
Ellerindeki onca imkan ve büyük halk desteği gücünü Türkiye Cumhuriyeti için kullanmak yerine, intikam aracı olarak kullandılar.
Cahili alkışlarsanız kendini kral da sanır, halife de İktidar yalakası, padişah soytarısı basın, kendi kişisel intikamlarını, kıskançlık hesaplaşmalarını, ucuz hesaplarla ucuz hesap peşinde koşan iktidar üzerinden görmeye kalktılar. Bütün yanlışları alkışlayarak iktidarın en büyük suç ortağı oldular.
Yandaş-yalakadaş sözde basını dost sanan cehalet, kendilerini alkış ile uçuruma bu kalem soytarılarının yolladığını göremeyecek kadar feraset yoksunu. Oysa gerçek dost uçuruma giden kaptana dur diyendir, gaz veren değil.
Bir 28 Şubat kinidir gidiyor. Bu 28 Şubat artık kabak tadı verdi. Amiyane tabir ile kedi yaram var ucuzluğuna döndü.
Kırmızı yanak bıyıklı dilberler bu ülke için hangi bedeli ödedi? Bedel ödemek, işkence ne imiş anlatayım size:
Televizyonda Selahattin Alpayı izliyorum. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu için Kendisini tanıyordum, 7,5 yıl içeride yatmış, onca işkence çekmiş ama hiç kin duymuyordu dedi.
Evet, 12 Eylül bu ülkede bir gençliği budadı. Bırakın siz o reklamı fazla yapılan medyatik 68 kuşağı hikayelerini. Zaten medyanın liboşlaşmış 68 kuşağı yazarlarından da anlarsınız, kendilerine bir paye vermek için 68 kuşağı deyip dururlar. Tıpkı RTEnin şiir mağduru rölü ile Başbakanlık rolünü kaptığı gibi bunların çoğu sözde aydın olarak kaptıkları köşelerde yıllardır ancak kendilerini aydınlatıyorlar.
Bu ülkede bedel ödeyen 77-78 kuşağıdır. Siyasiler, istihbarat, emniyet, ordu Bu gençliği harcayan 1.derece suçlulardır! Komik olan şu ki, hepsini aklayan 12 Eylül darbesi, yabancı istihbaratların faaliyetlerini seyrettikleri halde, paylaşım hesaplaşmalarının kurbanı yapılan bu gençliğe ortaçağ işkenceleri uyguladı.
Siz yaşı büyültülerek asılan 17 yaşında ki sol görüşlü Erdal Eren ve 3 defa ipi koptuğu ve gene de asıldığı söylenen ülkücü Mustafa Pehlivanı bilir misiniz? İdam sonrası aklandılar iyi mi?
Gazetelerin zıt görüşlü birini dillendirmesi demek vur emri olarak algılanır, aynı gazeteler hedef gösterdikten sonra hedef yaptıkları kişinin gazete örtülmüş ölüm haberini verirlerdi.
Ecevit, Demirel, Koalisyon dönemlerinde ki liderler, bakanlar kendine zıt insanları görüşlerine zıt illere tayin ederlerdi. Tunceliye sürülen bir ülkücü, Yozgata sürülen bir solcu bilir di ki, daha o ile indiğinde terminalde infaz edilir. İnfaz edilsin diye gönderilirdi zaten. Üzerleri kırmızı işaretli insanlar ayda bir tayin ile şereflendirilirdi (!)
O tetikte ki el bazen bir bakan, bazen bir başbakan dı Hepsi aklandı. Bir kuşağın hayatı, yaşam hakkı çalındı.
Bu gençliğin içine sızan CİA, İngiliz İstihbaratı, KGB ajanları istediği gibi operasyon yaptı. MİT bu işin neresinde idi diye hiç sormayın. Ülkücü gençleri bizzat vatanı koministlerden siz kurtaracaksınız diye devletin birimleri kullandı. İşkencelerden geçirirken de ülkenin askeri var, polisi var, ülkeyi kurtarmak size mi düştü dediler.
Yabancı istihbarat ajanları gençlerin eline silah verip adam vurdurttu. Sonra birçok kirli işte kullanılan silahı verdiği gençleri ihbar edip yakalattı.
Peki bütün bu olayları seyretmekle kalmayıp taraf olan siyaset, asker, polis, MİT bu cinayetlerin sorumlusu değil miydi?
Bu gençler kullanıldı, tamam. Bir kuşak yok edildi. Sistem kendi çocuklarını yedi. Fakat bir gerçek var ki, o gençler bu ülkeyi ölüme gözü kapalı gidecek kadar çok sevdi !!
Onların sevgilileri olmadı. El ele tutuşmadan, sevdalarını yaşayamadan budandılar. Birden büyüdüler. Ve onlar bütün bu ihanetlere,acılara rağmen ne ordu düşmanı oldular, ne de devlet düşmanı.
O nedenledir ki iki zıt kutbun eğitiminden geçen Doğu Perinçek ve Yaşar okuyan omuz omuza verip sözde soykırım yalanına karşı İsviçrede ülkemizi savundular. Bu vatan sevgisi değil de nedir?
İşte bu alyanak cemaat, akıncı grup o zaman sağ ve solcu öğrencilere yalakalık yaparak sıyırdılar. Bir memleket davaları var mıydı bilmiyorum. Onlar hep zavallıydı, garibandı. 12 Eylül onlara dokunmadı. Nurcular, Akıncılar v.b.leri sıyrık bile almadı.
80 Sonrası tüketim ekonomisine, kapitalizme malzeme olacak şekilde yetiştirilen gençlik bu sevdayı anlayabilir mi?
Gücün karşısında el-etek öpenler, güç ellerine geçtiğinde eziklik duygularını zulmederek tatmin ederler.
İşte bu nedenle diyorum ki, RTE ve ekibinin bu kin kusan kompleksli yaklaşımları kedinin yaram var hikayesinden başka bir şey değildir..!
Sözde avukat olan Arınçın dili hep çatallı Hep tıs sesiyle konuşuyor. İnternete düşen ve bir komutana ait olduğu söylenen ses kaydını kastederek, iyi ki bunlar ile bir savaşa girmemişiz diyor. Avukata dikiz (!) Ses kaydı bir delil değildir. "Kaldı ki seslere teknolojik ilave yapılabilir, değiştirilebilir." Delil olamayacağı için sonuç hiç değildir. Hukuk dışı internet ortamına düşen bir kayıt üzerinden orduya vurma hafifliğine tenezzül eden bir zihniyet. Üstelik avukat (!) Ordu bizim ordumuz değil ya(!) Bu zat-ı muhterem bir zamanlar kıta sahanlığı meselesi savaş nedeni olmamalı diyen zattı.
28 Şubatda güce eğilenler şimdi Firavunun tahtına talip.
Güneydoğuda yıllardır süren terör nedeni ile yalama olmuş bir kuşak var. Güvenlik görevlisini görünce mokunu yiyim diye yemin billah ederek ayak altına yatan bu kuşak, PKK nın da yalakalığını yapmış, bazen birlikte hareket etmiş, yardım-yataklık etmiştir.
Şimdi devletin gücünü intikam aracı olarak kullananlar bu yalama olmuş, ayar tutmayan PKK artıklarından gizli tanık adı altında medet umuyorlar. Ömrünü PKK ve güvenlik güçleri arasında mokunu yiyim abi.. diyerek geçirenlerin gizli tanıklığı Yıllarını alyanaklı utangaç bir kız gibi geçirip, gücü eline geçirince açılıp-saçılan bu takıma doğrusu tamda uyan bir davranış. Sonuçta ikisi de güce susup, güce tapınarak ömür geçirmenin ortak paydasında birleşiyorlar.
Ve onlar AB-D, İsraili de bir güç olarak gördükleri için yönlerini onların gösterdiği yön olarak biliyorlar.
Zengin sofralarında gözü kamaşanların bir ülkeyi yönetebilmesi mümkün müdür?
Gelelim Muhsin Yazıcıoğlunun şaibeli ölümüne.
Ben bu olayda suikast mı var diye yazmayacağım, çünkü kurtarma rezaleti zaten suikast halini aldı. Bu rezil durumda uygar bir ülkede ne yaparlar biliyor musunuz? İçişleri Bakanı başta olmak üzere arama da zafiyet gösteren her kurumun başında ki insan istifa eder.
48 saat sonra köylüler kaza yerine ulaşıyor. Kaza sonrası adeta kurtarmayı engelleyici birçok yayın yapılıyor. Anadolu Ajansı gibi ciddiyet beklenen bir kurum 8 gün sonra kendi haberini şöyle bir not düşerek kaldırıyor: "25.03.2009 tarihinde, "-Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopterin düşmesi -Kayseri Valisi Bilici: Muhsin Yazıcıoğlu yaralı, şuuru açık, henüz hastaneye kaldırılmadı" başlığıyla yayımlanan haberimiz, resmi makamlardan kesin teyidi alınamadan oluşturulduğundan iptal edilmiştir. Saygılarımızla."
Adama çüş derler. Teyit edilmeyen haberiniz sayesinde bilgi kirliliği oluştu. Kaza yerine harekette zafiyete sebep oldunuz. Siz Avrupa ülkelerinden birinde böyle bir haber yapsanız acaba hala mesleğinizi yapıyor olur muydunuz?
Uydu, TİB, A.A. gibi kurumların cemaate teslim edilme zaafiyetinin ülkeyi getirdiği gayri ciddiliğin, kepazeliğin sonucudur bu durum.
İş ehline teslim edilmez ise olacak olan budur..!
48 saat kaza tesbiti yapama. Köylüler dayanamayıp ellerinde hiçbir teknoloji olmamasına rağmen kaza yerine ulaşsın. İçişleri bakanı her şey bilgimiz dahilinde(!) derken köylüler kimseye haber vermeden çıktık diyor. Bakana bakın, hakikaten bakmış(!)
İnsanları yatak odasında kapalı telefonlarından dinleyen kurumlar, 48 saatte kaza yerini bulamadı. Görevliler, köylüler sayesinde kaza yerine ulaştı.
Evet Sayın Arınç, biz bir savaşa iyi ki girmemişiz, iyi ki Ama ordumuz nedeni ile değil, 48 saatte kapsama alanı içinde kalan bir kaza yerine ulaşamayan hükümetiniz nedeni ile.
Artık sizin kedi hesabı yaram var diyen bu nazlı, zavallı halinizden bıktık. Bıkmakla kalmadık, midemiz kalkıyor.
Bu ülkeyi ölecek kadar çok sevme imtihanından geçenlerin önünde sizlerin utanmadan yaptığınız yaram var ucuzluğu midemizi bulandırıyor.
Filistin askılarına asılanlar hala vatan diye yanıyor. Üstelik onların hiçbiri zengin değil.
Sizlerin din söyleminizi cüzdana tahvil eden iktidarınız gibi, vatan sevgisini cüzdana tahvil etmediler! Canlarını verdiler, canlarını
Not: Bir yalan ne kadar hızlı olursa olsun, hakikat yetişip onu geçer. Kenya Atasözü.
Zahide Uçar, İnternetajans - 3 Nisan 2009