KAVRAMLAR GÖÇÜ (II)
‘Evrim Kavramı’ Öncesi Doğal Düzen Kavrayışı
Darwin’in ‘insan maymundan türemiştir’ benzeri bir ‘tez’ ya da ‘kuram’ı olmadığını söylemiştik.
Kaldı ki, kendi ‘araştırma nesnesi’, ‘evrenin tarihi’ üzerine bir ‘yasa’nın olup olmadığı değildi.
O, sadece, kendi dünya turu boyunca, değişik iklim kuşaklarında yaşayan hayvan ve bitki topluluklarının farklılığını ‘açıklamak’ta ve kendi ‘bulgu’larının o güne değin geçerli olan her tür canlının Nuh’un Gemisi türü ‘tek bir kaynaktan’ doğmuş olduğu ‘anlayış’ıyla çeliştiğini saptamış olmaktaydı.(*)
İsveçli Doğabilimci (Naturaliste) Carl von (Chales) Linné (1707-1778)’le birlikte, ilk kez, doğaya ‘bilimsel’ bir anlayış getirildiği ileri sürüldü: Doğal Düzen (Ordre Naturel)
Öyle ki, doğada bulunduğu ileri sürülen ‘Düzen’, hemen diğer bilimlerde, o arada üzerine en çok konuşulan ‘Ekonomi’de de bir ‘doğal düzen’ anlayışı olarak yansımış oldu.
Bu ekonomik ‘doğal düzen’ anlayışının günümüzde, hâlâ, geçerli olduğunu ileri sürenlerin varlığına ileride döneceğimizi belirterek geçelim.
Demek ki, Linné’nin keşfettiği ‘doğal düzen’den önceki dönemlerde, diğer ‘bilim’lerde olduğu gibi, içinde ‘insan’ın da bulunduğu hayvan ve bitki ‘topluluk’ları, en fazla ‘dinsel ahlâk’ çerçevesinde anlaşılabiliyordu.
Bir dizinde ceylan, diğerinde aslan bulunan ‘kutsal insan’lar ancak ve sadece ‘dinsel ahlâk’ çerçevesinde anlaşılabilirlerdi de ondan..
Burada herhangi bir ‘önyargı’dan çok, olgu ve olaylara ‘bilimsel’ bakışın olup olmadığı üzerinde durulduğunun altını çizelim.
Ve yine burada, ‘çokbilmiş’in Babil’den, matematik ve cebirden, geometriden sözedeceğini kestirmek zor değil.
Bunların ‘biçimsel’ (formel) bilimler olduğu ve sadece ‘mantık kuralları’ içerdiğini anımsatmak yeter.
Örneğin, ancak Galile (1564-1642) ile birlikte, insanlık dünyanın güneş etrafında döndüğünü öğrenebilmişti. Fakat onun ‘matematiksel’ formülasyonunu Kepler (1571-1630) yaptı. Newton (1643-1727) ise Kepler’e dayanarak ‘evrensel çekim yasası’nı buldu.
Demek ki, XVIInci yüzyıla kadar, insanlık (o arada Aristo) evrenin merkezinin dünya olduğunu, Kopernik ile merkezin dünya değil ama güneş olduğunu, Galile ile döndüğünü öğrenebildi ve Kepler ve Newton’la da bunun matematiksel formulasyonlarına ulaşılabildi.
Değilmi ki, Tanrı Adem’e “varlıkları say ya da adlandır (nommer)!” demişti; evet önce ay, güneş, yıldızlar gibi ‘büyük valıklar’ adlandırılmış oldu; Linné ile birlikte insan dışındaki canlı varlıkları sayıp, sınıflandırmaya sıra gelmiş oldu.
Ancak Linné ile başlayan doğabilimciliği, sadece ‘tür’leri sayıp/gruplandırmakla yetinmeyip, onların eski Yunanca’daki ilk anlamıyla ‘aile/yuva yasası’ yani ‘oikos-nomos’unu daha doğrusu nasıl bir aile yaşamı sürdürdüklerini de araştırmayı görev bildi.
Salt kendi türleri arasındaki ‘ailesel birlik’ değil kuşkusuz, tüm türlerin nasıl birlikte bir yaşam sürdürdükleri, kısaca o sözü edilen ‘doğal düzen’in yasalarını keşfetmek görevini de yükümlendi.
Bir anlamda günümüz ekoloji yani (eikos-logos)’un temelleri atılmış oldu.
Ne var ki, henüz bu doğal düzenin ‘mükemmel bir mimarî’ olduğunun ötesine geçilememiş, yani gereçek ‘bilimsel yasaları’na ulaşılamamış oluyordu.
Bulunan bu ‘doğal düzen’de, görünürde bir ‘evrensel uyum’ vardı ama türler arasında bir ‘herkesin herkesle savaşı’, ‘biribirlerini yedikleri’ gerçeği de vardı.
Kısaca ‘yaşamak için öldürmek’ gerekiyordu, çünkü yaşam bir ‘varolma savaşımı’ (lutte de l’existence)ndan başka bir şey değildi.
Buraya, bir mim koymamız gerekiyor.
Çünkü, Darwin’in ‘doğal ayıklanma’ (sélection naturelle) ile bu ‘varolma savaşımı’ (lutte de l’existence) arasında, ‘bilim’le ‘metafizik’ arasındaki fark kadar bir fark bulunmaktadır.
Ve, klasik ekonomist Thomas Malthus (1776-1834), Nüfus İlkeleri Üzerine (Essaie sur le principe de population) başlıklı çalışmasıyla ‘insan türü’nün matematiksel formülasyonunu yapar, ki Darwin’in bu çalışmadan çok ‘etkilendiği’ni kendisi de itiraf edecektir.
Buraya da bir mim koyacağız.
Çünkü bu konu da, bir başına bir inceleme nesnesi yani ‘araştırma konusu’ olabilecek kadar önemli.
(Sürecek)
(*) Okuyucunun, bu yazı dizisi boyunca, o arada her yazıyı okuyuşta, sözü edilen ‘tez’, ‘kuram’, ‘yasa’, ‘araştırma nesnesi’, ‘yöntem’, ‘bulgu’, ‘açıklamak’, ‘anlayış’ vb terimlerin özenle kullanılıp kullanımadığına dikkat edeceğini umalım. Yani, ‘gündelik kullanım’ın dışında belirli bir ‘anlam’ı (signification) olup olmadığı üzerine düşünecektir, diyelim.