KAVRAMLAR GÖÇÜ (XV)
Evrim ve Devrim
‘Modern Devlet’in kökenlerine ilişkin çok şey söylenmiş olabilir.
Ancak geçen sayıda Kameralist düşünce akımını ele alırken, Fransa’da Kolbertizm gibi, bir anlamda Alman Modern Devleti’nin ‘kökenleri’ne inmiş olabiliriz.
Madem öyle, o zaman Fransız Aydınlanma’sına karşılık gelen ve XVIIInci yüzyıl boyunca (1720-1785) süren Alman aydınlanmasına (Aufklärung) biraz daha yakından bakabiliriz.
O arada, İngiliz ekonomi politiğinin nasıl Alman Kameralizmini yıkarak, Stein-Hardenberg Reformaları’nın yapılmasına yol açacağına da bakarız.
Her ne kadar bu reformların yapılmasında Napolyon Bonapart’ın Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun dağılmasına yol açan askerî zaferlerinin payı varsa da, gelişen sanayi kapitalizminin de payı olacaktır.
Böylece bir sacayağının ortaya çıktığı görülebilir : a-genel olarak düşünce ve o arada ‘bilim’deki gelişmeler, b- maddî yaşamın gerekleri, yani ‘ekonomi’deki gelişmeler ve – Devlet’in hukuksal ve idarî olarak yeniden yapılanması gereği.
Berlin Üniversitesi’ni kuran, Prusyalı Wilhelm von Humboldt (1767-1835), benzer bir biçimde ordu/bilim/anayasa üçlemesi diyecektir.
Oniki yıl sürecek olan Stein-Hardenberg Reformaları (1807-1819), öncelikle Alman Aydınlanmasının (Aufklärung) aşılması ve ‘Düşünce’de reform olarak görülebilir.
Yüzyıl sonra Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre’si (1872) nasıl bir ‘romantik’ (d’)evrime yol açtıysa, 1776 yılında F.M. Klinger tarafından yazılan Fırtına ve Tutku (Sturm und Drang) adlı piyes de Alman Aydınlanması’nda benzer bir (d’)evrime yolaçacaktır.
Öylesine ki, her iki ‘oyun’un oynanmasının ardından kitleler sokaklara döküleceklerdir.
Demek ki, dönem, toplumun ‘dönüşüm’ kıvamına gelmiş olduğu bir dönemdir.
Ne var ki, dönüştürecek olanlar da ‘romantizm’i aşmış olabilmelidirler.
Nitekim Almanya’da bu, Fransa’daki gibi olamamış ve ‘romantik’ olarak kalmıştır.
Tıpkı, Türkiye’de bugün ‘ütopik’ olarak kaldığı gibi.
Johann Gottfried von Herder (1744-1803) ve Johann Wolgang von Goethe (1749-1832) başta olmak üzere, Alman Aydınlanması kendi içinde yaratılan bir dinamizmle devrimci bir atılım olabilecekken, Goethe’nin kendi deyimiyle bir ‘edebî romantizm’ olmaktan öte gidememiştir.
Düşünce’de bu devinimler olurken, maddi yaşamın gerekleri, yani ekonomide, Almanya’da köylülerin topraklandırılmasını dayatmaktadır. Böylece toprak köleliği (servage) kaldırılarak köylülerin toprak sahibi olmalarının önü açılmıştır.
Ne var ki, ingiliz ekonomi politiğinin gereklerinden olarak, ‘rekabet’in sağlanması için tekelcilik yasaklanmış ve esnaf birlikleri (corporation) kaldırılmıştır.
Bugünden bakılınca, yurttaşlarının iyi beslendiği, sağlık sorunlarının çözümlendiği, tarımda ve zanaatta dışa bağımlılığın olmadığı, daha fazla üretip ihraç ederek elde edilen kazançların da yol, yolak, baraj ve köprü yapımında kullanıldığı yapıya ‘otarşi’, mantığına da ‘merkantil’ denilmektedir.
İşte İngiliz ekonomi politiği, o gün olduğu gibi, bugün de bu ‘yapı’ ve bu ‘mantık’a karşı çıkmaktadır.
Dahası bu ‘otorşik yapı’ daha güçlü bir Ordu beslemeyi de kolaylaştıracaktır.
Nitekim sacayağımızın üçüncü ayağı olan, Devlet ve örgütlenmesi alanında, ilk iş ‘Ordu’da yapılan reformlardır.
Ardından yerel yönetimler ve ‘Anayasal’ reformlar sayılabilir.
Ancak biz, düşünce alanında, Alman Aydınlanması’nın nasıl ‘Alman İdéolojisi’ne (Marx) dönüştüğü ve o gün bugündür Kant-Hegel ‘idéalizmi’ denilen ‘felsefe’nin nasıl ‘genel doğru’lar içinde yeraldığına bakalım.
Burada ‘özgürlük’ temel değer olarak yerini almakta.
Ne var ki, bu ‘özgürlük’ Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’ndan bir ‘Ulus’ ya da daha doğru bir biçimde ‘Devlet-Ulus’ çıkarmaya, maddeten yetmeyecektir.
Nasıl ki, yüzyıl sonra Osmanlı İmparatorluğu’ndan, kendi egemenlik alanından aynı büyüklükte bir ‘Devlet-Ulus’ çıkaramadığı gibi.
O nedenle, ‘topraklarımızı koruyamadık’ savı, tarih, bilim ve felsefe açısından ‘boş gevezelik’ olarak nitelendirilmelidir.
Demek ki, ‘Alman İdeolojisi’ne yakından bakmak yararlı olacaktır.
(Sürecek)