Kazlıçeşme Meydanı
"Muhteşem" bir konuştu, pir konuştu... Koskoca meydan bindirilmiş kıtalarla doluydu ya, bir coştu ki sormayın. Meydandaki kalabalığı sevgiyle selamlamakla yetinmedi, üstüne üstlük bir de yoklama yaptı. İlk önce İstanbul'un semtlerini tek, tek saydı. Yetmedi, bizzat kendisinin bizzat tam otuz iki kere itiraf ettiği üzere "Eşbaşkan" unvanı ile yıkımı ile görevli olduğu Ortadoğu'daki şehirleri de yoklamasına dahil etti.
Aziz İstanbul, seni sevgiyle selamlıyorum. Seni saygıyla selamlıyorum. En kalbi duygularımla selamlıyorum. Ey aziz İstanbul.Bu coşkunuz, muhabbetiniz, samimiyetiniz için hepinize tek tek teşekkür ediyorum.İstanbul demek Türkiye demektir. İstanbul demek Balkanlar demektir, Avrupa, Asya, Afrika demektir. Şu anda dünya bizi izliyor. Dünyanın birçok dost ve kardeş şehrinde günlerdir kardeşlerimiz bizim için haykırıyor. Yalana, dolana, talana hayır diyenler bizimle yürüyor. Bizim için gösteriler yapılıyor. Bilsinler ki; onların kalbi nasıl İstanbul'da Türkiye'de atıyorsa, İstanbul'un ve Türkiye'nin kalbi de o şehirlerde atıyor.Uluslararası medya, bunu da gizleyin olur mu? Hadi bakalım BBC, CNN, Reuters bunu da gizle... Günlerdir yalan haberler üreterek Türkiye'yi dünyaya farklı gösterdiniz. Siz yalanlarınızla baş başa kaldınız. Bu millet sizin dünyaya tanıttığınız millet değil. Bu millet samimi. Bu millet gece tencere-tava çalan millet değil. Bugün üniversite sınavı vardı. Sabaha kadar tencere-tava çalanlar bunu düşündü mü? Ne adına bunu yaptılar? Bu milletin çocuklarını ya da çevreyi sevdikleri için mi? Çevrede gürültü kirliliği yapmamak da var. Bunlar çevreci"
Ve sonra devam etti "Muhteşem"...
-Gazze?
-Hamas?
-Erbil?
-Kerkük?
-Humus?
-Somali?
"Kaz"lı Çeşme Meydanı'ndaki mütarekeci basına göre bir milyon kişi, bilim adamlarının matematiksel hesaplarına göre 294.000 kişi hep bir ağızdan cevapladılar zat-ı muhteremi... "BURDA!"
Türk millet nerede? YOK!..
Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu’nun (YVDK) Ankara’da gerçekleşen ilk toplantısında yaptığı konuşmada kullandığı ifadeler de son derece dikkat çekicidir. Toplam 70 ülkenin temsilcilerinin katıldığı bu toplantıda polis devletinin zulmü altında inleyen Türk milletini gene görmezden gelmiştir.
"Somali'nin Irak'ın, Arakan'ın Filistin'in, Suriyeli mazlumların hayır duaları bizim için her şeyden önemlidir. Büyük devlet vatandaşına, soydaşına, dostuna ve kardeşine sahip çıkan devlettir. Nerede bir vatandaşımız, soydaşımız-akrabamız varsa biz oradayız"
Önce Erdoğan'ın "hayır duası"ndan bahsettiği Irak'ı hatırlamamız gerekmektedir. Amerika, Irak'ı "özgürlük ve demokrasi" bahanesi ile işgal ederek, ikiye bölmüş, Barzani'nin eline bir çomak vererek Türkmen Erbil ve Kerkük'ü Kürtleştirmiş, orada yaşayan Türkler her türlü şiddete maruz kalmıştır. "Bay ve bayan Amerikan askerleri" Irak'ta her türlü zulüm ve şiddeti uygulamış, kadına, kıza ve hatta erkeklere tecavüz etmiştir. Bebe, belik öldürülmüş, dedeler, neneler işkence görmüştür.
Ve bu halk, "Bay ve bayan Amerikan askerlerinin sağ salim eve dönmesi için dua ediyorum." diyen Erdoğan'a hayır dua etmiştir. El insaf yahu...
Somali'si, Suriye'si, Filistin'i ve Arakan'ı hayır dualarını göndermiştir öyle mi? Türk milletinin parasıyla, kendi insanını ezerek taa uzaklara el uzatmak hangi anlayışa sığar bilemem ama Hz. Peygamberimiz "Komşusu açken, tok yatan benden değildir." buyurmuştur.
Kendi insanı, Türk milletinin bir ferdi hele şehit anası, üstelik dul bir kadın (ismi ben de saklı) kirasını ödeyemediği için oturduğu evden çıkarılıyorsa, bunun sorumlusu bugünkü iktidar ve bu iktidarın başıdır. Bu da böyle biline...
Bir siyasetçinin en önemli özelliği inanılır, güvenilir olmasıdır. Erdoğan öyle şeyler söylemiştir ki, söylediklerine gülmek mi, ağlamak mı gerekir diye düşünmemek elde değildir.
"Bu ülkede biz bu teröristlere bunları bırakamayız. Cumhuriyet Anıtı’nda ne vardı gördünüz. Bölücü başı, yanında Atatürk’ün resmi, yanında Türk bayrağı… Şimdi buradan ulusalcılara sesleniyorum. Ey CHP ve yandaşları, terörist başıyla Atatürk ve Türk bayrağını nasıl bunu yaptınız? Niye gidip de bunları indiremediniz. Milletvekilleri bunlarla beraber yürüyor. Niye bunları temizlemediler?"
Doğrudur, Öcalan'ın posterleri ve PKK paçavraları sadece Taksim'de değil, ülkenin bir çok yerinde alanları işgal etmiş ve hatta kirletmiştir. Şimdi Sn. Başbakan'dan şu sorulara cevap vermesini istemek elbet te en doğal hakkımızdır. Ulusalcıları suçlamanız komiğin de ötesindedir.
* Habur rezaletinin mimarı kimdir?
* İkinci Oslo Görüşmeleri'nde muteber adamınız Hakan Fidan " Sizinle savaşanlar şimdi içerde" "Hukuku sizin için değiştirdik." dedi mi, demedi mi?
* Öcalan'ı, 40.000 kişinin eli kanlı katilini siz muhatap aldınız mı, almadınız mı?
* BDP Milletvekili Sebahat Tuncel, Türk polisini tokatladığı zaman sustunuz mu, susmadınız mı?
* BDP mitinglerinde, örneğin Antalya'da Türk bayrağı açan yurtseverler, bayrağımız suç unsuru sayılıp gözaltına alınırken, Dıyarbakır'da Öcalan'ın posterlerini ve PKK paçavralarını açanlara, şimdi yaptığınız gibi İçişleri Bakanı'nıza "Bunları 24 saatte temizleyin" emrini verdiniz mi, vermediniz mi?
* Sizin tabirinizle "dağda eşkıyalarla kucaklaşan milletvekillerinin" dokunulmazlığını kaldırdınız mı, kaldırmadınız mı?
*Öcalan'ın tavsiyelerine uyup, PKK'lıların sınırdan ellerini kollarını sallayarak ülkeyi terk ediyor gibi yapmasına neden oldunuz mu, olmadınız mı?
*Bölücü başıyla ve onun hempalarıyla başı olduğunu iddia ettiğiniz devletin memurlarını masaya oturttunuz mu, oturtturmadınız mı?
*Küresel çetelerle işbirliği yapıp, Türk ordusunu kafeslediniz mi, kafeslemediniz mi?
*Başta "İkiz Yasalar" olmak üzere bölücü tüm yasaları çıkardınız mı, çıkarmadınız mı?
Ve Sn. Erdoğan bu soruların cevabının tamamı, belgelerle tarih sayfalarında yerini almıştır.. Bu nedenle cevap "HAYIR" olmayacak, olamayacaktır. Hamasi nutuklar atıp, "KAZ"lı Çeşme'deki size biat etmiş, bindirilmiş ve hatta zorlanmış kıtaları kandırmanız mümkündür.
Kibrinize mağlup olup, bizi polis zoru ile alanlardan, sokaklardan atabilirsiniz. Göz altına alınır, hatta tutuklanabiliriz. Biber gazı, tomalardan fışkırtılan İLAÇLI tazyikli su bizi yaralayabilir. Gözümüz çıkar, kolumuz, bacağımız kırılır. Yaralıları tedavi eden doktorları da tutuklayabilir, avukatları yerde sürükleyebilirsiniz. İstediğiniz her zulmü uygulayabilirsiniz. Ama artık bu milleti durduramazsınız.
Eğer vatan tehlikedeyse, ülkenin ve milletin istiklâli de tehlikedeyse, kayıtsız şartsız meşru müdafaa hakkımız doğmuştur. Türk milleti vatanını savunmaya kararlıdır.
Çünkü "Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh ta bütün vatandır." Mustafa Kemal Paşa...
Büyük emir 1922 yılının 26 Ağustos'unda Kocatepe'den Gazi Mareşal Mustafa Kemal tarafından verilmiştir. Bir ikinci emre gerek yoktur.
Figen ÖZEN, 20 Haziran 2013