Kerkük tıpkı Musul gibi
Fransız Dışişleri Bakanlığı’nın 1918 – 1929 yıllarını kapsayan gizli belgelerinde Şeyh Sait ayaklanması ile ilgili birçok yazışma vardır, isyandan hemen sonra Fransa’nın Bağdat’taki Yüksek Komiserliği’nden Fransız Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen şifrede, âsilere İtalya’dan da silâh geleceği belirtildikten sonra deniyor ki:
“...Kürt ayaklanması kendiliğinden birdenbire meydana çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Ayaklanma işareti İstanbul’daki Kürt yanlısı çevrelerden geldi. Bu bölgede ortaya çıkan olaylar, İngilizlerin uğradıktan yenilgiden sonra hiç affedemedikleri Mustafa Kemal’e ve Ankara’daki Meclis’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır.”
Ayaklanmanın gerçek sebebine ise İngiliz gizli belgelerinde rastlıyoruz. 27 Ağustos 1919’da Mf. Hohler’den C.Kerr’e gönderilen şifrede aynen şöyle deniyor:
“... Kürtlerin ve ermenilerin durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt meselesine verdiğimiz ehemmiyet Mezopotamya bakımındandır”
Mezopotamya demek, ne demektir?
Petrol demektir!
İsmet Paşa’nın “Musul’u almadan dönmem” demesine rağmen Lozan’da Musul meselesinin bugünkü Birleşmiş Milletler demek olan Cemiyet -i Akvam’a yani Milletler Cemiyeti’ne havale edildiğini ve bir İngiliz tezgâhı olan Şeyh Sait ayaklanmasıyla da elimizden çıktığını biliyoruz. Ayaklanma Musul üzerindeki Türk haklarını araştıran komisyonda “Türk’lerin kendi topraklarında dahi huzuru sağlayamadıkları” şeklinde değerlendirilecek, 4 Ocak 1921’de de Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Sir. D. Cleck, Dışişleri Bakanı Austen Chamberlain’e “tarihte yalnız İngiliz imparatorluğunun ayrılıkçı güçleri kullanarak kendi menfaatlerini koruduğunu” yazacaktır.
Belgelerde zikredilen Musul, Kerkük’ü de kapsayan Osmanlı’nın Musul Vilayeti, yani bugünkü Kuzey Irak’tır. Olaylar ne kadar birbirine benziyor değil mi? Dün Musul’u ele geçirmek amacıyla Şeyh Sait’i ayaklandırmışlardı bugün Türkiye’yi Kerkük üzerindeki iddiasından vazgeçirmek için PKK’yı yeniden cinai eylemlere şevkettiler.
Dün olaylara müdahale ediyorduk.
Bugün seyirciyiz.
Daha birkaç ay önce “Kerkük’ün statüsünün değişmesine izin vermeyeceklerine” dair palavra üstüne palavra sıkanlar herhalde kanlarının eteklerinin altına saklanmış olacaklar ki, gözden nihan oldular. Hiç şüpheniz olmasın ki, federalizme öngören Irak Anayasası kabul edilirse; Türkiye’de de federalizm tartışılmaya başlanacaktır. Kimbilir belki de “Kürt sorununu kabul eden” açılımdan maksat, Türk – Kürt federasyonu kurmaktır.
Necdet SEVİNÇ, Yeniçağ, 17 Ağustos 2005