Kemalizm Ve Özelleştirme
Birkaç yıl önceydi. Yabancı bir gazeteci ve işadamı grubuna konuşma yapmıştım. Bitiminde sordular:
-Türkiye'nin gündeminde özelleştirme var. Kemalizm devletçilik ilkesi ile bu bağdaşır mı?
Şimdi benzer sorularla Türkiye'nin çeşitli köşelerinde karşılaşıyorum.. Bu sorunun yanıtını verebilmek için de, önce Atatürk'ün devletçilik ilkesini anlatmak gerekiyor.
***
Atatürk'ün kendisi, 1935 yılında İzmir Fuarı'nın açarken devletçilik anlayışını şöyle anlatmıştı:
"Türkiye'nin uyguladığı devletçilik, sosyalizm kuramcılığının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Bireylerin özel girişimini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok yapılamayanları göz önünde tutarak, ülke ekonomisini devletin eline almasıdır."
Aynı yıl, Atatürk'ün partisinin programında devletçilik tanımı şöyle noktalanıyordu: "İktisat işlerinde devletin ilgisi fiilen yapımcılık olduğu kadar, özel girişimleri teşvik ve yapılanları düzenleme ve denetlemektir."
Atatürk için devlet bir "amaç" değil, halkın mutluluğu için, üreten ve hakça paylaşan bir toplum için sadece bir "araç"tı. Dönemin iktisatçılarının da kabul ettikleri gibi, Kemalizmin devletçiliği, sosyalizm ile vahşi kapitalizm arasında üçüncü bir yoldu. Devlet işletmelerinin piyasa kurallarına, verimlilik ilkelerine göre işletilmesi öngörülüyordu.
Atatürk daha 1925'lerden sonraki ilk Sanayi Bankası girişiminde, KÜT'lerden sözederek şöyle demişti:
"-Bu sistemin de birtakım sakıncaları var. Bunlar bir tüccar gibi çalışmıyorlar. Bir tüccar gibi çalıştırmalıyız, yoksa kısa zamanda bozulurlar!.."
Atatürk'te "ekonomik gücü halka yayma" düşüncesi vardı. Kamu işletmelerinin kurulmasını, verimli işler hale gelmesini ve "halk"a devirlerini öngörüyordu. Ama halktan alınan vergilerle oluşturulan bu işletmelerin, yerli ya da yabancı çıkar çevrelerine "peşkeş" çekilmesini öngörmüyordu. Devlet o yoldan sağlayacağı kaynaklarla, yeni yatırımlar yapacaktı.
Kemalist devlet, hem yatırımcı hem de sosyal adaletçi idi. O dönemin fabrikalarında okul vardı, hastane vardı, işçilere lojman vardı.. Kemalist devletçilikte, toplum yararını gözetmek de vardı, özel kesime destek olmak da. Ama özel çıkarları, halkın genel çıkarlarının önüne geçirme yoktu.
Hele hele, devletin talan edilmesine göz yummak, ya da talan aracı olmak hiç yoktu!
* * *
Atatürk dönemi sadece siyasal ve toplumsal açıdan değil, ekonomik açıdan da büyük bir atılım dönemi idi. Yıkıntılar üzerinde bir "ekonomik mucize" gerçekleştirilmişti o dönemde.. Üstelik de Osmanlı'nın borçları ödenirken ve tek kuruş dış yardım almadan..
Tarımda, tüm Cumhuriyet dmneminin yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 3,5. Son yıllarda yüzde "eksi 2".. Ve Atatürk döneminde yüzde 7,6.
Sanayide, tüm Cumhuriyet dmneminin yıllık ortalama büyüme hızı yüde 6,4. Son yıllarda yüzde 1,7.. Ve Atatürk döneminde yüzde 9,6.
Enflasyonda, tüm Cumhuriyet yılı ortalaması yıllık yüzde 17,7. Son yıllar ortalaması yüzde 85.. Ve Atatürk dönemi ortalaması, bazı kaynaklara göre yüzde 4, bazı kaynakalra göreyse yüzde "eksi 2"...
1929-39 yılları arasında, bütün dünyada toplam sanayi üretimi artışı yüzde 19. Türkiye'de ise yüzde 96.. Türkiye, Japonya ve Rusya ile birlikte, dünyada en hızlı kalkınan üç ülkeden birisi.
Üstelik de fiyat artışı olmamış. Türk lirası dolara karşı değer kaybetmemiş, tersine değer kazanmış. Ve de Türk emekçisi, Batı'dakiler gibi ezilmemiş, sömürülmemiş, sosyal ve siyasal hakları için kan dökmemiş..
* * *
Türkiye'de KİT'ler, Kemalizme karşı olan iktidarlar eliyle kötü işletmeler haline getirildiler. "Arpalık" oldular. Özel çıkarlara kaynak aktarmanın, devlet eliyle bazı kişileri zenginleştirmenin aracı oldular. Ucuz siyasal çıkarlar uğruna, "işçi deposu" yapıldılar.
Ama Özal döneminin ortalarına kadar, gene de kârlı idiler.
Önce zarar eder hale getirildiler. Sonra da "Bakın ekonomiye yük oluyorlar, özelleştirelim! diye ortaya çıktılar.
Bu oyun, Karabük Demir-Çelik İşletmeleri'nin kapatılma kararı ile büsbütün çirkinleşmiştir.. 30 Kasım 1993 günü, işletmeye Ankara'dan gönderilen bir yazı ile "beş trilyon liralık zarar" gösterilmesi emrediliyordu. 5 Nisan 1994 tarihli ekonomik paketle de, ekonomiye bu akdar yük olan bir işletmenin kapatılacağı açıklanıyordu.
Fransız Alcatel firmasının eski müdürlerinden birisi, Türkiye'deki bir özelleştirme olayı için şöyle demişti:
"-Biz TELETAŞ'ı öldürmek için aldık. Asya pazarında ayağımıza fazla basıyordu!.."
* * *
İngiltere'de on yıllık özelleştirme deneyiminin sonuçları, Hürriyet'teki bir köşe yazısında şöyle özetlenmişti:
"Özelleştirmenin açtığı işsizlik yarası toplumdaki suç oranını arttırdı. Devlet, düzeni sağlayamaz hale geldi. İkitidar partisi, bugün Thatcherizm'in bedelini ödeyemez duruma geldi.."
İngiltere'de 11 yaşındaki bir Hintli çocuğa, okula giderken yanında bıçak taşıma izni verilmiş.. Özelleştirme ideolojisinin açtığı ortamda, İngiliz devleti artık Hintli olmaktan başka "suç"u olmayan bir çocuğu korumaktan bile aciz!
Türkiye'de kişi başına düşen yıllık gelir, yaklaşık olarak İngiltere'dekinin onda biri kadar. Üstelik ülkemiz, dünyada gelir dağılımı en bozuk on kadar ülke arasında yer alıyor...
Peki Kemalizmin özelleştirmeye yanıtı nedir?
Çok açık!
Toplumun "genel yararı"nın gerektirdiği durumlarda özelleştirmeye evet!.. Ama gene toplumun "genel yararı"nın gerektirdiği durumlarda da, yeni işletmeler kurmaya ya da devleştirmeye de evet!...
Kemalizm için amaç ne "devlet"tir, ne de "özel girişim".. Amaç "toplum"dur! Amaç toplumun daha sağlıklı ve daha mutlu olmasıdır!
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI