
NATO'da "müttefikimiz" olan ABD, esas müttefik olarak belirlediği YPG ile Suriye üzerinden Ortadoğu'ya dönük egemenlik savaşını hızlandırmaktadır. Bu durumdan "rahatsız" olan politik iktidar ise ABD'nin hedef haline getirdiği Katar'da 30.000 Türk askeri personelinden oluşan bir tugayla konuşlanma yönünde karar bildirerek, ABD'nin İran'ı kuşatma planına uygun adım atmaktadır. Dış politikadaki kararsızlık, milli güvenlik anlayışına, bu tip çelişkilerle yansımaktadır.
ABD, aynı anda hem Suriye'de "kara gücü" olarak belirlediği YPG ile hem de Katar üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünü kullanarak İran'ı çevrelemeye çalışıyor. Böylece bir taşla birkaç kuş vuracağına inanıyor:
1 - Suriye'de YPG'yi kullanarak oluşturmak istediği Irak - Suriye hattından Doğu Akdeniz'e uzanan bir Kürt Koridoru ile Türkiye'yi kuşatmak.
2 - Katar üzerinden İran'ı kuşatmak ve bunun için Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanmak.
Böylece hem Türkiye ve İran'ı çevreleyerek bölgesel egemenlik planına mukavemet gösterecek güçlere karşı bir çember oluşturacak, hem de Katar'da TSK'yı kullanarak, olası bir Türk - İran ittifakını baltalamış olacak. En azından planları bu.
ABD, Katar üzerinden Ortadoğu'yu yeni bir çatışma sürecine sokma planını gerçekleştirirse; küresel güç merkezlerinin yönlendireceği ve Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Yemeni de girdap gibi içine çekecek bir kaos - çatışma süreci başlar. Eğer bu felaket planı gerçekleşirse, bu sorunun tam göbeğinde yer alacak olan ülke kimsenin kuşkusu olmasın, Katar'da 30.000 askeri personelini bulunduran Türkiye olacak.
ABD'nin Diyarbakır Tebriz Hattı
ABD'nin Suriye'de YPG'yle hareket etmesi ile Katar üzerinden İran'ı kuşatması arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Eğer birine karşı çıkıyorsanız (yani ABD - YPG/PKK ittifakına), diğerine de, yani Katar üzerinden İran'ın kuşatılmasına da karşı çıkmanız gerekir.

"Ne alakası var canım?" diyenler elbette olacaktır. Bu soruyu soranlara yanıtı Amerikan Savunma Bakanlığı’nda İstihbarat Müdür Yardımcısı olarak bir dönem görev yapmış olan Albay Ralp Peters versin. Bakınız 2006 yılının Haziran ayında yayınlanan ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde yazmış olduğu makalede ne diyor Amerikalı Albay:
"...Türkiye’nin doğusunda beşte birlik bir bölüm işgal edilmiş bir bölge olarak görülmelidir. Suriye ve İran Kürtleri de mümkün olsa bağımsız bir Kürdistan’a katılmak isterlerdi. Dünyanın meşru demokrasilerinin Kürt bağımsızlığını muzaffer kılmayı reddetmeleri medyamızı sık sık heyecanlandıran, beceriksizce yapılan hafif günahlardan çok daha kötü bir insan hakkı ihlalidir. DİYARBAKIR ‘DAN TEBRİZ’E UZANAN BİR KÜRDİSTAN, BULGARİSTAN VE JAPONYA ARASINDA EN BATI YANLISI DEVLET OLACAKTIR.”
Demek ki neymiş? ABD'nin bölgesel egemenlik planı, sadece Suriye ve Irak'tan ibaret olmayıp, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Asya'yı içine alan geniş bir alanı kapsıyormuş.
Burada kilit konumda olan Türkiye, dünyanın kaderini belirleyebilir. Kendi kilidimizi, kendi elimize alır ve sağlam tutarsak; bununla beraber ABD'nin hedef haline getirdiği bölge ülkeleriyle işbirliğine dönük, kendi milli güvenlik anlayışımızı ortaya koyarsak, bunu başarabiliriz.
Örnek mi? Atatürk'ün önderliğinde kurulan Sadabat Paktı'na bakınız.
Mithat Akar
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226