraman: Kara Fatma
Hayatı cepheden cepheye koşmakla geçmiş, birçok bölgenin düşmandan kurtarılmasında önemli gayretler sarf etmiş olan Fatma Seher Hanım, hayatının son zamanlarında -ne yazık ki diğer birçok kahraman gibi- büyük sıkıntılar çekmiştir.
Kara Fatma, 1930lu yıllarda büyük bir perişanlık içerisindeydi. Bu yıllarda kendisiyle röportaj yapan gazeteci Mekki Sait Beye acı ve üzüntü içerinde şunları anlatmıştır.
İşten bahsediliyor İş bulamıyorum ki Kapıcılık, kolculuk bulsam çöpçülüğe de razıyım. Kızımla torunlarıma bakayım.
Kaç Yaşındasın?
55 yaşındayım. Askere 24 yaşında girdim. Seferberlikte Kars, Kağızman, Bayazıt taraflarında çalıştım. 275 kişilik bir çetenin reisi idim. İstiklal Harbinde Garp Cephesinin hemen her tarafında bulundum. Bereket Alakaya taarruzunda, sonra Düzcede eşkıya ile müsademede Sivrihisarda, birde Değirmenderede yaralandım. Bunlardan başkan ufak tefek sıyrıklar, çizikler onları saymıyorum. Kızımın parmaklarını da şarapnel kesti. Zavallı yarı deli vaziyettedir. Yetimleri bana kaldı. Çalıştığım sürece amirlerimin takdirlerini kazandım. Bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan bu İstiklal madalyasıdır. Açım ama şerefliyim!
Kadıncağız ağlamaya başladı.
Bazen çocukların elinden tutuyor Şu yetimler aç kalmış ölecekler diye torunlarım olduğunu sezdirmeden, onlar için yardım toplamaya çıkıyorum. Ne yapayım siz söyleyin!(Yedigün,9 Ağustos 1933, s.10)
(Kaynakça:A.Oral, V.Şenel, Yedigün Arşivlerinden )