“Katılıyorsun, mensup oluyorsun ve kendini mutlu kılıyorsun… Ama sonunda köle oluyorsun…”
Böyle yazıyordu okumakta olduğum kitabın 67. sayfasında.
Peki, köle olmadan bu sayılanları gerçekleştiremiyor musunuz?
Eğer gerçekleştirebiliyorsanız, işte o zaman katıldığınız topluluğun tabanını demokratik ve giderek nitelikli kılmış olursunuz.
İşte o zaman gerçekten bir iş becermiş olursunuz.
Diyelim ki bir siyasi partinin üyesisiniz.
Hep bildiğimiz gibi, örgütlenme her ergen kişinin birincil görevidir, yurttaşlık sorumluluğudur, sizi kutluyoruz.
Ama aidiyet duygusu sizi parti merkezinin emir ve talimatları karşısında köle durumuna asla itelemesin, sakın ha sürüklemesin…
Ama eğer sizin o topluluğun içine girmekteki [açık ya da gizli] amacınız, kendi kendinizi yönetme ve sorgulama sorumluluğunu topluluğun iradesine havale edip, yan gelip yatmaktan ibaretse, o zaman mesele yok…
İnsanların büyük bir çoğunluğu “kişisel farkındalıkları”nın ortaya koyduğu sorumluluk duygusundan kaçınmak için katılırlar bu türden toplulukların içine…
İradeniz dışında oluşturulmuş genel kurallara tabi olmak, karar vermenin getirdiği sorumlulukla boğuşma külfetinden kişiyi kurtarır ve hayatın akışını kolay bir mecraya aktarır.
Partinin bir lideri vardır. Yönetici kadroları, kademeleri vardır.
Lider ya da bu kademeler sizin yerinize düşünür ve karar verirler.
Sizin işinizi kolaylaştırırlar, yaşamınızı sadeleştirirler.
Dolayısıyla siz, bir toplum içinde her hangi bir soru ile karşılaştığınızda işiniz oldukça kolaydır. Kendinize güvenerek ve göğsünüzü kabartarak yanıt verirsiniz:
- Bu konu partimizin Merkez Karar Kurulu’nda görüşülmüş ve karara bağlanmıştır… Dolayısıyla bu kararı okumak sizi bu konuda fazlası ile aydınlatacaktır... Ayrıca genel başkanımız da bu konuda bir açıklama yapmıştır. Onu da belleyin!
Böylece “doyurucu” bir yanıt vermiş olursunuz karşınızdaki kişiye…
Ama o kişi bu yanıtla doymaz da, illaki sizin özgün düşüncenizi öğrenmek için sorusunu tazele inadını sürdürürse, durum biraz nazikleşir…
Ama telaşa gerek yoktur.
Eğer gerçekten birkaç satır okumuşsanız genel başkanın yazdıklarından ya da okuyan bir kişiden duymuşsanız üç beş söz, aynen tekrarlarsınız ezberinizi, olup biter…
Tıpkı Kukuma kuşu gibi…
Ve terbiyeli bir papağan’ın olgun tavrı içinde…
Ve asla düşünmeyerek, sürekli hatırlayarak ve tekrar tekrar tekrarlayarak sürdürürsünüz söylevinizi…
Ama nedense şu soruyu soramazsınız kendinize bir türlü:
- Benim bu konudaki fikrim nedir?
İnsanlarımızın önemli bir çoğunluğu düşünmek için değil, düşünenlerin gölgesinde geviş getirmek için girerler bir siyasi partinin içine…
Ve düşünce tembelliğin adına da “parti disiplin,” der çıkarlar…
Önemli bir son/not:
- İnsanlar, farkındalıklarını taşıyabilecek bir güce erişmelidirler… Bu güç zihinsel olabilir, ruhsal olabilir, kişilik düzlemindeki sağlamlık olabilir.
Ama mutlaka güç gerekir.
Sapmamak için, dik durabilmek için… Ve köle olmamak için…
Güç!
farukhaksal@superonline.com
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
http://www.soruyusormak.com
http://www.dnm-ler.com
http://www.kitlecizgisi.com