KIRK HARAMİLER, KELOĞLANLAR ve de ALİ BABA...
Dr. Noyan UMRUK
Masal bu ya… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde çok ama çok güzel ülke varmış… Bu güzel ülkede ar, namus, haysiyet gibi değerlere çok önem veren onurlu, güzel insanlar yaşarmış… Gel zaman git zaman ülkeyi haramiler basmış... Hele bunlar içinde Kırk Haramiler namı ile bir güruh varmış ki, pek yamanmış…
Sonunda ülke mebzul miktarda irili, ufaklı harami ve milyonlarca gariban keloğlanın yaşadığı bir ülke haline gelmiş…
Ahhh… Şu Haramiler…
Haramiler çeşit çeşitmiş… Kırk haramiler, yeşilbaşlı haramiler, sarı haramiler…
Gel zaman, git zaman bu haramiler âlemin bütün haramilerini de arkalarına alıp, bir hayli keloğlanı da “siz de bizim gibi harami olacaksınız” diye umutlandırarak evlere şenlik bir haramiyi başlarına getirmişler…
Lakin bu başharami aslında yeşilbaşlı olmasına rağmen, kendine hizmette kusur etmeyen sarı haramileri de pek sever, zaten hidayete ermiş olanlarla, ermiş gözüken dönek keloğlanlara da çaplarına göre yağmadan pay verirmiş.
Halk arasında “liboş” namı ile anılan Sarı haramiler ise, başharamiye yalakalık yaparlarmış... Çünkü bunlar evvel zaman içinde küplerini yeterince dolduramamış olup, şimdi diğer haramilere sağlanan imkanlardan da sebeplenmeye, nemalanmaya çalışılırlar, "vesayet, vesayet" diye çığırtkanlık yapıp, "Evet ama yetmez" diye tezahürat yaparlarmış...
Ancak baş harami zamanla ihtiyacı kalmayınca bunların da altlarını oymaya, mülkün nimetinden mahrum etmeye, bunlardan sukut-u hayale uğrayanlar itirazlarını, seslerini yükseltirlerse onların da hadlerini bildirmeye başlamış…
Derken yeşil haramilerin Pensilvanyalı bölümü salahiyete ve kırk haramilerin kontrolündeki ganimete çökmeye, huysuzluk, arsızlık etmeye, baş haramiyle uğraşmaya, giderek onu “halledip” çeşmenin başına oturmaya çalışınca baş harami küplere binmiş, hışımla gitmiş üstlerine... Ortalık iyice karışmış… Kan gövdeyi götürmüş...
Artık herkes can derdine düşmüş...
Bunlardan ancak yeniden biat edenler paçayı kurtarmış... Güzelim ülke cehenneme dönmüş, yaşanmaz hale gelivermiş...
Böylece zaten kanunun, kitabın pek itibar sahibi olmadığı ülkede namusun, vicdanın da esamisi de okunmaz olmuş…
Ya Ali Baba ve Keloğlanlar…
Keloğlanlar ise “Açlık” “yoksulluk” sınırı çizgileri arasında yaşar, giderlermiş…
Bu keloğlanların da bir Ali Babası varmış… Ali baba aslında sakin, güleç yüzlü bir adammış…
Gel zaman, git zaman baş haraminin zulmü en sonunda onu bile çileden çıkarmış… “Yetti artık, ben de bu zulme karşı çıkıyorum…” demiş. Zaten sabrı tükenmiş olan Keloğlanlar da takılıvermişler onun peşine...
Derken günlerce sürecek bir mücadele başlatmışlar...
Az gitmişler, uz gitmişler bir büyük ormana varmışlar...
Ormanda aklın, hayalin alamayacağı büyüklükte gizli bir mağara görmüşler...
O mağara “Kırk Haramiler” in, ülkeden, ülkenin halkından maddi, manevi her anlamda tüm çaldıklarını sakladıkları bir mağaraymış…
Bunun üzerine Keloğlanlar hep birlikte “Açıl susam açıl…” diye bağırarak yerleri gökleri inletmeye başlamışlar... Mağaranın kapısı ağııııır ağır ve de hayli uzuuun bir zamaaan sonra açılıvermiş… İçeride ne görmüşler dersiniz?
Altın sikkeler, elmaslar, yakutlar, zümrütler… Kırk haramilerin kendilerinden çaldıkları ne varsa alayı orada…
Ve de başlamışlar artık bu mağaradakilerin topuna el koyup, adaletle paylaşmak için zor mu zor bir mücadeleye …
Ne diyelim, her masalın sonu gibi dileriz erilsin muratlara, keloğlanlar çıksın kerevetlerine…