KONUȘACAK MI ?
Önce ‘ebediyete kadar benimle gidecek’ dedi.
Sonra ‘mahremim’ mi ne?
Recep Erdoğan ile Yașar Büyükanıt’ın Dolmabahçe’de neler konuștuklarından sözediyorum.
Mahrem.. miș.
Ya da sır olarak kalacakmıș.
Tam da benim ‘demokrasimiz öldü’ açıklamamın ertesi günü.
Beni doğrulayıcı ve onları yargılayıcı türden.
Onların demokrasi anlayıșını ortaya koydu. ‘Onların Demokrasisi’nin bir yalan olduğunu kanıtladı. Onların halkı hiçe saydıklarını, halkı temsil edemeyeceklerini gösterdi.
Büyükanıt bürokrattır, ‘emir kulu’ da denilebilir. Konușmak için ‘emir’ bekleyebilir.
Șimdi emekli olduğu için anılarında yazabilir.
Ancak Recep Erdoğan Büyükanıt’a ne demișse açıklamak zorundadır. Konușulan konu ne sır ve ne de mahrem olarak değerlendirilemez. Asıl açıklanmaması suçtur.
Bush’la konușulanlar sır, Berlusconi ile konușulanlar mahrem, Arap șeyh ve emirleri ile konușulanlar gizli olmamalıdır, olamazlar.
Demokrasilerin en canalıcı özelliklerinin bașında, saydamlık gelir. Yönetenler tanrı tarafından atanmadıkları için hiçbir sır, gizem, mahrem ya da gizlilik içinde olamazlar.
Yönetenler, belli bir süre için yönetici olarak seçildikleri için ve bu belli süre içinde ișlemleri ancak ve sadece ‘vekaleten’ yürütmek durumunda olduklarından dolayı hiçbir eylem ve konuyu kișiselleștiremezler.
Hiçbir konu ve konușma vekaleti verenlerden saklanamaz. Saydamlık budur ve bașka bir tanımı da yoktur.
Hiçbir konu ve konușma ‘babasının malı’ ya da ‘tanrının ona lütufu’ değildir.
Hiçbir konu ve konușmayı kendisini seçenlerden ya da seçmeyenlerden gizleyemez.
Ne ki, bu benim ‘sırım’, bu benim ‘mahremim’ türü bir açıklama karșısında yer yerinden oynamıyorsa bir bașka sorun var demektir.
Vekaleti veren halk, seçtiği ‘vekili’ni seçim yılı, seçim mevsimi ya da seçim günü gelsin hele bir diye bekliyorsa suçun büyüğü ondadır.
O bir seçmen olabilir ama yurttaș olamaz.
Seçtiği ‘vekil’ine temsil yetkisi değil teslim yetkisi vermiș demektir.
‘Temsili Demokrasi’ ile ‘Teslimiyetçi Demokrasi’ arasındaki ayırım buradadır.
Daha doğrusu teslimiyetin olduğu yerde demokrasiden sözedilemez.
O nedenle Türkiye’de bugün demokrasinin olmadığını ileri sürmek bir sav değil ama bir saptamadır.
O çok sözü edilen ‘demokrasi’ sözcüğü ise büyük bir yalan ve kocaman bir aldatmacanın adıdır.
Açıklayacak mı açıklamayacak mı?
İște size demokrasinin mihenk tașı.
Açıklamayacağım, bu benim öte dünyaya götüreceğim bir sırdır dediği sürece kendisini demokrat olarak tanımlamanın olanağı yoktur.
Artık yakasından mı olur paçasından mı bilinmez, ‘açıklayacaksın’ denilmediği süre içinde de Türkiye’ye gerçek demokrasi gelmez.
Önce yaka-paçalı olarak gelen demokrasi yerleștiğinde ise hiçbir vekil ‘bu benimdir’, bu benim ‘mahremim’dir, bu benim ‘sır’rımdır demeyi aklından bile geçiremez.
***
Haziran 2009’da yazılmıș bu yazı. Ağustos 2010 yeniden yayımlanmıș.
Bugün Kasım 2012’dir ve asıl konușması gereken kiși Büyükanıt’ı yakasından tutarak konușmaya zorlamaktadır.
Büyükanıt ise konușmayacak, konușmuș gibi yapacaktır.
Çünkü en önce o ‘teslim’ olmuștur.
Sonra da Türk Ordusu’nu ‘teslim’ etmiștir.
Bu saatten sonra konușsa n’olur konușmasa ne?
Sakık kardeșler bol bol konușuyorlar ya..
Dolmabahçe’de “Sen sus, bundan böyle Sakık kardeșler konușacak” denilmiș olmasın?
Habip Hamza Erdem