KES ULAN !
Yıllar önce Manisa’lı bir yurttaşımızla konuşurken, yerdeşi Bülent Arınç için ‘çok temiz insan’dır demişti.
Her sabah duş alıp beş vakit abdestli dolanıyor diye ‘temiz insandır’ denilebilir mi?
Annesinin sütünü bilemem ama bu Arınç ve benzerlerinin ‘zihniyetleri kirli’.
Günde beş değil on kez namaz kılsalar bile ‘temiz insan’ olamazlar.
Her şeyden önce ‘yalancı’ bunlar.
İftiracı ve takiyeci…
Şimdi şu Arınç, ununu eleyip eleğini astıktan sonra bile, ortaya öylesine büyük bir yalan atıyor ki, neredeyse ‘Devlet’ sallanacak.
Efendim, efendisi Dr Recep, Başbakan iken bir Millî Güvenlik Kurulu’nda, zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı’na ‘Kes ulan’ diye fırça atmışmış.
O küçücük beyni ile, aklı sıra, yine Atatürkçü Askerlere gönderme yapıyor.
Değil mi ki gündemde teğmenler olayı var.
Deyim yerinde ise ‘ortam netameli’…
Ve Arınç, açık fermuardan çıkar gibi çıkarak ‘kesin ulan’ demeye getiriyor.
Ya da ‘ister asar ister keseriz’ demek istiyor.
Ergenekon/Balyoz/Casusluk davaları da ‘Arınç’a suikast’ olayıyla alevlenmemiş miydi?
Bu ‘halim selim’ görünüşlü, sözde ‘temiz’ ama beyni ve yüreği kirli Arınç yirmi yıl öncesine giderek niye efendisine yeniden bir ‘kesin ulan’ çekmesini öneriyor olabilir?
Buna en yalın haliyle ‘ateşe benzinle gitmek’ denilmez mi?
Denilir.
Ve bu, sözde ‘temiz’ ama beyni ve yüreği kirli olan Arınç ve benzerlerinin gerçek yüzlerini ortaya koyan çok somut bir örnektir.
Bunlar Atatürk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı ve Halk düşmanı olduklarını, cami, minare, ezan üzerinden gizlemeye çalışırlar ama yeri geldiğinde saman altından su yürütür gibi ‘gizli ajandaları’nı ortaya koyarlar.
Bugün Yılmaz Özdil, yine müthiş bir gazetecilik örneği vererek, o günün Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ile konuşmuş.
Orgeneral Fırtına da, kendi soyadı gibi bir yanıt vermiş: “Ben böyle bir olayın muhatabı olmadım” ama “bana böyle bir şey söyleyebilecek yüreğin olabileceğini sanmıyorum”.
Fırtına devam ediyor: “Şunu da özellikle belirtmek istiyorum; Arınç’ın bahsettiği döneme bakarsak, Millî Güvenlik Kurulu’na başkanlığı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yapmaktaydı.”
Yani ben dahil hepimizin ‘Son Cumhurbaşkanı’ olan Ahmet Necdet Sezer’in başkanlığında öyle ‘ulanlı mulanlı’ hitap etmek mümkün olabilir miydi?
Ne var ki, Sezer’den sonra Arınç’ın kankası Abdullah Gül, ‘delillendirin’ diye buyurmuş ve o Balyoz/Ergenekon/Casusluk davaları açılarak Fırtına ve arkadaşları üçer-beşer yıl hapis yatırılmışlardı.
Aslında o dönemde hapis yatırılanların tümü ‘Devletimiz istedi yattık’ demişlerdi ama, bendeniz o gün bugündür olanları bir türlü sindiremedim.
Tam da o nedenle İlker Başbuğ’a demediğimi bırakmadım.
Yoksa sen ‘Darbeci’- marbeci misin diye sorulabilir.
Kesinlikle askerin ‘Darbe’ yapmasından yana değilim.
Ancak ‘Halkın devrim’ yapmasını hem istiyor ve hem de bekliyorum.
Benim asker dahil tüm kamu görevlilerinden ve özellikle de yargı mensuplarından beklediğim ‘Cumhuriyet’in Onuru’nu kollayıp korumalarıdır.
Yürüyen kadın, erkek, öğrenci, işçi veya çevrecilere polisin saldırı değil destek olmasıdır örneğin.
Jandarmanın ‘kanunsuz emir’e uymamasıdır.
Emir, ‘Bakan’, ‘Vali’, ‘Eminiyet Müdürü’ diye anılan zırzoplardan gelse de uymamalarıdır.
Bu ‘emre itaatsizlik değil’, tersine ‘Cumhuriyet’in onuru’ ve o arada kendi ‘onur’larını korumaları demektir.
Vur dediler diye vurdum diyen asker, polis, jandarma, her kim olursa olsun henüz olgunlaşmamış demektir.
‘Emir yukarıdan diyen’ her kamu yöneticisi ‘kişiliksiz’dir.
Vali olmuştur, savcı ve yargıç olmuştur ama ‘adam’ olamamıştır.
Hele ‘Atatürkçü’ asla olamamıştır.
Olsa olsa Arınç gibi bir ‘Meclis Başkanı’ falan olmuştur.
Ve emekliliğinde dahi yalan söylemekten utanmamaktadır.
Diğerlerini saymaya bile gerek yok.
Çünkü bunların tümü arsız ve…