Özellikle son bir haftadır, Suriye Ordusunun Halep'te denetimi ele geçirmeye başlaması, bölgede cihatçı örgütlerin tasfiye edilmesi sadece bölgedeki istikrarsızlıktan çıkar elde etmeye çalışan küresel odakları değil, Türkiye'de sahibinin sesi olan ana akım medyayı da rahatsız etmişe benziyor.
Öncelikle belirtelim, amacımız birilerinin iddia ettiği gibi "Esadcılık" yapmak değil. Öncelikle Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunmak Bunun yanında Batı’nın, Suriye’den Türkiye'ye taşımayı planladığı olası bir iç savaş planına dikkat çekmek.

Daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi: Suriye, 911 Km. ile Türkiye’yle en uzun sınır hattına sahip olan bir ülke. Sınır komşusu olmamız nedeniyle, Suriye’de yaşanan sosyal, siyasal, kültürel hareketlilik diğer sınır komşusu ülkelere olduğu gibi Türkiye’ye daha kısa zamanda ve kolay bir biçimde yansıyor. Bu geçirgenlik durumuna terör de dahildir. Suriye'de beslenen terör, cephe gerisi olarak Türk topraklarını kullanmaktadır. Terör, sadece hedef aldığı ülkede değil, cephe gerisi olarak kullandığı ülkelerde de istikrarsızlık ve kaos yaratır.
Bu gerçekliği göz önünde bulundurursak şu sonuçlara rahatlıkla ulaşabiliriz. Türkiye'de 2011'den bu yana kent merkezlerinde patlayan bombaların ve gerçekleştirilen terör eylemlerinin, öncelikli belirleyenlerinden biri Suriye'de yaşanan Batı destekli iç savaştır. Dünya tarihindeki en uzun iç savaşlardan biri olan, Suriye iç savaşı; Türkiye'de ABD'nin örtülü operasyonlarına, küresel odakların istikrarsızlaştırma planlarına zemin oluşturmuştur.
Daha özlü bir ifadeyle, Suriye'de iç savaş, Türkiye'de dar kapsamlı bir iç çatışma alanı oluşmasına neden oldu. Suriye'nin kuzeyini cephe gerisi olarak kullanan bölücü terör örgütü ile 2015 Temmuz ayından bu yana Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşanan “kırsala dayalı kent merkezli çatışmalar"ın üzerinden çok zaman geçmedi.
Terör yukarıda ifade etiğimiz gibi sadece iç dinamiklerden değil, dış dinamiklerden de beslenir. Terörde olduğu gibi hiç bir iç savaş da, bir ülkenin sadece iç dinamiklerinden kaynaklanmaz. Mutlaka o iç savaşı besleyen dış dinamiklerin dolaylı ya da doğrudan müdahalesi ile şekillenir. Kimi dış devletler iç savaşın yaşandığı ülkede hedef alınan devlete destek verirken, kimi devletler de, hedef aldığı ülkeye karşı terör örgütlerini silahlandırır, bu örgütlere lojistik ve siyasi destek verir. Suriye'de yaşanan iç savaş, bu duruma vereceğimiz en net örnektir. 21.Yüzyıl'da cephe savaşlarının yerini, vekalet savaşlarına bırakması, egemen güçlerin kendisine vekil tayin ettiği devlet ya da örgütlerle yürüttüğü askeri operasyonlarla, siyasi, ekonomik çıkarlarını devam ettirmeye çalıştığını, yıllar sonra da olsa toplumun büyük çoğunluğu bilince çıkarmış durumda. Ortadoğu'daki mevcut saflaşma ve sürekli değişen dengelerden yola çıkarak, Suriye’de yaşanan iç savaşın, aynı zamanda bölgesel – küresel bir vekalet savaşı olduğunu çok net söyleyebiliriz. Küresel güç odaklarından aldığı destekle, konvansiyonel silahların terör eylemlerinde kullanılması; yabancı devletlere vekalet eden terör örgütlerinin, hedef alınan devlete karşı yürüttüğü bu “dolaylı” savaş, günümüzde “Hibrit ( Karma ) Savaş” olarak da adlandırılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda durumu karşılaştırmalarla ve bir denklem dahilinde ifade edelim.

İç Savaş Yaşanan Ülke: Suriye
Suriye'yi Hedef Alan Devletler: ABD, İngiltere, Fransa ve birçok Batı merkezci devlet.
ABD'nin Vekil Tayin Ettiği Odaklar: Terör örgütleri ( PYD/YPG/PKK, El - Nusra tipi cihatçı örgütler. )
Suriye Devletine Destek Veren Güçler: Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah Örgütü
Türkiye 15 Temmuz 2016’ya kadar doğrudan Suriye devletine karşı tavır alırken, 15 Temmuz’dan sonra Rusya’nın etkisi ile bu tavrından kısmen uzaklaşmıştır. Suriye’ye terör ihraç edilmesinden adım adım uzaklaşılmasının bir nedeni de, Suriye’de Batı’nın güdümünde birbiriyle çatışan terör örgütlerinin, bu çatışmayı bizim topraklarımıza taşıması. Fakat Türkiye’deki siyasi seçkinler, on yıllardır Batı’ya bağımlı olmanın yarattığı etki ile Ortadoğu ve Suriye meselesinde kendi milli dış politikasını oluşturabilmiş değil.
Suriye devletinin varlığı ve toprak bütünlüğü konusunda bir yandan Rusya ile ilişkiler geliştirmeye çalışırken, diğer yandan Rusya’nın müttefiki Esad’ı hedef alan açıklamalar… Türk Silahlı Kuvvetleri PYD/YPG ile çatışma yaşarken, politik iktidarın YPG’nin “Hava Kuvvetleri” olan ABD ile müttefikmişiz gibi söylemler geliştirmesi, milli dış politika ortaya koyamamanın ve bunun doğal sonucu olan kafa karışıklığının sonucudur.
Şanlı Halep Gazi Antep
Halep’te yaşanan son durumla ilgili açıklama yaparken, yukarıda kurduğumuz karşılaştırmalar ve denklemi göz önünde bulundurmalıyız.
Halep, Suriye’nin Şam’dan sonra en stratejik illerinden biri… Yani Halep’in kontrolünü sağlayan kuvvet, Suriye’deki denetimi de büyük oranda elinde tutar. Halep’te Suriye Ordusunun zaferini ilan etmesi ile küresel odaklar ve bu odaklara bağımlı ana akım medya günlerdir Halep’te “sivil katliamların” yaşandığını, sivil yerleşim birimlerinin bombaladığını dillendirmeye başladılar.
Yukarıdaki denkleme dönelim: Halep’te Suriye Ordusunun denetimi sağlamasından kimler rahatsız olur? Suriye devletine karşı örgütlenen terör örgütlerini kendisine vekil tayin eden devletler. Yani ABD, İngiltere, Fransa ve birçok Batı merkezci devletler. Bununla beraber bölgede faaliyet sürdüren terör örgütleri rahatsız olur. En başta da ABD’nin “Kürt Koridoru” planında baş aktör olarak görev alan PYD/YPG/PKK…
Ortadoğu’da Suriye üzerinden yaşanan vekalet savaşlarında, iç savaşı besleyen, dış dinamik unsurunun merkezinde hangi devlet yer almaktadır? Kuşkusuz ABD ve bağımlı devletler.
Peki, mevcut iç savaşın bitirilerek, Suriye’de ( ve tabi Halep’te ) istikrarın ve toprak bütünlüğünün korunması en başta kime fayda sağlar? Emin olun bu Rusya’dan çok Türkiye’ye fayda sağlar. Mantığı tersten kurarsak… Suriye’de yaşanan iç savaş, en çok Türkiye’ye zarar verdiyse ( ki 2011’den bu yana yaşanan durum budur ) , Suriye’de sağlanacak istikrar ve Suriye’deki egemen devletin varlığını devam ettirmesi de an başta Türkiye’ye olumlu etkileri ile yansıyacaktır.
Bu temel gerçekten yola çıkarak diyebiliriz ki… Halep’te Suriye Ordusunun denetimi ele geçirmesine karşı, kara propaganda yapan, bölgede “sivil katliam” yapıldığını iddia eden küresel odak ve sahibinin sesi medya organları, hiç kuşkusuz Suriye ve Türkiye’ye karşı istikrarsızlığı, küresel çetelerin egemenliği savunan odaklardır. Bir ülkede, milletin en üst teşkilatlanma organı devletlerdir. ( Hükümetleri kast etmiyorum ) Egemen devletin yerine, bir bölgede yabancı devletlerin vekil tayin ettiği terör örgütlerinin egemen olmasını istemek ve bu yönde propaganda yapmak, sadece o ülkeye yönelik bir sabotajı değil, o ülkenin sınır komşusu olan ülkelere yönelik bir sabotaj zihniyetini ifade eder. Şu anda Halep için yaşanan mevcut durum budur. Batı merkezci medya organlarının da, 13 Aralık’ta İstanbul İstiklal Caddesi’nde “Şeriat İsteyen” sloganlarıyla yürüyenlerin de asıl derdi Türk milleti ve Türk milletinin en üst teşkilatlanma biçimi olan Türk Devleti iledir.
Halep’teki askeri kaynaklar, operasyon başladığından bu yana 40 binden fazlası çocuk 100 bini aşkın sivilin kentten tahliye edildiği ve 2200'den fazla militanın silah bıraktığını kaynak belirterek bildirdi. Bütün bunlara rağmen, ABD’den çok Amerikancı olan odakların, somut bilgiye dayanmadan, kaynak göstermeden bölgede “sivil katliam” yaşandığı yönünde propaganda yapması, Suriye ya da Esad düşmanlığı ile değil, Türk düşmanlığı ile ifade edilebilir.
Oysa aynı ana akım medya Irak’ta, Libya’da, Mısır’da askeri işgal ve iç savaşlar gerçekleşirken, üç maymunu çok güzel oynuyorlardı. Musul ve Kerkük’te ABD destekli Barzani çeteleri Türkmen soydaşlarımızı katlederken susanlar, Halep üzerinden Batı’nın dengeleri alt – üst olunca birden Türkmen soydaşlarımızı “hatırladılar”. Acaba ABD destekli terör örgütleri, Suriye’de soydaşlarımızı “Esad Diktatöründen” kurtarmaya çalışıyor da bizim mi haberimiz yok!
İstanbul / İstiklal’de Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der)’ne üye gericilerin “Şeriat İsteyen!” söylemleri ile bağıran Cumhuriyet düşmanları mı Suriye için demokrasi istiyor yoksa?
Halep, Gaziantep’e sadece 120 Km. uzaklıkta. Benim de yaşadığım kent olan Gaziantep, GAZİ olmadan önce Halep’in kazasıydı. Aynı Halep tarihte bir Osmanlı vilayetiydi. Halep kültürüyle, diliyle, tarihiyle bir Türkmen kentidir. Bu yüzden Halep’i en başta savunması gereken Türkiye’de yaşayan Türkler olmalıdır. Irak’ta, Libya’da, “diktatörü devirmek” adına, devletlerin varlığını ve ülkelerin toprak bütünlüğünü ortadan kaldıranlar, aynı planı daha kanlı bir biçimde Suriye’de devreye soktular. Bu kez başarısız olunca, terör örgütlerini vekil tayin eden devletlerin paralı medya organları hezeyan halinde saldırmaya başladı.
Bir ülkede devletler egemen olur, devletleri ortadan kaldırmak isteyen terör örgütleri ya da o coğrafyaya ait olmayan yabancı devletler değil. Halep’te istikrarın sağlanmasına karşı kara propaganda yapan odakların istediği, küresel odakların bölgedeki denetim sağlaması ve bu denetimin ön koşulu olan kanlı iç savaş operasyonlarının devam etmesi. Bu plan emperyalist operasyon merkezi ABD ve ona bağımlı güçlerin istediği biçimde sürmedi. Dolayısıyla, Irak’ta, Libya’da, Mısır ve Tunus’ta planlarını uygulayan küresel çetelerin planı bu kez karaya oturdu.
Dün “Kerkük Düşerse, Diyarbakır da düşer” dedik. Bunu ifade eden milli kuvvetleri “komplocu” olmakla suçlayanlar; birkaç yıl sonra Habur’da davul – zurnalarla karşılanan teröristleri görünce, en azından iyi niyetli olanlar, bizim söylediklerimizi hatırlayıp utandılar. Bugün de diyoruz ki “Halep Düşerse, Kilis Düşer, Gaziantep Düşer.”

Dün bizi komplocu olmakla suçlayanlar, şimdi Halep için belirttiğimiz gerçek için de aynı suçlamayı yapacaklar mı acaba?
Tarihin Emri
Bölge ülkeleri ile bölge merkezli işbirliği yürüten devletler ayakta kalır. Batı’ya karşı bir CEPHE niteliği taşıyan bölge ülkelerinin işbirliği, siyasal ve askeri bir zorunluluk; daha farklı bir ifadeyle, nesnel bir sürecin, doğal sonucudur. Bu nesnelliğin dışında duranların, tarihin dışına savrulacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu işbirliğinin olumlu sonucundan kuşku duyanlar, yakın tarihimizdeki Sadabat Paktı örneğini incelesinler.
Mithat Akar / GAZİANTEP
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
.