KATİL KUMA
Geçen gün Deniz Baykal geldi.
Halkoylamasına sunulan ‘Anayasa Değişikliği’yle, ‘Ana’nın yanına ‘Kuma’ getirileceği örneğini Paris’te de yineledi.
Denildiği üzere, Baykal iyi bir ‘hatip’.
Dr Recep’le karşılaştırılacak olursa, vallahi bu ikincisi 60 yıl daha Baykal’ın yanında kurs görse, adam gibi konuşmayı öğrenemez.
Öyle ‘ama efendim’, falan diyerek burada kesmeyin lütfen.
O sizin ‘Devlet’in ‘şey’i, ‘mey’i diyerek, ‘kişi’leri bırakıp ‘makam’ların arkasına gizlenme ‘bahane’lerinizi, siz kendinize saklayın.
Buralarda ‘kediye kedi’ diyorlar.
Şimdi Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir, ‘Devlet Başkanı’dır diye, Sudan Devleti’ne saygı bahanesiyle El-Beşir’e selam duracak halimiz yok.
Kaldı ki bizim kimsenin ‘tavuğuna kış’ deme niyetimiz de yok.
Ne eksik ne fazla; her ne ise o.
Öncelikle Baykal’ın ‘Kuma örneği’nin, ‘hukuk felsefesi’ açısından neden ‘eksik’ kaldığını, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Çünkü, Baykal’ın verdiği örnekte, evet ‘Ana’nın üzerine bir ‘Analık’ geliyor ve ailenin tüm mal varlığı da ‘Analık’ adına tapuya geçiriliyor, falan da.
Öykü burada bitmiyor ki..
‘Analık’ dönüp ‘Ana’yı alnının çatından vuruyor.
Çünkü artık ‘Ana’ yok.
O ‘Ana-yasa’, ‘eski’ olup’, artık mezara gömülüyor; kaldı ki, artık gidip, mezarının başında ‘dua etmek’ de ‘yasak’!
Yani ‘Evet’ çıkarsa, ‘Eski Türkiye’den sözedilmeyecek artık.
Her ‘Yeni rejim’ geldiğinde, ‘Eski’yi yasaklar, bu işin ‘kural’ı böyle.
Ancak bu yazının ‘ana konusu’, bu da değil.
‘Ana konu’, Türkiye’deki ‘Hayır Cephesi’nin ‘önder ve lider kadrosu’..
‘Evet cephesi’ni saymıyorum, çünkü onlar doğrudan ‘ihanet cephesi’ndeler.
Deniliyor ki, ‘öyle deme’!, yarın yüzyüze bakacağız, 17 Kasım sabahı ‘hiçbir şey değişmeyecek’!
Onların deyimiyle ‘Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı’ olarak kalacak.
‘Başbakan Başbakan olarak kalacak’.
‘Bakanlar Bakan olarak kalacaklar’.
‘Valiler vali olarak kalacak’.
‘Rektörler Rektör olarak kalacaklar’.
‘Yüksek Seçim Kurulu’, ‘Yüksek’ olarak kalacak.
Ve ilah..
Siyasal partilerimiz de oldukları gibi kalacaklar (!).
Hatta ‘daha güçlü’ olacaklar.
Çünkü, bir ‘Seçim’ kazanmış gibi olacaklar.
‘Meclis’imiz yeniden açılmış gibi olacak.
İsmail Kahraman yine ‘Meclis Başkanı’, diğerleri yine ‘Başkan Vekili’ olarak kalacaklar.
HDP’nin eşbaşkanları serbest bırakılacaklar.
Kısası ‘Eski hamam eski tas’ olacak.
Ne zaman?
Halkoylamasında, ‘Hayır’ çıkacak bir 17 Nisan 2017 sabahı..
Şimdi iki ‘Ana Yanlış’ı, bugünden kağıda ve kayıda geçirmekte yarar var:
Birincisi, eğer ‘Evet çıkarsa’, sanıldığı gibi, değişikliklerin ‘uygulanması’ 2019 yılında değil, 16 Nisan 2017 akşamı saat 19’da başlayacaktır.
Orada öyle değil böyle yazıyordu demek için artık ‘çok geç’ olacaktır.
Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır.
[O arada dere geçildiği için o iki katana da değiştirilebilecektir. Ne bilelim biz, belki de, bu son ikili, ‘Cumhurbaşkanı yardımcısı’ yapılacaklardır. Takdir-i ‘İlah’ (İlahi değil, ilah ilah)].
Bilinen o ki, o ‘cak olacak, cek olacak’ diyen ‘Hayır cephesi’nin tüm önder-lider kadrosu, şu ya da bu biçimde, ‘Yeni Rejim’ tarafından ‘atta olacak’tır.
Halkoylaması sırasında, en büyüğünden en küçüğüne, herhangi bir ‘makama hakaret’ten;
‘hakaret’ yoksa, herhangi bir ‘hareket’ten;
‘hareket’ yoksa, herhangi bir ‘sükûnet’ten;
kısası şu ya da bu nedenle ‘yarış dışı’na düşeceklerdir.
Çünkü, zaten, artık ‘yarış’ olmayacaktır.
Gelelim, ‘İkinci’ büyük yanlışa..
Halkoylamasında ‘Hayır’ çıkacak olursa, o orada kalacak bu burada kalacak demek için, yine insanın ‘Eski Türkiye’de kalmış olması gerekir.
Kimse ‘iç koşullar-dış koşullar’ palavrasının arkasına da gizlenmesin.
Eğer, bu halk, dişini tırnağına takıp, bu ‘ihanet cephesi’nin, her türlü yalan/dolan, para/pul, makam/mevki, tehdit/tedhiş, baskı/zulümle yürüttüğü propaganda sürecine karşın ‘Hayır’ diyecek olursa; kimse 17 Nisan sabahı oturduğu yerde oturamayacak demektir.
Kuşkusuz erken kalkan gidip boş bir koltuğa oturacak değildir.
Kuşkusuz, 17 Nisan sabahı da, kim hangi makamda çalışıyorsa oraya gidecek, masasında oturacaktır.
Ancak ve lâkin, önce sümeninin altındaki ‘yasa dışı’, ‘ahlâk dışı’, ‘etik dışı’ her ne işlem varsa onu kaldırıp yanındaki çöp sepetine atacaktır.
Sonra, kravatını düzeltip adam gibi ‘günaydın’ demeyi, karşıdaki aynaya bakarak deneyecektir.
Dili dönmüyorsa, bir çay daha söyleyip, birkaç kez ‘günaydın’ demeye çalışacaktır.
Ezberinde olmadığı için, google’dan bulup, ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ demeye çalışacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran anlamında ‘Türklük’ ne demektir diye Google’dan bakıp anımsamaya çalışacaktır.
‘Doğruluk’ sözcüğünü Google’da bulamayabilir, ‘Dürüstlük’ maddesine bakmalıdır.
Ancak ve ne var ki, arayıp-tarayıp en kısa zamanda öğrenmelidir.
Öğrenecektir.
Dr Recep, ‘Meclis Başkanı’na danışarak, en kısa sürede ‘Erken Seçim’ kararı alacaktır.
Ve Türkiye en geç 2017 sonbaharında ‘Genel Seçim’e götürülecektir.
Çünkü ne bugünkü hükûmetin, ne miletvekillerinin siyasal partilere dağılımının yani ‘Meclis’in ‘MEŞ-RU-İ-YET’i kalmamış olacaktır.
Kim ki, ‘seçim dönemi’ değil, ‘herkes görevinin başındadır’ gibi bir ‘safsata’ üretir, sadece ve yalnızca kendisini aldatmış olur.
Kamu görevlilerinin görevlerininin başında olacakları ve nasıl davranacaklarını az yukarıda söyledik.
Siyasal partililere gelince, en büyüğünden en küçüğüne, onlar da, halkoylamasıyla gelecek olan ‘siyasal deprem’le öyle bir sallanacaklar ki, eğer ‘doğru bir tutum’ belirleyemeyecek olurlarsa, sıradan kamu görevlilerinden önce onlar ‘tepetaklak’ olacaklar demektir.
Habip Hamza Erdem
Not: Yaşar Büyükanıt gidiyormuş; gitmeden ne söyleyecek idiyse, şimdi söylese fena olmaz. On yıldır yan gelip yattığı kendisinin yanına kâr kalsın, ama çıkıp şu ‘Millet’e bir tek ‘iyilik’, zerre kadar bir ‘hizmet’ yapabileceğini kanıtlasın. Çünkü tam zamanıdır.