KAVRAMLAR GÖÇÜ (XII)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

KAVRAMLAR GÖÇÜ (XII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Ara 31, 2019 21:55

KAVRAMLAR GÖÇÜ (XII)
Korumacılık
‘Serbest değişim’ ilkesi, XIXncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ve özellikle geri bir tarım ülkesi olan Almanya tarafından eleştirilir oldu.
Ekonomist Friedric List (1789-1846), ekonomide ve politikada ‘liberal’ olmasına karşın, hani ‘serbestlik’ yanlısı olmasına karşın, Almanya’da bir ‘öğretici korumacılık’ (protéctionisme éducative) politikası uygulanmasını isteyecektir.
List’in kitabının ise, Almanya’yı, Prusya’dan Almanya’ya dönüştüren Otto von Bismarck (1815-1898)’ın ‘başucu kitabı’ olduğu söylenir.
Dönem, Osmanlı’da Mithat Paşa (1822-1883)’nın önce Tuna Vilayeti ve Bağdat Vilayeti’nden sonra Başvezir görevine getirildiği döneme denk düşer.
Ne var ki, Kasım 1876’da geçilen anayasalı ve parlamentolu padişahlık dönemi, II. Abdülhamit’in üç ay sonra parlamentoyu feshedip [aslında tam bir fesih değil ama bugünkü ‘Büyük’ ve ‘Yüce’ Meclis gibi, iğdiş edildiği demek daha doğru olabilir] Mithat Paşa’yı da sürgüne göndermesiyle son bulacaktır.
Bu parantezi şunun için açtık: eğer Osmanlı’nın ilk anayasalı ve parlamentolu dönemi ve Mithat Paşa gibi bir Başbakan’la öngörülen ‘reform’lar yapılabilmiş olsaydı; Osmanlı İmparatorluğu da, sonunda yıkılsa bile, çok daha farklı bir alt ve üst yapıya sahip olacaktı denilebilir.
Nitekim, aynı dönemde birliğini henüz sağlamış olan ABD’de de, Henry Charles Carey (1793-1879), ki, en ünlü ‘Başkan’lardan biri olan Abraham Lincoln’un da danışmanıdır, korumacılık yanlısıdır.
Korumacılık derken, özellikle 1980’lerde dünyada ve o arada Türkiye’de ‘almaşıksız’ olduğu ileri sürülen ‘dışsatıma yönelik’ üretim ve ticaret yerine, ekonomik kalkınma için ‘iç pazarı’ zorla da olsa geliştirme politikaları anlaşılmalıdır.
Buna ileride ‘ithal ikameci’ politikalar adı verilecektir.
Konumuz açısından, gelişme için illa başka ülkelerle, anlamsız bir ‘rekabet’ yerine, ülke içinde bir kendiyle ‘yarışım’ politikası uygulamaktan sözdettiğimizi anımsatalım.
Kaldı ki, başka yerlerde sözünü ettiğimiz üzere, yanlış bir biçimde ‘serbest ticaret’ denilen ‘serbest değişim’ (libre-échange) karşıtı politikalar, ülke içinde ‘uluslaşma süreci’nin de temelini oluşturmaktadır.
Nitekim, ileri geri sözüedilen Türkiye’deki ‘30’lu yıllar’ tam da bu tür politikaların uygulandığı yıllardır.
Ne var ki, 30’lu yıllar, özünde, Birinci Dünya Savaşı ertesi tüm dünyada uygulamasına geçilen bir ‘korumacılık’ yılları olacaktır.
Ta ki, İkinci Dünya Savaşı ertesinde, IMF’li, Dünya Bankalı, GATT’lı ‘Yeni Dünya’nın kuruluşuna değin.
1950’li yıllarda kurulmasına başlanılan ve 1957’de resmen kurulan Avrupa Birliği ise, kendi içinde ‘serbest-değişimci’ ama dışarıya karşı ‘korumacı’ bir politika uygulamaktaydı.
Bir anlamda bir ‘Avrupa Ulusu’ yaratma politikası da denilebilir.
Bugün neresinden bakılırsa bakılsın, dağıldı dağılacak denilen ve dağılması da olası olan Avrupa’da göreli bir ‘avrupalılık’ görülmekte midir değil midir?
Bugün Brexit yarın Frexit olabilir, ama bir ‘Avrupalılık’ artık kazanılmışlıktır, bir ‘edim’dir (acquis).
Ancak ve ne var ki, 1980’lerde azgınlaşan ‘serbest-değişimcilik’in, 2020 yılına girdiğimiz şu günlerde, artık yerini ‘korumacılık’a bırakmaya başladığı söylenebilir.
Nasıl ki, Amerika’da Cumhuriyetçi Lincoln’un karşı olduğu ‘serbest değişimcilik’in bugün yine Cumhuriyetçi Trump’la benzer bir yola girmiş olması gibi.
Ancak, bu Cumhuriyetçilik ile doğrudan ilişkili değildir; yaşanılan ‘dönem’ ile ilgilidir.
Nitekim Demokrat Roosevelt (1933-45) ‘korumacı’, ama selefi Demokrat Harry Truman 1980’lere değin süregelen aşırı ‘serbest-değişimcilik’in ‘babası’ konumundadır.
Bütün bunlardan çıkarılacak sonuca gelinirse; siyasal partiler ve liderlerinin ‘ilke’lerinin, ‘bilimsel ilke’lerle ilintileri yok denecek kadar azdır.
‘İlkesiz’dirler de denilebilir.
Bu konuda Türkiye’deki güncel durumla ilgili bir yorum yapmaya ise, 2020 yılının şu ilk gününde, gerek yok.
Ancak şu kadarı söylenebilir: Kanal İstanbul’un finansmanı yok diyenler yanılmaktadırlar. Eğer bu kanal 20 Milyar $’a yapılacaksa, Dr Recep ve Binali’nin servetleri, tam on adet Kanal yapmaya yeter, yani 200 Milyar $’dan az değildir.
Hepinizin yeni yılını kutlarken, bu ‘bilgi’ de, size yeni yıl armağanımız olsun.
(Sürecek)
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1626
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x