‘KEMALİST SUBAYLAR RAHATSIZ’
Amerikalı bir Düşünce Kuruluşu ‘Kemalist Subaylar Rahatsız’ diye yazmış.
Gayri meşru Hükûmetin yandaşları da ‘Darbe geliyor’ diye yırtınıyorlarmış.
‘Sözde Kemalist’ cephe ise ‘rahatsız olmadıkları’nı göstermek için en az onlar kadar paralanmaktalar.
Efendim, diyorlar, biz 12 Mart’a da karşı idik, 12 Eylül’e de.
O arada, 28 Şubat’a da karşıyız tabii...
Biz diyorlar, demokrasiye, evrensel hukuka, guguka, ıvıra ve zıvıra inanıyoruz.
‘Askerî Vasayet’e falan da karşıyız.
Sondan başlanacak olursa, askerin ‘vesayet’ koyması başka, ‘askerî bilgi ve disiplin’ içinde olması başka şeydir.
Bir ülkenin savunma plan ve programlarını, iç ve dış güvenlik stratejilerini Diyanet İşleri Başkanlığı mı hazırlayacaktı peki ama?
Bu plan ve programların, stratejilerin hükûmetin önüne konulması ve onların uygulanmasını istemesi niye ‘vesayet’ oluyormuş, aklı başında biri anlatsa da öğrensek.
Gelelim ‘Kemalistlik’ konusuna.
Türk subayı, bu ülkenin kurucusu ve askerî dehası dünyaca kabullenilmiş olan Mustafa Kemal’ci olmayacak da, neci olabilecekmiş Tanrı aşkınıza.
Ve Kemalizm’in birincil niteliğinin ‘Asîlik’ olduğunu bilmeyen bir Türk askeri mi olabilirmiş?
Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı ‘isyankâr’lık.
Nerede bir haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik varsa, Kemalist asker ya da sivil, orada ya başkaldırandır ya da başkaldıranın yanında yer alır.
Demek ki Kemalizm’in olmazsa olmazı, ‘nabza göre şerbet’ vermek değil, tersine, bizzat haksızlık ve hukuksuzluğun karşısına dikilmektir.
‘Darbe’ konusuna gelince, Kemalistler hiçbir biçimde ‘darbe’den yana olamazlar, çünkü onlar ancak ve sadece ‘devrimci’ olabilirler.
Şimdi bana, Türk Ordusu içinden ‘devrimci’ bir tek subay gösterebilir misiniz?
Kaldı ki, uzun süredir Türk Ordusu diye bir ‘şey’in kalmadığı ve sözde ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, adı üzerinde bir TSK, yani bir tür STK olduğunu söyleyegelmekteyim.
Neresinden baksanız, Kemalizm’le herhangi bir ilişiği kalmamış bir ‘Toplama’ silahlı kuvvet.
İçinde Fetöcüsü var, ÖSO’cusu var, IŞİDcisi var, Mehdicisi var, tarikatçısı var; var da var...
Bir tek ‘Kemalist’i yok.
Bir kesim tatlısu ‘Atatürkçü’sü de vardır belki.
Bu sonuncular, sözde ‘demokrat’, ‘yasalara saygılı’, ‘Devlet terbiyeli’ falan oluyorlar.
Dikkat edilirse ‘hukuk’a değil ama ‘yasa’lara saygılı diyorum.
Bu ‘yasa’lar ‘hukuk’a uygun mu değil mi, tatlısu Atatürkçüsü’nün umurunda değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan ‘Kemalist Devlet’, göz göre göre, her gün ve her saat bir tuğlası çekilerek yerle bir olmuş olabilir, ama onun umurunda değildir.
Olsa olsa, ‘bu kadarı da fazla diyerek sözde ‘itiraz’ ediyormuş görünür.
Benim ‘Zeytin Çekirdeği’, ‘Gözyaşı Pınarı’ dediğim, yurtdışı harekâtlarını da, ‘Devlet terbiyesi’ gereği savunmak durumundadır.
Suriye’de, bile bile ‘yenilgi’yi tatmak üzere yola çıkılmıştı.
Sonu ‘Bozgun’a varabilecek bu sözde harekâtlar, Rand C’nin ‘Kemalist’ dediği bu subaylar için ‘rahatsız’lık konusu olmadı.
Seçim yolsuzlukları, mahkeme soytarılıkları, vurgun, kapkaç ve talandan ‘rahatsız’ değiller.
‘Türk Ordusu’nun son yüz yıllık ‘yapısı’ darmadağın edildiğinde, bu tatlısu Atatürkçü subayları ‘Devletimiz buyurdu’ diyerek sinelerine çekmişlerdir.
Hapislere tıkılmışlardır, ‘rahatsız’ olmamışlardır.
‘Kol kırılmış yen içinde kalmıştır’.
Şimdi, durup dururken niye ‘rahatsız’ olacaklarmış, doğrusu ben anlayamadım.
Kimse merak etmesin, onlar rahat siz rahatsınız.
Ancak, Devrimci Kemalistler inanın gerçekten çok ‘rahatsız’.
Ne var ki, ‘Darbe’ yapmayı kesinlikle düşünmezler.
‘Devrim’ yapmayı ise akıllarından çıkarmış olamazlar.
İşte o gün geldiğinde, nerede alçak ve namussuz, nerede işbirlikçi hain varsa bu kez onlar çok rahatsız olacaklar, ki o günleri de göreceğiz.
Tatlısu ‘Atatürkçüleri’ ise, pek yakında, Gözyaşı Pınarı’ndan akacak olan gözyaşlarını silmekle uğraşacaklar.
Çünkü bunlar ahlayıp/vahlamaktan başka bir şey beceremezler...
Bunların en büyüğü, eleştiriler karşısında, ‘orada olan sen değildin bendim’ demişti.
Ben de, ‘zaten sen sen olduğun için bütün bunlar oldu’ diye yazmıştım.
Ve yineliyorum, keşke orada bir ‘Kemalist Devrimci’ olsaydı...