Liglerin, otellerin, alışveriş merkezlerinin yavaş yavaş açılacağı haberleri gösteriyor ki “korona ile birlikte olağan yaşama” geçiş de kademeli olarak başlıyor. Sınırlamaların gevşetildiği bu “normalleşme sürecinin” başlaması için zamanlama ne kadar doğru, yapılması gereken neydi, diğer ülkeler neler yapıyor, bunları ileriki günlerde değerlendiririz. Ancak madem bir “normalleşme” başlatıldı, bu süreçten çıkarılacak dersleri de derlemenin vakti geldi.
Ne de olsa, korona, normalimizin de iyileştirilmesi gerektiğini, yönetenler de dahil herkesin yüzüne çarpmış oldu.
Öncelikle…
Küresel çapta oldukça yaygın olan ve Türkiye’de de uzun yıllardır artarak devam eden her şeyi özelleştirme zihniyetinin özellikle kriz anlarında halka hiçbir faydası olmadığını gördük.
Bugün dünyanın dev ekonomilerinden biri olan ABD’nin korona virüsü ile savaşında başarısızlığı ortada.
Keza İsveç… Ülkenin en büyük ikinci hastanesinin bazı bölümlerinin özel şirketlere devredilmesi sonucu muayene fiyatlarının artması protestolara neden olmuş, yetkililer bu protestolara kulak vermemişti. Bugün, koronavirüsü nedeniyle hastalananların önemli bir bölümü bu hastanede yatıyor…
Yine Avrupa’dan bir örnek olarak İspanya… Salgınla mücadele için tüm hastanelerin ve sağlık hizmeti veren kuruluşların devlet kontrolüne geçmesi kararı aldı.
Koronavirüs, küresel çapta uzun süredir devam eden, Türkiye’nin de bu izden gittiği özelleştirme akımının asıl büyük felaket olduğunu gösterdi.
Sosyal devlet ve kamu hizmetinin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu, özellikle de sağlık gibi bir hizmetin özel sektörün insafına bırakılmasının ve sağlık üzerinden elde edilecek karın insan sağlığının önüne geçmesinin, ne büyük krizlere sebep olabileceğini gösterdi.
Ekonomik sıkıntılar içinde boğuşan, malzeme eksikliği yaşayan ve kaderine bırakılan kamu üniversite hastaneleri, korona ile mücadelede en önde yer aldı.
Sağlık hizmetinin kamu eliyle sunulmasının ve daha çok bütçe ayrılmasının önemi anlaşıldı.
Üstelik sadece hizmet noktasında değil; üretimde de sağlık ekipmanı, tıbbi malzeme, araç gereç üretiminin, bunları üretecek fabrikalara devlet eliyle sahip olmanın önemi de görüldü.
Şeker fabrikaları kapatılırken, “insan sağlıyla oynamayın” demiştik; biz sağlıklı şeker üretiminden bahsederken, meselenin ucu koronavirüsü ile savaşımızda evimizdeki tek silahımız olan etil alkol üretimine kadar geldi, etil alkol bile karaborsaya düştü.
Dileğimiz o ki, korona tehlikesi geçtikten sonra, bu yaşananlar unutulmaz…
GETEM Hatırlatması
Sevgili okurlarım, Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Merkezi'nden (GETEM) bu köşede daha önceden de bahsetmiştim. Bu merkez, görme engellilerin sesli olarak kitap okuyabilmesine olarak tanıyan bir sesli kitap kütüphanesine sahip. Ancak pek tabi bu kütüphane kendiliğinden oluşmuyor; gönüllü okuyucuların GETEM' in internet sitesinde (getem.boun.edu.tr) kurallara uygun olarak seslendireceği kitaplardan oluşuyor. Diyorum ki, içinde bulunduğumuz bu koşullarda "evde kalabilenlerin" söz konusu kütüphaneye katkı yaparak, görme engellilerin de kitap çeşitliliğini arttırmaları güzel bir destek örneği olacaktır.
Yalnız, GETEM yetkililerin bir isteği var: Kitap seslendirmeden önce internet sitesinde yer alan görme engellilerin talep ettiği kitaplar listesi içerisinden kitap seçmeleri veyahut daha önceden seslendirilmemiş kitapları seslendirmeleri. An itibariyle görme engellilerin talebi üzerine 2750 kitap gönüllülerce seslendirilmesi için bekleniyor.