Kararlı bir duruş kararlı bir eylem!
Bayram namazına torunlarıyla giden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, namazdan sonra “Türkiye’de terör bizi çok büyük bir şekilde rahatsız ediyor ama en az terör kadar bizi rahatsız eden, milli birliğimizi, bütünlüğümüzü sarsmaya yönelik, milletimizi parçalamaya yönelik arayışlara çabalara, bilerek, bilmeyerek memleketin içindeki insanların da göz yummasıdır. Hatta yer yer fırsat vermesidir, destek vermesidir. Bu bayramda bu üzüntüleri de yaşıyoruz. Bu konuda daha bilinçli olmamız lazım. Milli birliğimizi korumanın gereklerini unutmamamız lazım. Sadece birlik, beraberlik konuşmaları yaparak bu iş olmaz. Birliğimizi, bütünlüğümüzü bozmaya yönelik faaliyetlere karşı kararlı bir duruş sergilememiz lazım” dedi.
* * *
Bizim de başından beri söylediğimiz budur. Peki nedir o kararlı duruş?
Bir defa Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinden zerrece sapmamak, bu konuda en küçük bir taviz vermemektir. Siyasi iktidar, Turgut Özal’ın başlattığı “Anayasa’yı bir defa delsek ne olur?” sürecinin sonuna getirmiş, her ne kadar aksini söylese de seçim propagandalarında “tek millet, tek devlet” dese de, şimdilerde üniter yapıya devamlı vurgu yapsa da cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırı hareket etmiş, milli kimliği çözmeye çalışmış, Türk kimliği yerine Türkiye kimliği yerleştirerek milletin adını bile değiştirme girişiminde bulunmuştur. Ayrıca ülke ekonomisi büyük ağırlıkları ile yabancıların eline teslim edilmiş, böylece milli güç, gayrimilli güç haline getirilmiştir.
Demokratik açılım diye yapılanlar, ülke haritasını, değiştirilen ekonomik alt yapıya uydurma çabasından ibarettir.
Kürt ve Ermeni açılımları ile ABD ve AB’nin harfiyen yerine getirilen ekonomik taleplerinden sonra, siyasi talepleri karşılanmaya çalışılmaktadır.
TBMM, yıllardan beri IMF, Dünya Bankası ve AB’nin dayattığı kuralları yasalaştırmak faaliyeti ile meşgul edilmektedir.
* * *
Bu mesele, ilk olarak Wilson prensiplerinde ortaya konulmuş, Anadolu’da Ermenistan ve Kürdistan adı altında iki devletin daha kurulması öngörülmüştü. Sevr’de dayatılan buydu. 100 yıl sonra iki gücün politikasında bir değişiklik yoktur. Fakat kendi kaderini tayin etmiş milletin birliği, zaman içinde sarsılmış ve siyasi iktidar, tıpkı Osmanlı’nın son hükümetleri gibi Batı’ya taviz üstüne taviz vermektedir. O zamanlar da Amerikan ve İngiliz mandası altına girmeyi, böylece Anadolu’nun parçalanmadan korunacağını savunan “sivil toplum kuruluşları” vardı. Şimdikilerin de özde bunlardan farkı yok. Şimdikileri de Amerikan ve Avrupa istihbarat kuruluşlarının yan kuruluşları besliyor. Örgüt şemaları ve paraları dışarıdan geliyor. Kanser hücrelerinin metastas yapması gibi bütün yurda yayılmış durumdadırlar.
* * *
Açılımın muhatapları “Dört parça Kürdistan”ın birleştirilmesinden söz ediyor! Bütün iç ve dış dayatmalar, propagandalar, toplumun medya ve dış güdümlü sivil toplum kuruluşları marifetiyle duyarsızlaştırılması, zihnen pes ettirilmesi gibi süreçler birbiriyle paralel sürdürülüyor.
Bölücülük, yandaş medya üzerinden de demokratik açılım, hatta “Milli Birlik Projesi” olarak gösteriliyor. Medyada tek bir milli ses kalmasın diye operasyon içinde operasyon uygulanıyor. Bu durumda bile kararlı bir duruş sergileyerek milleti bilgilendirenlerin susturulması için devletin her türlü mekanizması, baskı aracı olarak kullanıldığı gibi milli kurum ve kuruluşlar tam bir ekonomik cendereye alınıyor. İşadamları, bu milli kuruluşları desteklemeye, mesela ilan/reklam vermeye korkuyor!
“Kararlı duruş” güzel bir kavram da biraz değişiklik yapmak gerekiyor.
Mesela kararlı eylem gibi!
Arslan BULUT - 21 Eylül 2009, YENİÇAĞ