Rockefeller: Dünyayı sömüren bir hanedan
David Rockefeller'ın 102 yaşında ölmesinin ardından gözler ABD'nin en zengin ve en etkili aileleri arasında yer alan Rockefellerlar'a çevrildi. Biz de bu ailenin Türkiye'yle ve bölgemizle olan ilgisine dair kısa bir araştırma hazırladık. Haberimizin dinci gericilikle Rockefeller hanedanı arasındaki ilişkiye odaklanan ikinci bölümünü yarın yayınlayacağız.
Rockefellerlar asla sıradan bir zengin aile olmadı. Pek çok kaynakta da söylendiği gibi ABD'nin bir kraliyet ailesi olarak nitelenmeye en yakın ailesi Rockefellerlar'dı. Bu nedenle Rockefeller Ailesi'nin sık sık bir "hanedan" olarak nitelendirilmesine şaşmamak gerekir.
Rockefeller Hanedanlığı, ABD'nin ve dolayısıyla dünyanın siyasi hayatında derin etkisi olan, doğrudan siyasete girmekten çekinmeyen bir aile olageldi. Özellikle 20. yüzyılın başından itibaren ABD'nin uluslararası etkisini artırmak, Britanya İmparatorluğu'nun yavaş yavaş boşaltmakta olduğu dünya kapitalist sistemindeki belirleyici pozisyona ABD'nin yerleşmesi için elinden geleni yapmış bir aile Rockefellerlar.
Bunu da her zaman söylendiği gibi çeşitli komplolar, gizli saklı işler üzerinden değil, pek çok durumda açıktan, sahip oldukları bir dönem için emsalsiz sayılan servete ve uzun vadeli bir oyun planına sadık kalarak, kurdukları "hayırsever" cemiyetler vasıtasıyla yaptılar.
LENİN'İN "EMPERYALİZM" BROŞÜRÜNDE ROCKEFELLER HANEDANLIĞI
Emperyalizm kavramı dile getirildiğinde kuşkusuz ilk akla gelen çalışmalardan biri Lenin'in Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması broşürüdür. Bu çalışmada ana faaliyet sahası petrol olan Rockefeller Ailesi'nin adı birden fazla kere geçer.
19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçildiğinde Rockefeller Hanedanlığı'nın sermayesindeki artış ve bu artışın yöntemi Lenin için "sermayenin yoğunlaşması" kavramının ders kitabı örneği olacak kadar büyük bir netlik arz etmektedir:
Yoğunlaşma sürecinin gücüyle, bütün kapitalist ekonominin başında kalan bazı bankalarda, doğal olarak, tekel anlaşmaları, bir banka tröstüne doğru gitgide daha belirgin bir kayma eğilimi taşıyacaktır. Amerika'da, artık dokuz değil, ama çok büyük iki banka, milyarder Rockefeller'ın ve Morgan'ın bankaları, 11 milyar marka ulaşan bir sermayeye hükmetmektedir.
Lenin, yine sanayi sermayesi ile mali sermayenin nasıl iç içe geçtiğini anlatmak için Rockefeller örneğine başvurmakta ve broşürünü yazarken yararlandığı temel kaynaklardan biri olan Otto Jeidels'in Almanya'nın dev bankaları ile sanayi arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasından şu pasajı alıntılamaktadır:
Dünya petrol pazarı bugün iki büyük mali grup arasında paylaşılmış durumdadır: Rockefeller'in Standart Oil Company'si ve Bakü'daki Rus petrolünün sahipleri olan Rothschild ve Nobel. Bu iki grup, birbirine sımsıkı bağlıdır.
Pazar ve kaynakların paylaşımı konusundaki rekabet söz konusu olduğunda da Lenin'in örneklerinden biri Rockefeller Hanedanlığı'ydı.
Bir yandan, Rockefeller petrol tröstü her şeyi ele geçirmek amacıyla Hollanda'da bile bir bağlı şirket kurdu; başlıca düşmanı olan Felemenk-İngiliz Shell tröstüne yetişmek için Felemenk Hindistanı'ndaki petrol kaynaklarını ele geçirdi. Deutsche Bank'a ve öbür Berlin bankalarına gelince, onlar da, kendi paylarına Romanya'yı "saklı tutmanın" ve Rockefeller'e karşı Rusya ile birleşmenin yollarını arıyorlardı. Rockefeller çok daha büyük bir sermayeye ve petrolün ulaştırılması ve tüketiciye yetiştirilmesi konusunda üstün bir örgüte sahip bulunuyordu.
Kısaca söyleyecek olursak "'Standard' için iyiyse, ABD için iyidir" sözünün yerleşik bir kalıp halini alması tesadüf değildi. Bir dönem ABD emperyalizminin en önemli sembolü Rockefellerlar'ın Standard şirketiydi. Bu nedenledir ki emperyalizme dönük diğer çalışmalarda da Rockefeller Ailesi'nin yarattığı Standard Petrol Tekeli detaylı şekilde incelenmiştir. (1)
Rockefeller Ailesi, sahip oldukları büyük sermaye ve artık hakkında gerçekle karışık pek çok efsane yaratılan Council on Foreign Relations (CFR, Dış İlişkiler Konseyi) isimli "düşünce kuruluşu"ndaki ağırlıkları vasıtasıyla ABD dış politikasında hep çok etkili oldular. Bu etkilerini derinleştiren ve daimi kılan önemli araçlardan biri kurulduğu günden itibaren ABD dış politikasının mütemmim cüzü haline gelen Rockefeller Vakfı gibi "yardım kuruluşları"ydı.
ROCKEFELLER, SOSYAL BİLİMLER ve TÜRKİYE
Rockefeller Ailesi'nin "resmi" biyografilerinde dinle ilişkilerinin ve hayır işlerinin karışık ve özel bir yeri var. Rockefellerların "hayır işleme yoluyla cennete gitme ve ticaretin günahlarından arınma" işine ne kadar inandıklarını bilemeyiz ancak şunu kesin olarak söyleyebiliyoruz:
Rockefellerlar kurmuş oldukları "hayırsever" kuruluşlar vasıtasıyla dünyanın dört bir yanında ABD'nin iktisadi olduğu kadar ideolojik ve moral üstünlüğünü de garanti altına almayı bir yatırım stratejisi olarak benimseyecek ve bu uğurda milyarlarca dolar harcamaktan çekinmeyecek netlikte sınıf bilincine sahip bir kapitalist ailedir.
Bu kuruluşlar arasından en bilineni kuşkusuz Rockefeller Vakfı. Vakıf, özellikle bilimsel çalışmalara yaptığı maddi destekle, dünyanın çeşitli ülkelerindeki araştırmacılara verdiği burslarla "düşünce dünyasını" belirleme ve ABD merkezli bir akademik dünya kurulmasında kritik bir rol oynadı.
Bu konuda çarpıcı bir örnek Fransa'da İkinci Dünya Savaşı sonrası sosyal bilimlerin ABD öncülüğünde yeniden kurulmasıdır. Bunu Kristin Ross, "Entelektüeller için de özel bir Marshall Planı yürürlükteydi" tezini işlediği Hızlı Arabalar, Temiz Bedenler isimli çalışmasında ikna edici örneklerle ve açık şekilde göstermektedir. ABD, Rockefeller Vakfı ve benzeri kuruluşlar aracılığıyla "yeni nesil" sosyal bilimleri teşvik edip, bunların tanıtımını yaparak Marksizmi Avrupa'da izole edip entelektüel sahada boğmayı denemekteydi. Bu hamlede Fransa bir laboratuvardı.
Bugün bildiğimiz şekliyle Fransız sosyal bilimleri, Fransız modernizasyonunun diğer unsurları gibi, savaş-sonrası dönemin bir icadıdır ve ABD'nin iktisadi müdahalesi ile belli bir bağlantı taşır. (...) Bir literatür taraması ikna edici şekilde göstermektedir ki dönemin en önde gelen Amerikan ihraç ürünü Coca-Cola ya da filmler değildi, sosyal bilimlerin üstünlüğüydü. Ekim 1946'da Rockefeller Vakfının sosyal bilimler bölümünün direktörü şunu ilan ediyordu: 'İşgalin enkazından yeni bir Fransa, yeni bir toplum yükseliyor. (...) Fransa'da komünizm ve Batı demokrasisi arasındaki çelişki ya da uyum meselesi en şiddetli şekliyle kendisini gösteriyor. Fransa bunun için bir muharebe alanı yahut bir laboratuvardır.'
Ross, Fransa'da özellikle yapısalcılığa ve Annales Okul adıyla bilinen tarih/sosyal bilim ekolüne yapılan maddi yardım ve bunun ABD eliyle dünyaya yayılmasında Rockefeller Vakfının öncü rolüne dikkat çekmektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yerini antikomünist sözde "Hür Dünya"da seçmiş, Marshall Planı'nın bir parçası olarak "küçük ABD" olmayı önüne koymuş ve 1952'de Sovyetlere karşı emperyalizmin sınır karakolu olarak NATO'ya girmiş Türkiye de özellikle 1950'lerle birlikte Rockefeller'ın ilgi alanına büyük bir yoğunlukla girmeye başlar. Aynı dönemde Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ve ABD'nin "insani" faaliyetlerinin Türkiye'de hız kazanması tesadüften ötedir. Bu ilişki o kadar net görülmektedir ki 1950'lerde Türkiye'nin New York'taki konsolosluğu Rockefeller Center'ın 50 numaralı dairesindedir.
1950'ler ve 1960'larda pek çok önemli tarihçi (örneğin Halil İnalcık), ekonomist (örneğin Nejat Bengül), psikolog (örneğin Muzaffer Şerif), fizikçi (örneğin Asım Orhan Barut), gazeteci (örneğin Bülent Ecevit), genç akademisyen (örneğin Gülten Kazgan, Korkut Boratav, Deniz Baykal, Mete Tunçay)*, sanatçı (örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar, Bilge Karasu, Duygu Sarıoğlu) bu burstan faydalanmış ve ABD yahut Avrupa'da çalışmalarını sürdürmüştür. Rockefeller Vakfının 1920'lerden başlayarak 1980'lerin sonuna kadar verdiği bursların alanlara göre dökümü aşağıdaki gibidir:
Kaynak: Rose, Kenneth, “The Rockefeller Foundation’s Fellowship Program in Turkey, 1925-1983”. The Rockefeller Archive Center.
Rockefeller bursu, doğrudan değil dolaylı ve uzun vadede sosyal bilimleri dönüştürmeyi, Fransa örneğinde olduğu gibi esas olarak çeşitli alanlarda Marksizmi etkisizleştirmeyi, kapitalizmin yarattığı sosyo-ekonomik ve politik problemleri hızlı çözümlemeyi ve bu problemlere müdahale etmeyi hedefliyordu. Bu nedenle, Rockefeller bursu vasıtasıyla ABD'ye gidenlerin tamamı elbette ABD'nin doğrudan ya da dolaylı ajanı olmuş demek değildir.
Devletin akademik araştırmalar, özellikle sosyal bilimler için fon ayıramadığı/ayırmadığı genç akademisyenlere gerekli olanakları sağlamadığı ortamda araştırmacılar bu bursa mecbur kalıyor, sonuç olarak da bursun şartlarının belirleyiciliği altında saptanan konular ve yöntemlerle sınırlanıyorlardı.
Ancak düşünce dünyasının dönüştürülmesini hedefleyen bu uzun vadeli planın kimileri üzerinde elbette kısa vadeli sonuçları da oluyordu. Yalçın Küçük, bir mülakatında o dönem Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asistan olan ve Rockefeller bursu ile ABD'ye giden Deniz Baykal'ın ABD'den döndükten sonra sınıf kavramı yerine tabaka kavramını kullanmaya başladığını belirtiyordu.
Burslar dışında Rockefeller'ın Türkiye'deki bazı bilimsel faaliyetlerini şöyle sıralayabiliriz:
1860'larda yayımlanan Redhouse İngilizce sözlüğün 1950 yılında Yeni Redhouse Lûgatı (İngilizce - Türkçe) adıyla genişletilerek yeniden yayımlanması, Rockefeller Vakfının maddi katkısıyla olmuştu.
Cangül Örnek'in Türkiye'nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı çalışmasında detaylı şekilde anlattığı bir diğer başlık da üniversitelerde Amerikan çalışmalarının kürsüleşmesi sürecidir. 1950’den önce Türkiye'deki üniversitelerde yer almayan Amerikan kültürü ve edebiyatı bölümünün kurulması için özellikle Rockefeller Vakfı büyük çaba gösterdi. Bu çabalar, ilk meyvesini 1953-54 öğretim yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde veriyor. DTCF'de Amerikan çalışmaları kısa zaman içerisinde kürsü haline geldi. Bunu Rockefeller desteğiyle İstanbul Üniversitesinde benzer bir girişim izledi.
Rockefeller Vakfının Robert Kolej'e ve Üsküdar Amerikan Lisesi'ne yapılan düzenli yardımlara ek olarak, Robert Kolej'in Boğaziçi Üniversitesi haline dönüşmesinde de etkin rol oynamıştır.
1950'ler ve 1960'lar boyunca çeşitli devletin eğitim ve sağlık kurumlarına Rockefeller yardımları sürmüştür.
Bu faaliyetler, ABD dış politikasının tamamlayıcı unsurları olarak ABD'nin iktisadi, politik ve kültürel hegemonyasının şekillenmesi ve pekişmesinde etkin rol üstlenmiştir. Türkiye'de de benzer bir seyir izlenmiştir.
Yarın: Dinci gericilik ve Rockefeller...
* Editörün Notu (23 Mart 2017, 03:30): Bu kategoride ismi anılan Emre Kongar, kendisinin Rockefeller bursu ile değil Birleşmiş Milletler bursu ile ABD'ye gittiğini belirtmiştir. Kendisi hakkında daha önce çıkan ve tekzip edilmemiş haberlerden kaynaklanan bu hatadan ötürü Kongar'dan özür dileriz. Bu ve benzeri burs programlarının yakın amaçlar taşıdığını, bu durumun yazının genel çerçevesini çelmediğini eklememiz ve daha detaylı değerlendirmesini başka bir incelemeye bırakmamız gerekiyor.
Aytek Soner ALPAN, 22 Mart 2017
Dünyayı sömüren bir hanedan: Siyasal islamcıların Rockefeller sevdası
NELSON ROCKEFELLER'IN EISENHOWER'A MEKTUBU: OLTADAKİ TÜRKİYE
1956 yılında Nelson Rockefeller'ın ABD Başkanı Eisenhower'a yazdığı mektup, Harvey O'Connor'ın Petrol İmparatorluğu kitabında yayımlandı. Daha sonra New York Valisi ve ardından Ford yönetiminde ABD Başkan Yardımcısı olacak olan N. Rockefeller'ın ABD'nin dış politikasına dönük tavsiyelerini içeren bu mektubunu 1969 yılında Ant Dergisi Türkçe olarak yayımladı.
ABD'nin dış politikasının Sovyetlerin politikası ile kıyaslandığında özellikle Ortadoğu ve Asya'da pasif kaldığını iddia eden Rockefeller, Eisenhower yönetimini daha aktif bir dış politika izlemeye davet ediyor ve Avrupa'da uygulanan Marshall planına benzer bir "kalkınma programını" Asya ve Afrika için uygulamayı öneriyordu.
Rockefeller'ın önerdiği aktif dış politikada sosyalist olmayan ülkeler üç kategoriye ayrılıyordu. Birinci kategori, ABD'ye dost olan ve uzun süreli askeri paktlarla ABD'ye bağlanmış antikomünist hükümetlerin yönetiminde bulunduğu ülkelerdi. İkincisi, Sovyetler ve ABD arasında tarafsız politika güden ülkelerdi. Üçüncü kategori ise, açık sömürge ülkelerdi.
Birinci kategoriye örnek olarak Rockefeller Türkiye'yi göstermekte ve şöyle yazmaktaydı:
Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın daha fazla yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada Dışişleri Bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş bir iktisadi yardım, örneğin Türkiye'de bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. Yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu, ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.
Her üç kategoride de izlenmesi gereken ortak stratejik adımlarsa şunlardı:
Her üç ülke grubuna da yapılacak geniş iktisadi yardımlarda, ABD'nin karşılık beklemeden yardım ettiği ve işbirliği yapmak isteğinde samimi olduğu intibaı yaratılmalıdır. Elimizdeki bütün propaganda olanaklarıyla durmaksızın, az gelişmiş ülkelere yapılan Amerikan yardımının karşılıksız bir yardım olduğunu, ard niyet taşımadığını bütün kafalara sokmalı, bu konuda hiçbir masraftan çekinmemeliyiz. Bu arada antikomünist çalışmalarımıza, ideolojik savaşa ara vermemeliyiz.
SİYASAL İSLAMCILARIN ROCKEFELLER SEVDASI
Dinin özellikle de İslam'ın Sovyet sosyalizmini etkin bir şekilde çevreleme politikasında işlevsel olabileceği fikri Rockefeller Vakfı tarafından farkedilmişti. Özellikle bugün "BOP" adıyla anılan "Geniş Ortadoğu"da Rockefeller sosyalizmin ve sosyalizme sempatiyle bakan "bağlantısız" akımların gelişmemesi için özel çaba sarf etmekteydi. Rockefeller bir yandan teknik modernizasyon için altyapı yatırımları yaparken diğer yandan ideolojik savaşı sürdürmekteydi.
Türkiye'de gericiliğin kök kurumlarından olan Sebilürreşad dergisi 1961'deki bir sayısında kapaktan Rockefeller'ın İslam çalışmalarına yapmış olduğu bağışı "Rokfellerin Teberruu" başlığıyla duyuruyor, içeriden de Pakistan'daki Kuran tefsiri için bağışlanan binlerce dolar için adeta takdir içeren bir not yayımlıyordu.
Sebilürreşad'ın aynı sayıda "Rusya'da dinsizlik" meselesine dikkat çeken bir yazıya yer vermesi, yine aynı tarihlerde sık sık ABD Kongresi'nin dualarla açılmasını, ABD dolarının üzerinde "tanrı" referansının bulunmasını ballandırarak anlatması, Türkiye'de siyasal islamcıların Amerikancılıklarına buldukları "Sovyetlere karşı imanlı ABD" mazeretinin net bir yansımasıdır.
1960'larda solun Rockefeller ve ABD emperyalizmine yaklaşımı ise Ant dergisinin bir sayısının kapağında görülebilir.
ROCKEFELLER VE KONTRGERİLLA
Rockefellerlar'ın ABD'nin çıkarlarını korumak için her yola başvuracak ve bu yolları teşvik edecek kadar gelişkin ve keskin bir sınıf bilincine sahip olduğunu söylemiştik. Bunun bir örneği de İkinc Dünya Savaşı sonrası CIA'in benimsediği "kontrgerilla" politikasının geliştirilmesinde bu ailenin üstlendiği roldür.
1970'lerin sonunda yayımlanmış olan Resmi Belgelerle Kontrgerilla ve MHP kitabında İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD tarafından yükseltilen antikomünist histerinin askeri olarak nasıl desteklenmesi gerektiği konusunda Rockefellerlar'ın öncü rolüne dikkat çekilir. Özellikle ABD'nin Kore'de aldığı yenilginin ardından bu tarz yenilgilerin yeniden yaşanmaması gerekiyordu. Bu nedenle ABD'nin çıkarlarını koruyacak hazır kıtalar el altında olmalıydı.
Amerika’nın Kore yenilgisi, emperyalist askeri uzmanları derin derin düşündürürken, Amerika'nın büyük tekellerinden Rockefeller grubu, 1956 yılında şu öneriyi getirdi:
ABD’nin çıkarlarına uygun düşmeyen herhangi bir durumu düzeltmek için dünyanın neresinde olursa olsun derhal müdahale edebilecek yeteneklere sahip özel askeri birlikler kurulmalı. Bu özel askeri birliklerin gayet hareketli olması ve çeşitli yerel harbleri başarıyla sona erdirecek yetenekte olması gerekir.
Rockefeller grubunun önerdiği özel askeri birlikler Amerikan kontrgerillasının ilk nüvesini meydana getiriyordu...
Bu planı hayata geçirmek pek de zor olmayacaktı. Zira ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki dışişleri bakanları ve önemli dış politika yapıcılarının neredeyse tamamı --bugün hala etkisini sürdüren Kissenger dahil-- Rockefeller Hanedanı ve şirketleri ile ilişkiliydi. ABD dış politikasındaki etkisi artık açık olan CFR'nin en etkili ismi de kendisini "politik olmayan Rockefeller" olarak tanımlayan ve geçen günlerde ölen David Rockefeller'dı.
* * *
ABD'de demokrasi, çevre, gençliğin politikaya katılımı gibi konularda "liberal" bir çizgi izleyen Rockefeller Hanedanı, ABD emperyalizminin ve dolayısıyla kendilerinin çıkarlarını dünya çapında korumak ve geliştirmek için gelişkin bir sınıf bilinciyle hareket etmiş, bu çıkarlar uğruna pek çok ülkede kanlı adımlar atılmasını planlayıp, bu planları hayata geçirmiştir.
Joel Andreas'ın Rockefeller Hanedanı'nı anlattığı Akıl Almaz Rocky isimli kitabının sonunda şöyle denmektedir:
Rockefellerlar insanları kendi elleriyle öldürmezler… Muhtemeldir ki kendileri şiddete başvurmayı hiç tasvip etmeyen insanlardır… Rockefellerlar yalnızca savaşların emrini verirler. Bombaları üreten şirketleri yönetirler… İnsanlara işkence eden diktatörleri yönetime taşırlar...
Rockefellerlar muhtemelen çevreyi kirletmezler. Sadece Standard Petrol'ü kar edecek şekilde yönetirler… Ki bu, havayı zehirlemeyi, okyanuslara petrol sızıntısını, evlerin yok edilmesini, eskimoların yerlerinden edilmesini ve insanları öldürmeyi gerektirir…
ABD'li şirketler tarafından pek çok Latin Amerikalıya günde 75 sentten az para ödenmektedir. Latin Amerika'da açlıktan ölen her insan Rockefellerlar'ın idare ettiği, koruduğu ve bundan kar ettiği sistem için ve o sistem tarafından öldürülmektedir…
Rockefellerlar muhtemelen tarihteki başka herkesten daha fazla sefalet ve ölüme sebep olmuşlardır ve ellerindeki kanı yıkamaya gerek görmemektedirler.
102 yaşında ölen David Rockefeller'ın "reis"i olduğu aileyi işte böyle biliyoruz.
Aytek Soner ALPAN, 23 Mart 2017