
Sağlıklı bir bakış açısı edinmeye yanaşmadıkları için en meşru hak arayışlarını "provokasyon", en mantıklı eleştirileri "komplo" diye niteliyorlar. Kendi iç dünyalarına kapandıkça kapanıyorlar ve paranoya üretmeye başlıyorlar.
Türkiye'nin sorunu "askeri vesayet", EMASYA, Ergenekon, Başkent Üniversitesi'nin Ecevit'e verdiği sağlık raporu falan değildir. Ülkeyi askerler yönetmiyor ki askerlerden hesap soralım. Ülkeyi seçilmiş siviller yönetiyor ama onlar da Meclis'teki çoğunluklarına dayanarak her türlü denetim mekanizmasını işlemez hale getiriyorlar; dokunulmazlıklarını kaldırmayı da asla kabul etmiyorlar. Bu durumda "yönetenden" nasıl hesap sorulacak?
TEKEL işçileri sorunu AKP'nin yazgısını etkileyebilecek bir olaydır, öyle, "provokasyon" diyerek geçiştirilemez. Başbakan geciktiği için Cuma namazının bekletilmesine “Padişah mısın!” diye tepki gösteren mütedeyyin görünümlü yaşlı vatandaş da AKP için ciddi bir uyarıdır. Böyle bir tepki Deniz Baykal'a veya Devlet Bahçeli'ye gösterilmiş olsa, hükümet yanlısı medyanın nasıl gürültü koparacağını düşünebiliyor musunuz?
Arzu edenler görmek istemeyebilir ama AKP artık kendi seçmeninden de tepki almaktadır. (Direniş yapan TEKEL işçileri arasındaki başörtülü kadınların yoğunluğuna dikkat edin.)
Bu tespiti sözde bırakmamak için Metropoll Araştırma Şirketi’nin İstanbul’un 39 ilçesinde gerçekleştirdiği ankete bakalım. AKP'ye oy verenlerin yüzde 22.4’ü Meclis’te AKP ve MHP arasında yaşanan kavgada Erdoğan’ın tavrını onaylamıyor. Yurttaşların yüzde 29’u kavgadan MHP’yi, yüzde 20.4’ü de AKP’yi sorumlu tutuyor. Total rakam daha da önemli, 29 Mart yerel seçimlerinde AKP’ye oy verenlerin yüzde 33’ü Türkiye’nin “kötüye gittiğini” düşünüyor.
Araştırmadan çıkan diğer başlıklar şöyle:
Katılımcıların yüzde 49.1’i yaşamından memnun olduğunu; yüzde 46.6’sı ise memnun olmadığını belirtiyor.
“Genel olarak düşündüğünüzde Türkiye iyiye doğru mu gidiyor, yoksa kötüye doğru mu gidiyor” sorusuna verilen yanıtlar, AKP seçmeninin önemli bir bölümünün partisine güvenmediğini ortaya koyuyor. 29 Mart il genel meclisi seçimlerinde AKP’ye oy verdiğini ifade edenlerin yüzde 33’ü ülkenin “kötüye gittiğini” düşünürken ülkenin “iyiye gittiğini” düşünenlerin oranı yüzde 59.7’de kalıyor.
CHP’ye oy verenlerden ülkenin “iyiye gittiğini” düşünenlerin oranı yüzde 6.2. "Kötüye gidiyor" diyenler ise yüzde 90.8’i.
Tüm partilerin ortalaması alındığında, yurttaşların yüzde 32.7’si ülkenin iyiye gittiğini, yüzde 60.9’u da kötüye gittiğini düşünüyor.
“Meclis Genel Kurulu’nda MHP ve AKP milletvekilleri arasında yaşanan kavga ile ilgili olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavrını onaylıyor musunuz?” sorusuna yurttaşların yüzde 48.7’si “Hayır, onaylamıyorum” yanıtını verirken yüzde 36.8’i “Evet, onaylıyorum” diyor. 29 Mart’ta AKP’ye oy verenlerin yüzde 22.4’ü de Erdoğan’ın tavrını benimsemiyor. “Bugün seçim olsa AKP’ye oy veririm” diyenlerin yüzde 14.3’ü de Erdoğan’ın tavrını onaylamadığını ifade ediyor.
Bu araştırmayı yapan şirket, şimdiye kadar Başbakan Tayyip Erdoğan'ı hiç üzmemiş olanlardan birisi. Gerçekler böyle. Herkesin şapkayı önüne koyup düşünmesinde fayda var.
Başka tehlike işaretleri daha var…
İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türkiye’nin Sıkışan Kentleri” adlı raporuna göre, kronik işsizlik, hâkim olduğu haritayı genişletti. Haritada işaretlenen iller, 2004’ten bu yana kan kaybediyor. Ege’nin turizm ve sanayi kentleri Aydın, Denizli ve Muğla yeni istihdam yaratmak yerine mevcut istihdamı azalttı. Aralarında bir dönemin “Anadolu kaplanı” Denizli’nin de yer aldığı üç kent, 2004 yılında 945 bin kişiye istihdam sağlarken 2008 sonunda bu rakam 897 bin kişiye indi.
Üç kentte 2004 yılında 1 milyon 24 bin kişi olan işgücü ise 2008 yılında 1 milyon 5 bin kişiye geriledi. İstihdam edilenlerle işsizlerin toplamından oluşan işgücü gerileyince de 2004 yılında Ege’nin üç kentinde yüzde 7.7 olan işsizlik oranı yüzde 10.8’e, 78 bin olan işsiz sayısı da 108 bine yükseldi.
Rapora göre, Türkiye’nin doğurganlık oranı en yüksek, genç nüfusu en yoğun olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “ilginç bir şekilde” çalışanlarla iş arayanların sayısı, yani işgücü azaldı. Ancak bu durum, bölgedeki işsizliğin azalmasına katkı sağlamadı. Çünkü beş yılda bölgede istihdam edilenlerin sayısında da benzer bir gerileme yaşandı. Yıllardır bir türlü tamamlanamayan GAP bölgesindeki Şanlıurfa, Diyarbakır’da 550 bin olan işgücü 540 bine, 485 bin olan istihdam da 464 bin kişiye düştü.
Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesi’nin sıkıntılı kentleri ise Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya oldu. İşgücü 1 milyon 110 binden 1 milyon 89 bine, istihdam ise 1 milyon 41 binden 1 milyon 8 bine düşünce, işsizlik oranı yüzde 6.2’den yüzde 7.4’e yükseldi. İşsiz sayısını 83 binden 79 bine düşüren Manisa, Afyon, Kütahya ve Uşak ise bunu yarattığı istihdamdan çok, işgücündeki gerilemeye borçlu.
Trakya’da ise biraz daha farklı bir durum söz konusu olsa da sonuç değişmedi. 550 bin kişilik işgücüne sahip Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli beş yılda bu rakamı 613 bine yükseltti. Ancak sadece 544 bin kişiye istihdam yaratabildiği için işsizlik oranı yüzde 6.6’dan Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak yüzde 11.2’ye işsiz sayısı da 37 binden 69 bin kişiye yükseldi.
İşsizliği, hem oransal hem de sayısal olarak azaltan iller ise İstanbul, İzmir, Ankara, Zonguldak, Karabük, Bartın, Kastamonu, Çankırı, Sinop, Malatya, Elazığ, Bingöl ve Tunceli oldu. Belirtilen kentlerde işgücü artışına karşın istihdamda da önemli artış kaydedildi.
Bu da ABD'nin etkili yayın organlarından Newsweek'te çıkan "Kürt açılımı fiyasko" başlıklı haber-analiz:
"Başarısız açılım kan dökülmesini ateşledi. Kürtlerle Türkler sokakta çatışmaya başladı. PKK üyelerinin yer aldığı 'barış grubunun'Türkiye'ye dönüşü yoğun tepkilere yol açtı. AKP şimdi başarısızlıkla sonuçlanan bu gambidinin bedelini ödüyor. İktidarının ilk döneminde AKP, AB katılımı konusunda çok çaba gösterdi ama 2005 yılında Brüksel’de muhalefetle karşılaştıktan sonra sürece olan ilgisi azaldı. Partinin, sadece kendisi için değil, aynı zamanda Türkiye’yi daha çok şiddetten korumak amacıyla, ilk dönemin verdiği, liberal, AB yanlısı ve demokratik sözlerine geri dönmesinin zamanı çoktan geldi.”
Peki AKP'nin gündemi ne?
Referandum süresinin 60 güne indirilmesi!
Bu işin siyasi bakımdan taşıdığı riskler sonradan idrak edildi ama konu Meclis gündemine sokulmuş oldu bir kez, mecburen geri adım atılamayacak. Meclis Genel Kurulu’nda bu hafta Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına ilişkin tasarının görüşmelerine devam edilecek ve ardından da, anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulma süresinin 120 günden 60 güne indirilmesine ilişkin öneri ele alınacak.
Şu da var:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül her ne kadar "yanlış anlaşıldım" dese de Hindistan'da yapılan "anayasa fırsatı kaçtı" açıklaması, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan'ın medyadaki ekiplerini karşı karşıya getirdi. Yeni bire barış sürecinin tesis edilmesi pek mümkün görünmüyor.
Bu konuya yoğunlaşmaya ve gerçek sorunlarda uzaklaşmaya devam edeceklerdir.
Hayırlısı.
Fatma Sibel Yüksek, Kent Gazetesi, 16.02.2010