KONUNUN UZMANINDAN AB KAPILARINDA ACI SON...
İktidara geldikleri ilk gün her şeyi bir kenara bırakmış, bütün siyasi ömürleri boyunca karşı durdukları ve "Hıristiyan kulübü" olarak nitelendirdikleri, AB'nin kapısına dayanmışlardı. Maksat, ne AB'ye girmek, ne ülkeyi AB seviyesine çıkarmaktı.Milletle, devletle, Cumhuriyetle hesaplaşmada, sırtlarını AB'ye dayamak istiyorlardı. AB bu durumu hemen fark etti ve Türkiye üzerindeki hesaplarını tamamlamak için AKP'ye kapı araladı. Kurulan bu dehşet dengesinin vardığı yerde, Türkiye'nin faydasına zerre kadar bir gelişme yaşanmadı, ama AKP için bulunmaz fırsatlar ele geçti. "AB'ye giriyoruz" masallarıyla gündüz vakti patlatılan fişeklerin karşılığında, "ele geçirme ve yok etme" hesaplarını büyük ölçüde tutturdular. Ancak, bunun faturası ihanetin yaygınlaşması, ülkenin bölünme noktasına getirilmesi, milli ve manevi değerlerin içinin boşaltılıp, dünyada eşi benzeri olmayan bir yalan, talan ve ihanet düzeninin kurulması oldu.
KERAMETİ KENDİLERİNDE ZANNETTİLER
Suriye bataklığının Avrupa'ya kadar dayanması üzerine, Türkiye yeniden AB'nin aklına geldi. AKP'de kerametin kendilerine olduğunu, en azından bunu millete böyle yutturmak için bir fırsat doğduğunu düşünerek, yeniden AB kapılarında sıraya girdi. Suriye merkezli mülteci akının durdurulması, çok daha doğru bir tespitle, Türkiye'nin Avrupa'nın toplama kampı olmayı kabul etmesinin karşılığı olarak, havuç gösterildi. 3 milyar Euro para verecekler, açılmayan fasılları açarak müzakereleri hızlandıracaklar ve sonbaharda vizesiz dolaşım imkanı sağlayacaklardı. AKP bunu da büyük bir zafermiş gibi anlatıp, Türk milletine müjde verdi! Aradan aylar geçti, ne para geldi, ne fasıllar açıldı, ne vize kalktı. Bu defa da meydan meydan dolaşıp, bir taraftan "AB bizi kandırdı" anlamına gelen yakınmalarda bulunurken, diğer taraftan bütün kahramanlıklarını unutup, "otobüsler, uçaklar boşuna mı bekliyor? Bütün mültecileri doldurur Avrupa'ya göndeririz" resti çektiler.
BEDEL ÖDEYEN TEK ÜLKEYİZ
Hiç dolandırmaya gerek yok. Avrupa, AKP sayesinde oluşan Suriye bataklığının bedelini, yine Türkiye'nin ödemesini planlıyor. Bu planı da yine AKP üzerinden hayata geçiriyor. İçeride sıkışan, dışarıda itibarsızlaşan ve yalnızlaşan AKP'nin bırakın her hangi bir taviz koparmayı veya Türkiye'nin tezlerini kabul ettirmeyi, AB ile aynı masada otuyormuş gibi görünmek için feda edemeyeceği hiçbir şey yoktur.Nitekim, bütün temasların sonucu kelimenin tam anlamıyla fiyaskodur. Türkiye, Suriye bataklığının her alanda ve her anlamda bedelini ödeyen dünyadaki tek ülkedir. AKP var oldukça, bunun değişmesi asla mümkün değildir. Çağırıyorlar, gaz veriyorlar, bir parmak bal çalıp gönderiyorlar. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir. İşte size, sayın başbakanın katıldığı son Brüksel zirvesi. Yanaşma ve beslemeler her ne kadar bu zirveden Türkiye'nin şatlarının kabul edildiği sonucunu çıkarmış olsa da, gerçekler bütün Avrupa basınında sayfa sayfa yayınlanmaktadır. AKP'nin hiçbir tezi, hiçbir şartı, hiçbir beklentisi karşılanmadığı gibi, yeni görevler yüklenmiş ve bu hazin durumu hazmedebilmesi için de 10 süre tanınmıştır. Hepsi bu kadardır ve bunun dışında söylenenler hikayedir.
TÜRKİYE'NİN İSTEKLERİ
Ayrıntılara bakıldığı zaman, zaten her şey kolaylıkla anlaşılıyor. Sayın Başbakan zirvede Türkiye'nin AB'ye girişinin hızlandırmasını istemiştir. Vizesiz giriş hakkının Sonbahar yerine Hizaran'a çekilmesi talebinde bulunmuştur. 3 milyar Euro'yu yeterli bulmamış, mülteciler için yapılacak yapdımın 6 milyar Euro'ya çıkarılmasını talep etmiştir. Bunların karşılığında da Avrupa'ya kaçak geçen göçmenlerin tamamını geri alınmasının kabul edileceğini, sadece Yunanistan'a kaçak geçen mülteci sayısı kadarının da Avrupa tarafından alınması şartını koşmuştur.
HİÇBİRİ KABUL EDİLMEDİ
Bu tekliflerin hiçbiri kabul edilmediği kesindir ve Avrupa basınında ayrıntılarıyla yer almaktadır. Almanya Başbakanı, bilinen tavrından geri adım atmamış, "kesinlikle üye olamazsınız. İmtiyazlı ortaklığı kabul ederseniz vizesiz dolaşımı görüşebiliriz." Karşılığını vermiştir. Vizesiz dolaşımın bırakın Haziran'a çekilmesini, Sonbaharda başlaması bile tam anlamıyla kabul görmemiştir. Bir anlaşma vardır, ama nasıl olacağı, nasıl uygulanacağı, hatta hayata geçirilip geçirilmeyeceği belli değildir. Birçok ülkeden ciddi itirazlar yapılmıştır ve çok büyük ihtimalle, bu şart yerine getirilmeyecektir. Para verme konusunda da yeni hiçbir şey yoktur. Bırakın 3 milyar Euro daha ilave yardımı, daha önce söz verilen ve şarta bağlanan 3 miyar Euro dahi ortada bulunmamaktadır.
YOKUŞA SÜRÜYORLAR
AB ülkelerinin tavrına tek tek bakıldığı zaman durum çok daha vahimdir. Fransa para vermeye yanaşmadığı gibi, en fazla 30 bin mülteciyi seçerek almanın ötesine geçmemiştir. Fransa lideri Hollande, Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesine vizesiz girebilmesi için 72 kriterin yerine getirilmesi gerektiğini hatırlatmış, "uzun bir yol var" diyerek de işi nasıl yokuşa sürdüklerini net şekilde ilan etmiştir.İtalya Başbakanı MatteoRenzi'nin, zirvenin sonuç bildirisinde Türkiye'deki basın özgürlüğüne atıfta bulunulmazsa, herhangi bir anlaşmayı veto edeceği açıklanmıştır. İngiltere para vermeye de, mülteci almayada kapıları tamamen kapatmıştır. Macirastan, Polanya, Çek Cumhuriyeti ve Baltık ülkeleri yine aynı tavır içindedirler ve Türkiye'nin şartlarını kabul etmemişlerdir.
EN KARANLIK DÖNEM
Milletin aklıyla alay edip, yanaşma ve beslemeler üzerinden yalanı doğru, yetersizliği başarı, yalnızlığı itibar olarak göstermeniz sonucu değiştirmiyor. Ne çekilen restler, ne yapılan fedakarlıkbir karşılık bulamamıştır.Artık kendilerinin de itiraf ettiği gibi, Türkiye tarihinin en zor, en sıkıntılı, en karanlık dönemini yaşıyor. Dünden iyi olan hiçbir şey yoktur. Kesin olan tek şey şudur: AKP var oldukça, yarın bugünü de aratacaktır.
Orhan Karataş / 2016-03-09 11:12:20