Kendi Vatanında
Bir dostum, yol arkadaşım Gazanfer bana bir gün şöyle demişti. "Abla, yazı canlıdır. Bazen sen onu, bazen de o seni yönlendirir."
Yazının canlılığı? Önceleri ne demek istediğini anlayamamıştım. Ama bugün , gecenin yarısında saat 0.50'de sizi klavyenin başına oturmaya zorlayan biri varsa içinizde, o sözcüklerin isyanıdır. Sözcükler öfkeyle sıraya dizilmiş, içinizde hapsolan duyguların kağıda dökülmesini beklemektedir.
****
İki ayrı bakış.. Biri fotoğraftan yansıyan maden işçilerinin yürekleri ve alınları ak, yüzleri kömür karası bir adamın dünyanın tüm ışıklarını yansıtan gözleri... Diğeri 1 Mayıs'ta yüreği gibi karanlık bakışlı bir kadın...Gözleri kin,nefret ve düşmanlık dolu...
1 Mayıs EMEK BAYRAMI! Vatanı omuzlarında yükselten, emekleriyle, alın terleriyle üreten ve insanca yaşamayı hak eden emekçilerin bayramı.
Demir, kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm
ve hayat ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve nehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok söz edildi onlara dair
ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
Nazım Hikmet
Denildi de, tüm emekçiler 1939'da ABD, Fransa ve İngiltere ile yapılan "Ticari Antlaşmalar"la atılan ilk adımla birlikte vahşi kapitalizmin arsız iştahına ve küresel patronların sömürüsüne terk edildi.
****
Antalya... 1 Mayıs; saat 11.00-14.00... Emekçi Bayramı'nı kutlamak için "vatan-emek-cumhuriyet" anlayışını görev kabul edenler birlikte yürümüştür. Yürüyüşe katılan binlerin tamamının ellerinde Türk bayrağı vardır.
"Ya İstiklâl-Ya Ölüm. Tam Bağımsız Türkiye!"
"Ne ABD-Ne AB- Tam Bağımsız Türkiye!"
"İşçi-Memur El ele-Tam Bağımsız Türkiye!"
"Emek vatan, vatan emektir. Vatan namustur!"
TRT kavşağından başlayarak Anafartalar Cad.sine (GÜLLÜK) doğru yürüyoruz. Sokaktan, apartmanlardan alkışlayanlar da var, boş gözlerle bakanlarda... Bir tezgahtar kız çalıştığı dükkanın önünde "zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur." denilse de patronun ellerine vurduğu sanal zinciri ( ekmek parası-işini kaybetme korkusu) işaret ediyor sanki... Kızım Gökçe'de çalışıyor. Malum özel sektör. Günde 11 saat ve bayramını kutlayamıyor..
Sabah...Saat 9.30 devam ediyoruz yazmaya... Sözcükler haykırıyor, "YAZ, devam et " diye...
Yürüyoruz. "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz!" Uyuyanlar uyanıyor bu sloganla... Alkışlıyorlar, katılıyorlar. Ama bir şeyin farkında olmak zorundalar...Mustafa Kemal'in olmazsa olmazı "TAM BAĞIMSIZLIK"tır. Öyle kolay kolay "Mustafa Kemal'in askeri" olunmaz, olunamaz. İlk önce tam bağımsızlığı savunacaksın ve emperyalizmin efendisi küresel çetelere savaş açacaksın. Zaferi kazanacak ve o zaman o slogana sahip çıkacaksın.
"Katil ABD-İşbirlikçi AKP"
"Türkiye-Suriye Kardeştir, Amerika KALLEŞTİR!"
"Antalya alanları AKİLLERE kapalı!"
"Yaşasın vatan emek birlikteliği!"
"Emekçiyiz, haklıyız, alanlardayız!"
"Kahrolsun ABD emperyalizmi! Yaşasın tam bağımsız Türkiye!"
Yavuz Özcan Parkı...İzin buraya kadar. Yüzlerce polis etrafımızda. Tek aranıyoruz alana girerken. Polislerin gözlerinin içine bakıyorum alana girerken. "Bayramımız kutlu olsun" diyorum. Başlarını öne eğiyorlar sessizce...
İstiklâl Marşı söyleniyor. Konuşmalar yapılıyor. Bir 2B direnişçisi köylü kadın kürsüden isyanını dile getiriyor. Konuşmalar ve bitiyor.
Hava çok sıcak... Biraz soluklanmak için Hüsnü'nün işlettiği ÇYDD'nin bahçesine gidiyorum. Gazanfer ve Mahmut Çelik (Eski ADD Genel Bşk.Yardımcısı) de orada. O bahçe adeta karargahtır. Antalya'nın doğrusu ile yanlışıyla siyasi kalbi orada atar.
Bir limonlu çay.. bir sigara yakıyorum. Sigaranın markası... Vatanı TEKEL, TEKEL'i VATAN yapan işçi direnişi geliyor aklıma. Utanıyorum.
Sat 15.00... Evime gitmek için kalkıyor ve dostlara veda ediyorum. Güllük ışıklarda Aydın Kanza Parkı'ndan caddeye girmiş olan bir güruh görüyorum. Bir başka Antalya'nın 1 Mayıs'ı kutluyormuş yaparken ki fotoğrafı yansıyor Güllük Caddesi'nde. Emperyalizme direniyormuş gibi yaparken, küresel efendilerin çeteciliğine soyunup, bölücülük yapıyorlar...DİSK önderleri...Dev Liseliler, ÖDP'liler, Sosyalist Parti.. Beşiktaş formalı üç genç ellerinde CHE'nin resmi bölücülerin içinde yürüyorlar... Polis güruhun geçmesi için bizi durduruyor. Güllük'ten yürümelerine izin yok. Çünkü daha sonra yerel basından öğrendiğimize göre, Aydın Kanza Parkı'nın önünde BDP'liler, CHP'li gençlere saldırıyorlar. Polis CHP'li gençleri, BDP'lilerin ellerinden kurtarıyor.(')Gülelim mi ağlanacak halimize...Dün kuruklarını münasip taraflarına sıkıştırıp Türk milletinin karşısında titreyenler, artık açıkça cami duvarına şey etmekten çekinmiyorlar.
Kalabalık ışıkların önünden arka sokağa döndürülüyor. Halk sessiz ve tepkisiz. Sadece seyrediyor. Ta ki BDP gelene kadar.. Yanımda 50-60 yaşlarında iki kadın. Tanımıyorum. Ellerinde Türk bayrakları. Benim yakamda bayrağımın simgesi olan ay-yıldız rozeti...Yerel giysileri, Kürtçe pankartlar ve zılgıtlar... "Emek Bayramı'nda "Öcalan'a özgürlük" diye bir taraflarını yırtıyorlar. Dev Liseliler "Halklara özgürlük" pankartı taşıyorlar.
Güruhun elinde her türlü bölücü pankart var. Ama tek bir Türk bayrağı dahi yok. Karar almışlar İstiklâl marşı da okunmayacak. hoş, emperyalizmin uşaklığına soyunmuş bu yaratıklar grubu İstiklâl Marşı'mızı okusa, bizi kandırmaları mümkün mü? Üstelik bu marşı okumak onlara çok büyük gelir. Köleliğe soyunanlar istiklâlin ne olduğunu bilemezler.
Tam önümüzden geçerken güruhun içindeki kadın müsveddesi yakamdaki "AY-YILDIZ"a açıkça ve yüksek sesle küfrediyor. Yumruklarımı sıkıyor, dudaklarımı ısırıyorum. Onların tuzağına düşmemek için zor tutuyorum kendimi. Yanımdaki iki kadın ellerindeki bayraklarla bu güruha ders vermek için adım atıyorlar. Etrafımızdaki erkeklerin yüzü bembeyaz. Kaşları çatık. Belli ki bir kıvılcım bekliyorlar ateşi yakmak için. BDP'li güruhun gözlerinde yalancı bir zaferin sarhoşluğu var. Karayılan AKP ile anlaştıklarını ve Öcalan'ın serbest bırakılacağını açıklıyor aynı gün. Kadınlara "sakin olun" diyorum. Ve iki sivil polis yalvarırcasına kadınları susturmaya çalışıyordu.
Güruh edepsiz, saldırgan ve fütursuz... Olay ha çıktı ha çıkacak...Ve iki sivil polis beni ve yanımdaki kadınları bu güruha karşı korumaya alıyor. Kendi vatanımda emperyalizmin piçlerine karşı korunmak zorunda olmak.. Utanç verici. Aklıma Darülfünunlu Münevver Saime ve Kadıköy Mitingi geliyor.
“Ben hürriyeti gasp edilmiş bir milletin kızı olarak, istiklâlime nasıl yürüyeceğimi söyleyeceğim. Bu beyanatım kollarımı bağlamak isteyenler için dikkate değer olmalıdır.
Bu millet yok edilemez…Biz yalnız ağlıyoruz.. Ağlayarak kazanılacak hak, hıçkırıklarımı işitecek kalp yok. TEŞKİLATA, NİHAYET FAALİYETE BAŞLAMAK LAZIMDIR"
Ben ağlamıyorum. Sadece kızgın ve öfkeliyim. İstiklâlime nasıl yürüyeceğimi de biliyorum. Kemalist Devrim'in yeniden inşasıyla...
Ve İstanbul!
İstanbul'da ne yazık ki at izine it izi karışmıştır. Yapılması gereken doğru eylemler, gene bölücülerin marifetiyle provakete edilmiştir.
Ama yadsınamayacak tek gerçek AKP'nin polisinin sokaktaki insanlara uyguladığı şiddettir. Bu şiddet öylesi "ORANTI(!)" bir güçtür ki, CHP milletvekilleri dahi hastahaneye kaldırılmıştır.
Aynı saatlerde Diyarbakır'da bölücü unsurlar 1 Mayıs Emekçi Bayramı'ni fırsat bilerek "ÖCALAN'a Özgürlük" mitingi düzenlemiştir. Üç renkli paçavralar açılmış "ÖZERK KÜRDİSTAN" naraları zılgıtlar eşliğinde ayyuka çıkmıştır.Polis bölücülerin bu hezeyanını sadece seyretmiştir.
Çünkü onların beyinlerine Polis Akademisi'nde Türk milleti ile savaşmaları enjekte edilmiştir. Büyük İsrail Projesi ve küresel efendilerin "DÜNYA HÜKÜMETİ" için Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bölünmesi ve hatta yok olması şarttır.
Bu konuda muhteşem bir analiz sevgili Zahide Uçar'dan.
"Proje ellerindeydi. Uygulamak kolay olmayacaktı ama anlaşmışlardı bir defa.
Erdoğan Yahudi finansörlerin politik bir kurumu olan CFR’nin gönderdiği programı parti programı haline getirdi. CFR gibi kuruluşlar CİA’nın dünyanın hedef bölgelerindeki gizli operasyonlarını kansız hallediyor.
Tıpkı ülkemizden bir Yahudi Kürdistanı çıkarabilmek için “BARIŞIN ırzına geçtikleri” gibi.
"Erdoğan gibi karakterler, hırs ve kinlerinin kölesi olduğu için “Devlet Adamı” olma nitelikleri yoktur. İstediklerini fütursuzca elde ederken, korkularından tedbirler üretmeye başlarlar.
Erdoğan güvenmediği, hatta kendisi için tehlike olarak gördüğü Türk Ordusuna karşılık, politize olması kolay olan Polis teşkilatından kendi ordusunu kurmaya çalıştı. Polise ağır silahlar alınması için yönetmelik çıkarıldı. Kayıt altında olmayan seyyar dinleme araçları alındı. Bütün ülkeyi dinlemeye aldılar. Polis Türk Ordusunun karşısına konuşlandırıldı. Polis kullanılarak Ordu mensuplarına tuzak kuruldu. PKK(HABUR) açılımı çalışmaları polis okulunda gerçekleştirildi. Toplumun muhalif kanadı ile Polis karşı karşıya getirildi.
Erdoğan geçmişte;
“Polis devletin garantisidir” gibi bir laf ederek polise vereceği konumu belli etmişti." Zahide Uçar- İç Savaş Provası
Bir iç savaş provası yapılmış mıdır? Sanırım, evet.. Türk milletinin önünde döşeli mayınlar vardır. Bu mayınları da gene bu milletin azim ve kararı temizleyecektir.
NOT: 17 Mart'ta BDP mitingini protesto eden içlerinde sevgili Feza Yüceler'inde bulunduğu 6 arkadaşımız hakkında TCK/216/1 ve TCK/53/1 maddeleri gereği haklarında Savcı Osman ŞANAL tarafından bir iddianame hazırlanmıştır. Antalya Asliye Ceza Mahkemesi'nde 16 Haziran'da duruşmaları vardır.
Bilgilerinize...
Figen ÖZEN, 3 Mayıs 2013