KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ YOLU ARAYIŞI: e-PARTİ
Dr. Noyan UMRUK
Size bir şey söyleyeyim mi? Milletin Cumhuriyet Bayramında gencecik silahsız askerlerinin sokak ortasında güpegündüz enselerinden vurulduğu, ülke topraklarının ne idüğü belirsiz zafer işaretleri yapan silahlı gruplar tarafından yol geçen hanına dönüştürüldüğü, gün aşırı toplu iş cinayetlerinin işlendiği, işsizliğin özellikle diplomalı gençler için had safhaya ulaştığı, sendikal mücadelenin sıfırlandığı, dünyanın en kötü gelir dağılımına mahkum, temel eğitimin alt üst edildiği, her türlü yolsuzluğun arş-ı alaya vardığı bir ülkede artık popülizme, halka rağmen halk dalkavukluğuna falan gerek yok…
35 yıl önce Özal ile başlayan çürüme süreci, son 12-13 yılda artan bir hızla ülkeyi “yozlaşma tuzağına” düşürmüştür. Ekonomistlerin “orta gelir tuzağı” dediği fert başına 10.000 dolar milli gelirin bir türlü aşılamamasından çok daha tehlikeli bir tuzak bu…
Artık, Türkiye’de cehalet geçer akçe…
Üstelik de cehalet’in iktidar olduğu bir süreç yaşıyoruz… Devletin bırakın cehaleti önlemek, körüklediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu durumda, çürüme yığınlara bulaşmış, günümüz Türkiye’si yozlaşma tuzağında debelenen bir toplum olmanın kritik eşiğine gelmiştir. Ülkede, saatlerini TV de bol tecavüzlü, aldatmalı, diziler ve evlilik programları izleyerek geçiren, kendisi dışında kimseye saygı göstermeyen, çıkarına uyan herşeyi mubah sayan, kaba davranmayı geçer akçe sayıp ülke yönetimini kabadayılığa teslim eden bir kültürün egemen olduğu bir ülkede hırsızlığın kötü bir şey olmadığını düşünen kişi sayısı %50’yi aşmışsa gerisini siz düşünün… Ama zaten ayıp olan cehalet değil, cehaletten kurtulmak için çaba göstermemek değil midir?
Çürümeyi hızla artıran bu anti-demokratik düzen değişmelidir.
Bir kez şunu tespitte birleşmekte yarar var… %10 seçim barajı, merkezi geniş yetkilerle donatan siyasi partiler yasasından beslenen klasik parti anlayışı ile bu kısır döngüyü kırma imkânı yok.
Ne kadar iyi niyetli olursak olalım; özgür irade, katılımcılık, şeffaflık gibi demokratik ilkelerin yerini parti içi dengeler, güç odakları almakta, Genel Merkez delegeleri, delegeler de yönetimi seçmektedir. Önseçimler bile sağlıklı olmayan üye yapılanmaları nedeniyle tabanın gerçek sesini yansıtmıyor. Bu durumda parti içi demokrasiden falan söz etmek en azından saflık oluyor.
Bu kısır döngü, halkla olan bağları da zayıflatıyor. Öneriler, eleştiriler, şikâyetler dikkate alınmıyor. Ne yurttaşlar, ne o partiye oy veren seçmenler, ne de o partinin üyeleri, partinin gidişatında belirleyici bir rol üstlenemiyorlar. Neticede çoğulculuk ve katılımcılık ilkeleri sadece seçimlerde verilen oylarla sınırlı kalarak etkisiz kılınıyor.
Köprüden önce son çıkış yolu arayışları…
Kısa vadede halkı yurttaşlık bilincine kavuşturacak bir hap keşfedilmediğine göre, onu bu bilince kısa vadede eriştirmenin anlaşılabilir yolu yerel ve merkezi düzeyde siyasete, kararlara doğrudan katılımını sağlayarak bilinçlendirmek, yani tartışarak, öğrenerek görev başında eğitimi geliştirmektir.
Gerçek demokrasi, halkın kendi yazgısını kendi eliyle, kendi kararıyla tayin etmesi, her aşamada hesap sorabilmesi ve ona hesap verilebilmesi değil midir?
Bu fırsat ve olanağı bize teknoloji sunuyor. İnternet, mobil vb. elektronik ortamlar milyonlarca insanı yer ve zaman sınırlaması olmadan bir araya getiriyor, bilgi, fikir ve karar paylaşımına zemin oluşturuyor.
Türkiye’nin “altın çağı” geçmişte, ortaçağın karanlık dehlizlerinde aranacağına gelecekte, akıl, zekâ, bilim ve teknolojinin aydınlığında aranmalıdır. Barajzede parlamento dışı muhalefet, emekçiler, emekliler, çevreciler, kent ve tarım arazisi yağması mağdurları, gençlerimiz, kadınlarımız, tüm namuslu insanlarımız böyle aydınlık bir yolculuğa neden çıkmasınlar?
O halde e-Parti’ye ne dersiniz? 2015’e çeyrek kala sesini duyurma ve ses getirmenin daha süratli ve daha etkin bir yolu var mı? Üstelik, 2013 rakamlarına göre 75 milyonluk Türkiye’nin hemen hemen hepsi seçmen olan yaklaşık %50’si, yani 37.5 milyonu lüzumlu, lüzumsuz internet kullanıcısı iken…
AYDINLIK G; 02.11.2014