Kemalizm ve Din
Atatürk, Fransız yazar Pernot'a şöyle diyor:
"Türk milleti dindar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinimize, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da böyle inanıyorum. Bilince karşı, gelişmeye karşı engel hiçbir şey içermiyor."
Ve ekliyor:
"Halbuki Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapay, temelsiz inançlardan oluşan bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır... Onları kurtaracağız."
Önce emperyalizm, Atatürk'e karşı dini kullandı.
Sonra karşı - devrimciler Kemalizme karşı dini kullandılar.
Kimisi Atatürk'ü dinsizlikle suçladı... Kimisi ise en "içtenlikli İslam"ın - Atatürk sayesinde - Türkiye'de yaşadığını savundu...
Gerçek acaba nerede?
* * *
Işığı Prof. Alpaslan Işıklı tutuyor. Bir bilim adamının dürüstlüğü ve titizliği ile... Ama herkesin kolaylıkla anlayabileceği, kimsenin yadsıyamayacağı kadar da açık ve yalınlaştırarak...
"Sosyalizm Kemalizm ve Din" (Tüze Yayıncılık - Ankara 1997) her aydının okuması gereken bir yapıt... Altı çizilerek okunması gereken.
Sahnede önce Sait Molla adlı bir din adamı var.
Mustafa Kemal, kurtuluş hareketini örgütlemeye başlayınca, o da her yerde ve fırsatta feryat etmeye başlıyor:
"Din elden gidiyor!"
Sait Molla, bir İngiliz uşağı. Onunla İngilizler arasındaki bağlantıyı kuran kişi de Rahip Robert Frew. İngiliz parası akıyor ve "din adına" yurdun çeşitli köşelerinde "önemli" tertipler, tuzaklar hazırlanıyor.
Daha sonra Zeynel Abidin olayı var, Şeyh Recep olayı var... Ama halk ve ordu, Mustafa Kemal'in yanında... Padişahın basınında Refi Cevad ağlamaklı:
"Beş vakit namazda padişaha duadan başka bir şey bilmemesi gereken orduya neler öğretmedik..."
Arkasından Şeyhülislamın - Kemalistler için çıkardığı - fetva geliyor; "... öldürülmeleri uygun ve gereklidir."
Şeyh Sait ne yapmak istiyordu?
Bir "Kürt-İslam devleti" kurmak... Ve Kemalizme karşı ayaklanmasının nedenini şöyle açıklıyordu:
"İmam ne zaman şeriat kurallarını uygulamazsa, üzerine kıyam vaciptir."
Bağdat'taki Fransız Yüksek Komiserliği, kendi dışişleri bakanlığın gönderdiği raporda, bu ayaklanmanın perde arkasını şu tümceyle özetlemekteydi:
"Bu bölgede çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal'e ve Ankara'daki Meclis'e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır..."
Alpaslan Işıklı şu saptamayı yapıyor:
"İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, Atatürkçü tam bağımsızlık politikasını terk ederek, Batı ittifak ağında yer alınca, din sömürüsü ve yobazlık eğilimlerinde de belirgin bir kabarma baş gösterdi."
* * *
Atatürk ne yapmak istedi?
Dini "hurafe"lerden, Arap - Acem kültüründen arındırmak... Dini güçlerin toplumu ve devleti yönlendirmesini önlemek... Müslüman yurttaş ile Tanrı arasındaki "aracı"yı kaldırmak...
Atatürk, Kuran'ın Türkçe'ye çevrilmesini önce Mehmet Akif'e öneriyor. O kabul etmeyince, ünlü ilahiyatçı İzmirli İbrahim Hakkı'ya yaptırıyor. Bununla da yetinmiyor. Diyanet İşleri Başkanı Elmalılı Muhmmed Hamdi Efendi'nin 9 ciltlik Kuran "tercüme ve tefsir"ini 1936'da yayımlatıyor.
Türkçe "hutbe" geleneğini başlatan da O'dur. Ve amaç her zaman aynıdır: Doğrudan öğrenmek ve dini bazılarının elinden bir araç olmaktan kurtarmak!
Atatürk, "Ancak bu yolla İslam dininin anlamı gerçeklik kazanır" düşüncesindedir.
1948'de -İsmet İnönü döneminde- yayımlanan "Müslüman Çocuğun Kitabı" da işte bu çizginin devamıdır.
Işıklı, kitabında şöyle diyor:
"Bir yanda, karanlığın ve kokuşmuşluğun yuvaları haline getirilmiş olan tekke ve zaviyeleri kapatan, tarikatları yasaklayan Kemalizm; diğer yanda din, ibadet ve inanç özgürlüğünün, herkes için hiçbir İslam ülkesinde görülmeyen ölçülerde gerçek bir güvenceye kavuşmasını sağlayabilmiştir."
* * *
Birkaç yıl öncesinin bir Ramazan ayı idi.
Evimize onarım için gelmiş olan bir işçi oruçluydu. İki araç değiştirerek evine ulaştığında iftar için çok gecikmiş olacaktı. Arabamla götürürken yolda söyleştik.
Şu tümceler aynen onun:
"Ben yıllarca Atatürk'ün bizi dinimizden uzaklaştırdığını düşünürdüm. O yönde yapılan propagandaların etkisi altında kalmıştım. Suudi Arabistan'a gittim ve iki yıl kadar bir Türk firmasının şantiyesinde çalıştım... Şimdi inanıyorum ki,en gerçek İslam Türkiye'dedir. Ve bu Atatürk'ün sayesinde olmuştur!"
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI, 23 Ocak 1998, Cumhuriyet