KAYNAYAN KAZAN
Kendimizi kötülemede üstümüze yoktur.
Bir merkezden salınan korkuyla yönetilen, bu kendine özel, insanlığı tek buyrukla yönetme, sosyal deneme amaçlı “salgın” günlerinde de bundan geri kalmamışız. Kendisi gibi olmayan, olayı değişik boyutlarıyla inceleyerek çözen, korkuya kapılmayanlara, maskenin yararı yok, aksine, zararlı diyenlere, şu günlerde en çok söylenen sözler:
“Düşünce yoksunu!” “ İki ayaklı laftan sözden anlamayan hayvan!” "Cahil, duyarsız, aptal!”
Daha da ileri gidebilen, karşısındakine ”Sığır, öküz!” diyebilen, bunu da geçip, “Katil, cani, seni hapse tıkmalı, o para cezaları az, seni asmalı.” diyenler, işi, “Ahrette bile hesap soracağım”a kadar ilerletenler, “Bu işin vebali var!” diyerek sarıklı hoca misali parmak sallayanlar var.
Öyle görünüyor ki, herkes gönüllü hafiye olmuş. İnsan avına çıkmış. Kendisi gibi düşünmeyeni ayağından çekip aynı kazana atacak. Kimsenin, kolluk güçlerini, kimsenin üstüne salmasına gerek kalmayacak. Nasıl mahallelerde namus bekçileri olurdu eskiden, “Vurun kahpeye!" diyerek mahallede toplananlarla kapıya dayanırlardı, günümüzde neredeyse herkes öyle gönüllü bekçi. O, iki haftalık eğitimle, yüksek maaşla işe alınan, iktidarın yeni kolluk gücü bekçilere bile gerek kalmayacak, dışarıda maskesiz dolaşanlara, eşiyle dostuyla buluşanlara, ekmek parası için işe güce koşanlara saldırılması, cezalarının (!) verilmesi için…
Daha iki gün önce böyle bir haber vardı başlıklarda: “Panik amaçlı corona paylaşımına 2 yıldan 4 yıla kadar hapis istendi.”
Bir genç, o günlerdeki (Mart 2020) Çin- İtalya kaynaklı virüs kapıp titreyerek yere düştü diye yayınlanan asılsız videolardan etkilenmiş, bir tane de kendi yapmış, şaka niyetine. Suçlandığı madde şu: "Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit."
Oysa neredeyse dünyadaki ve bizdeki tüm basın yayın aylardır bunu yapıyor.
İnsanların bir anlık bile rahatlaması istenmiyor. Korku ve panik hep diri tutuluyor. Reuters ajansı öyle pozlar verdirmiş, öyle korkutucu özel resimler çekmiş ki paniği artırmak için, bu resimler devamlı yayında. Aynı resim onlarca haberin resmi. Hastanelerde, onlara kimler nasıl bir izinle öyle pozlar vermişler? Neden devamlı cenaze resimleri, kefenlenmiş, naylonlara sarılmış ölü bedenler gösteriyorlar? Hortumlar, şırıngalar, şişeler, göğsüne uzanmış naylon eldivenli ellerin, uzaylı görünümlü birilerinin arasında can çekişen insan resimleri ne amaçla yayınlanıyor, bir düşünüp söyleyin!
Geriye gitmeyelim, bu günün başlıkları bile yeteri kadar fikir verir bu konuyla hiç ilgilenmeyene, sıradan bir insana:
“ABD'de ölü sayısı 120 bini aştı!” (Bunu soran mı oldu? Neden yine başlığa koydunuz? Gören orada ölümün çaresi bulunmuş, oralarda ölüm kalkmış da yeniden bu virüsle gelmiş sanacak.)
“Rusya'da bir sınır daha aşıldı: Sekiz bini geçtiler” ( Siz istatistik kurumu başkanı mısınız? Ne sınırı? Ölümün sınırı mı var?)
Bu arada sığınmacıları bir güzel yok ettiniz sınırlardan, sahi bizdeki beş milyon Suriyeli’yi nereye sakladınız?
Bir o ülke, bir bu ülkenin ölmüşlerinin sayıları veriliyor devamlı. Neden? Hiç düşünmeyecek miyiz bunun nedenini? Oldu olacak her gün bir liste yayınlayın, dünyada nerede, neden, her gün kaç kişi ölüyor, borsa haberi verir gibi yayınlayın. Bizler de kıyaslayalım, hangi hastalıktan, hangi nedenden en çok ölünüyor, bakalım. İnsanlar ölümden başka şey düşünemez olsunlar. Dünya Sağlık Örgütü insanlığın sağlığına pek meraklıysa neden diğer hastalıklarla böyle ilgilenmiyor, ilgilendirmiyor?
Ya böyle ahlaksızca atılan başlıkları neye yormalı:
“DSÖ’den korkutan rapor: Covid-19’un rahatsız edici yan etkilerinden biri!”
(Buna “yuh!” demeyelim de hangi başlığa yuh diyelim!)
Evde çok kalındığı için ev içi şiddet gören çocukların sayısı artmışmış. Bu haber böyle mi verilir? Ne o yan etki falan! Bir psikoloğa görünseniz veya böyle bir başlık için nereden para aldığınızı bir söyleseniz?
“İran'da can kayıpları sürüyor: Ölü sayısı 10 bine koşuyor!”( Ölü sayısı koşuyor! Bravo böyle bir benzetmeye. Verdiği paniğin derecesi gözle görülecek neredeyse!)
“Son dakika… Kazakistan eski lideri Nazarbayev’de corona çıktı, Nazarbayev’in corona virüsüne yakalandığı açıklandı.”
(Korkutmaya bak, yılan çıktı der gibi.)
Bu da yalan. Kontrol amaçlı yapılan o verilerine güvenilmez testte çıkmış bu virüs. Hastalanan falan yok. “Nazarbayev´in sözcüsü Aydos, endişe edilecek bir durum yok. Nazarbayev, uzaktan çalışmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.”
Haberin devamında bunu yazmışlar. “İfadelerini kullandı.” Utanın bu Türkçenizden! Sözde en çok satan gazetelerden biri bunu yazan gazete. Hem gereksiz bir haberi korkutarak veriyor, hem de bozuk bir dille yazıyor. “İfade” bir eşya mı ki kullanılsın öyle?
Az önce, ortalığı anlaşılmaz, öfkeli haber başlıkları sardı, "okul önlerinin kalabalığı ne öyle?" diye. Birisi de bu:
“Corona virüsü taşıyan öğrenciler LGS’ye böyle girdi.”
Hasta arabası, yanında, beyaz tulumlu, siperlikli gözlüklü, eldivenli, takkeli beyaz bulut gibi kişiler, ellerine plastikten eldiven geçirilmiş, yüzlerine maske takılmış küçük çocuklar. Sanırsınız bu çocuklar cüzzamlı. Yakınına gelen yıkılıyor, doğru öte yana. Kendine böyle davranılan bir çocuğun ruh halini bir düşünsenize. Cüzzamlı muamelesi görmek. Tanzanya’nın tıp eğitimli devlet başkanının, daha pek çok bilim insanının güvenilmezliğini ispatladığı o testi kullanıyorsunuz, sonra bazılarının testi doğal olarak pozitif çıkıyor. O çocukların de testleri öyle çıkmış. Ortalıkta ne hastalık var ne hasta. Siz o çocuğu belki de yaşamı boyunca hiç binmeyeceği cankurtaranlarla evinden alıyor, rüyasında görse çığlık atacağı kılıklı kişilerce sınava götürtüyor, ayrı odalarda sınava sokuyor, ayrı kapılardan girip çıkarıyor, sonra da evlerine bırakıyorsunuz. Bir de maskeleri değiştirilmiş, eskileri atılmış, yenileri verilmişmiş. Dünyada böyle bir önlem, böyle maske severlik yok… Memleketimizde sosyologlara, psikologlara, eğitimcilere ne oldu? Hepsi kafese mi girdiler?
Bu da, Almanya’dan bir sınav haberi, bu sabahtan. Sınava gireceklere kapıda ateşim yok hasta değilim diye kâğıt imzalatıyorlar, ne kimse ateş ölçmeye kalkışıyor, ne kimseye cüzzamlı gibi davranılıyor, öğrencileri maskesiz sınav salonuna alıyorlar. İşi biten evine gidiyor, ne kimse peşlerinde ne resimleri gazetelerde…
Bizde, hem, keyfi olarak bir emirle sınava girenler ve yakınlarının dışındaki herkes o saatlerde ev hapsine alınıyor, hem de çocuklarını kapıda, avluda bekleyen ana babalara, yakın durdular, kalabalık oldular diye küfürler ediliyor.
Hanımın biri ağzının ayarını kaçırmış. Gelecekte bizleri ne bekliyor açık seçik ortada:
“Kişilerin tercihleri. Artık gitmek isteyene (?) üzülmüyorum. Yeter ki onlardan korunalım.”
Sözün korkunçluğuna bakınız! Ayrımcılığa, bir kesimi düşman bellemeye… Kapıda çocuklarını bekleyenler, hem de, emir öyle diye ağızları burunları kapatılmış olarak bu sıcakta kendi nefesini alıp vererek çocuklarının hatırına bu eziyeti çekenler bazı kafalarca işte böyle yeriliyor.
Aşı bulundu haberleri bu tipleri acayip sevindiriyordur. Genetik aşının önüne atlayacaklar, belli. Bu aşıyı istemeyenleri de, eteklerinden paçalarından çekip aşı kazanına savuracaklar.
Bu sabahın bir haberi de buydu çünkü:
Akape’nin “koronavirüse” karşı kullanılacak aşıya yönelik yaptığı anketten “Türkiye'nin yerli ve milli imkânlarıyla üreteceği aşıyı yaptırırım” diyenlerin oranı yüzde 90 çıktı. Ankette ABD'li iş insanı Bill Gates'in üreteceği aşıyı tercih edeceklerin oranı ise yüzde 10'da kaldı.”
Bu, durum, “Ha Hasan Veli, ha Veli Hasan! demek gibi. İkisi de aynı kişi, aynı şey, sıralama değişmiş. Kimin yaptığı değil aşının yapılma nedeni sorun değil miydi? Gribin aşısının olamayacağını, bu meretin her yıl değiştiğini, hem de bu kez yapılacak aşının genetik olduğunu, altı aydır bunun için aşı çetesince tüm dünyada “yenidünya düzeni” için küresel bir oyun oynatıldığını ne zaman anlayacağız?
“Yeni köleliğin doğuşu” diyorlar bu yaşadığımız günlere.
İnsanlar öyle bunaltıldı ki, ya aşı, ya böyle süründüreceğiz seni yıllarca daha denilecek. Bilinçaltına yüklenecekler…
Geçen gün bulduk dedikleri virüse karşı ilaç meğer Japon ilacıymış, onu da mı unuttunuz hemen, aşı işi çocuk oyuncağı mı? Başkasının çipli aşısına da bu kafanın yerli demeyeceğinin garantisi var mı?
Bize yakıştırılan şu eski fıkra, gerçek mi olacak yoksa?
Cehennemde, her ulusu ayrı kazanlara atarlarmış. Başlarında da elleri dirgenli zebaniler beklermiş. Kazandan kaçmaya çalışanın kafasına indirirlermiş ucu sivri sopayı.
Cehenneme yeni gelene sormuşlar, seni nereye atalım. “Türklerin kazanına mı, başka kazana mı?”
Cehennemlik kişi, ne farkı var, hepsi de ateşte fokur fokur kaynamıyor mu? demiş.
“ Bir fark var. Türklerin kazanını biz beklemeyiz.”
“Neden?”
“Kazandan kaçmaya çalışana biz zebanilerin vurması gerekmez. Orada her kaçmaya kurtulmaya çalışanı, diğerleri ayaklarından kollarından tutup kazanın içine geri çekerler.”
Feza Tiryaki, 20 Haziran 2020