Kendini Onun Yerine Koymak, Acını Aramak

Kendini Onun Yerine Koymak, Acını Aramak

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Eki 28, 2011 7:28

KENDİNİ ONUN YERİNE KOYMAK, ACINI ARAMAK


Unuttuk. Son yaşanan en büyük depremi yok saydık. Her 17 Ağustos gecesi şöyle bir göstermelik anmadan başka bir şey yapmadık…

12 yıl önce, 12 yıl sonra… Hiçbir şey değişmemiş. Bu arada en son olan Kütahya - Gediz depremi var bir de unutulup giden…

Unutup unutup duruyoruz…

Söylenenleri, felâketleri, yapılanları, ihanetleri, eksiklikleri, yetersizlikleri…

Depremi televizyondan izleyemedim. Evdeki bozuk. Komşuda da bakmak istemedim, daha doğrusu bakmaya dayanamayacağımı bildiğim için haberleri gazetelerden takip etmeyi seçtim.

Marmara depreminde iki ay kendime gelememiştim. Acıları öylesine yoğun, kendim de oradaymış gibi yaşamıştım o zaman…Taş altında kalmanın , yakınlarının oradan cansız bedenini çıkarmanın nasıl korkunç bir durum olabileceğini kendimi onların yerine koyarak anlamaya çalışmıştım…

Bana hep sormuşlardı. Sen de mi bir yakınını kaybettin? Senin de mi evin yıkıldı? Ne bu hâl?

Bir acıyı içinde duymak için ille yaşamak mı gerekir? Kendinizi onların yerine koyamaz mısınız?

Şehit haberleri de aynı. Hepiniz ya anasınız, ya baba veya kızkardeş, erkek kardeş… Hiç biri değilseniz teyzesinizdir, amcasınız veya yenge… Veya eşiniz dostunuz aynı acıdan etkilenmiştir.

Sizin de mutlaka canınız gibi sevdiğiniz bir yakınınız vardır bu dünyada.

Öyle zor değil bunu yapabilmek. Kendinizi şehit yakınının yerine koyabilmek, terörden yaralananların yani gazilerin yerinde olmak, depremde toprak altında kalanların yerine koyabilmek kendinizi.

O Yunus, o Murat, o Mehmet, o Serhat … hepsi sizin çocuğunuz olabilirdi… Siz o gencecik öğretmenlerin yerinde olabilirdiniz. Görev yerine koşa koşa giden, terör belâsına aldırmayan, vatanın her karış toprağı kutsaldır diyen… Taş altında çocuğunu emziren lohusa siz de olabilirdiniz. Köylerde kerpiç evleri başına yıkılan günlerdir yardım ulaşmayan köylülerden biri de neden siz olmayasınız. Ha burada köyde yaşıyorsunuz, ha orada köyde… Oranın başına gelen yıkım sizin köyünüze de gelebilirdi. O köyde sizin yakınlarınız da olabilirdi.

Soğukta yaralılarıyla, yardım bekleyen bebesi, çocuğuyla, kaybettikleriyle öyle orta yerde kalan…

Bilgisayar oyunu oynamak için, altına dükkan yapabilmek adına altı oyulan, o altı katlı ucube binanın alt katındaki kahveye Yunus değil, sizin oğlunuz gitmiş olabilirdi. 12, 13 yaşlarındaki genç fidanlarınız sıkışıp kalabilirdi taş taş arasında.

O bakan kara gözler, yardım isteyen çocuk gözleri sizin çocuğunuzun gözü olabilirdi. Beni kurtarın , beni kurtar annem, yardım et babam, beni kurtar ey vatandaş, ey büyüklerim diyebilirlerdi… Soğuktan sizin kemikleriniz titreyebilirdi deprem bölgesinde, aç bilâç kalan siz olabilirdiniz…

Canından çok sevdiğiniz canınızın parçasını elinizle toprağa verirdiniz… Cansız bedenlerini kucaklardınız, soğuk bedenlerine sarılıp kalırdınız… Henüz can vermiş dünya güzeli insanların yardımına o yardım ekipleri değil, siz koşabilirdiniz… Taşları kaldıran, acılara ilk tanık olan siz olabilirdiniz…

İnsanlığından utanan, gördüğüne inanamayan, elde un gibi ufalanan betonları kaldıran da, yine siz…

Ne farkınız var onlardan? İnsanlıksa hepimiz insanız… İhtiyaçlarımız hep aynı! Bugün size bu darbe vurulmadı, çocuğunuz terör kurşununa, mayınına hedef olmadı, çoluğunuz çocuğunuz orada depremde yıkıntıların arasında kalmadı diye kendinizi onların yerine koyamayacak mısınız?

Böyle yaparsak eğer bir millet olduğumuzu anlayacağız. O zaman bu felaketlerin tekrarlanmaması, önlem alınması, sorumluların cezalandırılması için canla başla çalışacağız… Unutmayacağız! Hesap sormayı bileceğiz! Doğru yerlerden, sorumlu kişilerden. Çünkü canımız yanacak. Hepimizin canı yanacak…

İlk gün bu haber duyulunca üç şehit haberimiz vardı önceden duyduğumuz. Sonra şehit sayımız aynı gün dörde çıkmıştı. Altı da yaralımız vardı. Depremden hemen can kaybı haberi gelmemişti ama can kaybının bine yaklaşacağı belki de bini geçeceği haberini Kandilli Rasathanesi bildirmişti hemen. Acımızın çok büyük olacağı, toprak altında insanlarımızın can çekiştiği, yardım bekledikleri besbelliydi…

O gece devletin TRT’si örnek olması gereken bu kuruluş, canlı maç yayını yaptı. “Superligten canlı yayın”, dediler. Gaziantep- Gençlerbirliği maçı. Sanki canlı yayından kaldırılsa bu maç, o saatlere başka bir yayın konulsa olmazdı.

Millet olmak, acıda , kederde, sevinçte bir olmaktır herşeyden önce... Ülkü birliğimiz, tarih birliğimiz, kader birliğimiz, kültür birliğimiz, dil birliğimiz zaten her gün bozulmaya çalışılıyor… Birliğimizi bozacak ne varsa yapılıyor, belki de çoğu bilerek yapılıyor…

Aynı gün deprem bölgesine TRT habercisi gitmiş, anlatıyorlar, ben izlemedim:

“Erciş’te, bir taşın üzerinde, otuzlu yaşlarda görünen güzel ve özel giyimli yani tesettürlü bir hanım kızımız oturuyormuş. Elinde Yasin duası kitabı, kitabı okuyormuş gibi duruyormuş… Soruyorlar: “Ailenizde can kaybı var mı? Hayır, yok, gidenlerinde kaderi buymuş, yapacak bir şey yok… Her şey Allahtan. “

Şimdi bu ne demek oluyor? Böyle bir konuşmanın ve resmin kime ne faydası var? Ne yapmak istiyorsunuz?

Bu olayı TRT’de görerek anlatan, sözünü şöyle tamamlıyor:

“Aynı kafalar 17 Ağustos’ta depremin sebebini komutanlara yıkmışlardı, sonra da 2007 itibariyle onların cezalarını kesmeye başladılar. Hepsini Hasdal ve Silivri’ye doldurdular.”

Sonra yine TRT’den ilk gün haberleri dinliyorum.Akşam 20. 00 haberlerini. İsrail’den yardım teklifi geldi diyor, İsrail yardıma hazırız dedi, diye söylüyor spiker. Sonra, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez Cumhurbaşkanına telefon açtı geçmiş olsun dileklerini belirtti diyor. Ardından 19 ülkeden daha yardım teklifi geldiği söyleniyor aynı haberde.

Şimdi ne bu? Madem 20 devletten ilk anda böyle yardım teklifleri gelmiş, telefonlar gelmiş, İsrail’i niye ayırarak ayrıca İsrail diye bu devletin adını özellikle belirtiyorsunuz? Amacınız ne ola ki? Sempati toplatmak mı onlara? Beyinleri karıştırmak mı? Aradan üç gün geçti, demin yine baş haber:

"İsrail yardım uçağı Ankara’ya indi! İsrail yedi deprem evi gönderdi."

Size yuh olsun demek bile az!

Onlarca yardım uçağı geliyor, yardım çağrısı yapılmış hem. Yardım istenen ülkeler de gönderiyorlarmış. İlk yardıma koşanı, Azerbaycan’ı, İran’ı niye unutuyorsunuz ? Niye İsrail’i özellikle belirtiyorsunuz! Öbür devletlerin ne gönderdiklerini niye saymıyorsunuz madem sayacaksınız…

Kamu binaları yıkılmış depremde. Bir okul dümdüz olmuş, kaç katlıysa… Bunların hesabı sorulacağına hemen fırsat bu fırsattır deyip vatandaşa yeni baskılar icat ediliyor. Her binayı TOKİ yapacak bu gidişle. Kentsel dönüşüm adı altında doğalı, güzeli, kendine özgü yapılaşmayı kaybedeceğiz, eski mahallelerimiz yok edilecek… Göğe direk aynı tip beton kulelere yerleştirecekler vatandaşı… Onlar da ne kadar güvenli olacaksa…

İşte devlet katından, tek otoriteden yepyeni açıklamalar:

“Gerekirse mülk sahibine bile sormadan kamulaştırma yapacağız!”

“Vatandaşlarımıza ‘gel kardeşim, senin binanın enkaz bedeli budur ve gel buraya gir, 20 yıl vadeyle de gel burada otur. Ne istiyorsun, iki daire mi, al sana iki daire ama oturacağın yer artık burası. Senin oturduğun yerde biz yarın bir musibetle karşı karşıya kalamayız’ diyeceğiz. Yok şöyleydi, yok böyleydi, kusura bakma. Bunlara artık ‘evet’ diyemeyiz. Çünkü artık bir değil, iki değil, üç değil, bıktık.”

*
Hastaneler zincir hastaneler olacakmış. Bir arada toplanan koskocaman binalar toplamı. Semt hastaneleri kapatılacak, yerlerine el konacak… Küçük, mahalle aralarındaki okulları nasıl kaybettik, hastaneler de, bütün kamu binaları da öyle olacak. Tek kata özendirmek, okul binaları tek kat bilemedin iki kat olacak artık demek yerine bunları bir arada toplayacaklar. Kat kat üstüne kat çıkacaklar!..

“Adliye sarayı “ adı altındaki yeni yapılan korkunç yapıları görmediniz mi?

Sonumuz pek güzel gözükmüyor.

Depremde yıkılan binaların neredeyse hepsinin çok katlı oldukları deprem bölgesinde, artık böyle yapılaşmaya izin verilmemesi konuşulmuyor bile. İzin verenlerin yakasına yapışılacağından da emin değiliz… Bunu fırsat bilenler daha beterini yapmasınlar da…

Karakollara sıra ile saldırı yapıldığı onlarca şehit haberini aldığımız gün, iktidar bölünme anayasasının derdindeydi… Sevinçleri yarım kalmıştı…
Şimdi ise vatandaşın vatandaş haklarına el koyma için yasa çıkarma telaşındalar.

Bir İsrail’i sevdirme , kucaklatma hevesi aldı gidiyor. Mayınlar ayağına neredeyse topraklarımızın üçte birini elli yıllığına alacaklardı, şimdi nemizi alacaklar acaba? Mayın işi mi hortladı yeniden?

Depremde ölenlerin yüzde onu öğretmen deniyordu. Böyle bir felâket karşısında çağdaş bir ülkede millî eğitim yas ilân etmez mi? Öğretmenine sahip çıkmaz mı? Bunun nedenleri gece gündüz tartışılmaya açılmaz mı?

Yakınları ölene, Allah acını aratmasın denir.

Daha büyük bir acı yaşarsan, önceki acını unutursun, daha beterine tutulursun çünkü…

Bize, korkarım acımızı aratacaklar…


Feza Tiryaki, 27 Ekim 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1006
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x