KILIÇDAROĞLU NE DEDİ NE DEMEDİ
Tüm Türkiye’nin ‘seçim’ dediği ama benim ‘plebisit’ dediğim ‘sözde seçim’ sonrasında, nihayet Kemal Kılıçdaroğlu bir televizyon kanalında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kuşkusuz ardından tüm medya kanallarında verilen yanıtlar yorumlanmaya başladı.
O halde biz de kendi köşemizden Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne dediği ve ne demek istediğini yorumlayalım istedik:
1° Kılıçdaroğlu, ortalığı ‘değişim’ vaveylasıyla ateşe veren Ekrem İmamoğlu’na, bak oğlum, senin 800 bin oyla kazandığın İstanbul’da, o günden buyana tam 1 Milyon seçmen artmış olmasına karşın, son seçimde İstanbul’da sadece 300 binlik bir artış görünüyor. Yani senin dört yıllık ‘başarılı’ belediye başkanlığına karşın 1 Milyon beşyüzbin oy kaybetmişsin. Şimdi ‘değişim/meğişim’ diye yırtınacağına, hiç değilse çuvaldızı bana batırmadan önce kendine bir iğne batırsan daha iyi olmaz mı?
2° Seni şişiren ve Türkiye’nin onca sorunu varken sorunu getirip Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘istifa’sına bağlayan aptal takımına, madem değişim diyorsunuz işte genel başkan seçimli ‘Kurultay’ı başlatmış bulunuyorum. Kim hangi adayı destekleyecek, hangi değişikliğin yapılmasını istiyorsa işte meydan... Öyle önce sen istifa et demek yerine, kim neresine güveniyorsa gelsin yerışalım demiş oldu.
3° Parti içi eğitim sorumlusu dahil bir kısım CHP’li de, kimse oylarımız çalındı bahanesinin arkasına sığınmasın, yoksa millet ‘arkadaş oyumu çaldırma’ der ve eğer çaldıracaksan sana da oy vermez ve nitekim vermemiştir diyor.
Peki ama şu koca CHP içinde ‘seçmen listeleri’ konusunda bir Allahın kulu çıkıp bir araştırma yapmış mıdır?
Efendim o konu İçişleri Bakanlığı’na bağlı Nüfus İdaresi’nin konusu, oraya erişemiyoruz deniyor.
İşte şapşal senin ‘seçim’ dediğin şey de tam da orada kazanılıp, orada kaybediliyor. Ve sen daha kaybettiğin yerin neresi olduğunun ayırdında değilsin.
4° Kemal Kılıçdaroğlu bu seçim ‘sahtekârlık’ yapılarak kazanılmıştır ve ‘Ahlâkî meşuiyet’ ve dolayısıyla ‘demokratik meşuiyet’ten yoksundur demiştir.
Aslında bu sözün üzerine başka söz söylemenin hiçbir anlamı yoktur.
Bu cumhurbaşkanı ve hükûmeti ‘gayri meşrudur’ dedikten sonra, sandık şöyleydi, oy oranı böyleydi tartışması yapmak abesle iştigaldir.
Ki, Türkiye’de en hızlı CHP’li, en cevval İmamoğlu’cu ya da Ersan Şen gibi işi gücü CHP düşmanlığı yapmak olan tüccar bir avukatın bu konuda ağzını bıçak açmamakta.
Oysa başta yine Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, CHP’li ya da değil, hak, hukuk, adalet, cumhuriyet, demokrasi diyen her kim olursa olsun bu sözün gereğini yapmak zorundadır.
Yani ‘gayri meşru’ bir ‘iktidar’a karşı ne yapılması gerekiyorsa onun yapılması gerekmektedir.
Kaldı ki, örneğin benim on yıldan buyana Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelttiğim eleştirilerin en önemlisi de bu idi: Gayri meşru bir güce karşı ‘meşru müdafa’nın kendisi de ‘gayri meşru’ olmak durumundadır.
Adam seni öldürmeye geliyorsa sen de silahını çekerek onu vurmak durumundasın, ki buna ‘meşru müdafa’ deniliyor.
Eğer ‘demokrasi’ diye bir kavram varsa, içeriği işte tam da budur.
‘Gayri meşru’ bir iktidarın ‘gayri meşru karar’ına, Devlet’im böyle uygun gördü gidip aslanlar gibi yatarım demek, ‘yasaya saygı’, ‘hukuka saygı’, ‘Devlet’e saygı’ falan değil, doğrudan ‘ahmaklık’a saygının ta kendisidir.
‘Seçmen listeleri’ni denetlemek elimizde değil demek de benzer bir ‘ahmaklık’tan başka bir şey olamaz.
Kaldı ki, onlarca değil hergün yüzlerce tür ‘gayri meşruluk’ örneği yaşanmaktadır.
CHP ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nu bol keseden eleştirenlerin bir taneciği olsun, bu konularda bir tek sözcük edemezken, televizyon televizyon gezip ‘hukuk’, ‘adalet’ ya da demokrasi fetvası vermektedirler.
Oysa CHP’de ‘değişim’ isteniyorsa işte bu ‘anlayış’ın değişmesi gerekir diyerek noktalayalım.
Yoksa Kemal Kılıçdaroğlu mu Ekrem İmamoğlu mu olmuş, zerre önemi yoktur.