KOȘAN ER
Devlet için kurumlar bütünüdür denir.
O kurumları yöneten adamlara da ‘devlet adamı’.
Devlet soyuttur ama adam somut, değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bakıldığında, bir ‘Mustafa Kemal Devleti’ var bașlangıçta.
Sonra İnönü, daha sonra Bayar-Menderes.
1960’tan sonraki elli yılda da așağıdaki değișiklikler oldu Türkiye Cumhuriyeti ‘Devlet’inde?
60-70 döneminde Türkiye’yi İnönü-Demirel-Ordu birlikte yönettiler.
Ulusal, bağımsızlıkçı ve ekonomik kalkınmacı bir dönem olarak adlandırılabilir.
İnönü ve Demirel’in adı bilinse de Genel Kurmay Bașkanı’nın adı bilinmese de olabilirdi. Ordu, adı üzerinde bir ‘ordu’ idi ve Genel Kurmay Bașkanın adı önemli olmayabilirdi. Sonuçta İnönü, Demirel ve Ordu’nun komutanları birlikte karar vermek durumunda idiler.
71-80 döneminde Demirel-Ecevit-Türkeș-Erbakan ve Ordu birlikte yönettiler Türkiye’yi. Ulusal, bağımsızlıkçı ve ekonomik kalkınmacı dönem devam etmekte idi.
Genel Kurmay Bașkanları’nın adı en az Demirel ve Ecevit kadar bilinir oldu.
Ordu, ordu olmaktan çıkıp Genel Kurmay Bașkanı’nın adı ile anılmaya bașlandı da denilebilir. Memduh Tağmaç (69-72); Faruk Gürler (72-73), Semih Sancar (73-78), Kenan Evren(78-83).
81-90 dönemi bir Evren-Özal dönemidir. ‘Ordu-Devlet’ deyiminin ancak olumsuz anlamda kullanılabileceği bir dönem. Ordu ordu olmaktan devlet de devlet olmaktan çıkıș sürecine girdi de denilebilir.
Kurumlar kurum olmaktan çıkıyordu. Özal’ın en çok sevdiği sözcük ‘transformasyon’ idi. Evren gibi kukla-diktatörü yanağından öpüyor, ‘șeref kıtası’nı donla selamlıyordu.
Bu dönemin Genel Kurmay Bașkanları, Nurettin Ersin (Temmuz-Aralık 83), Necdet Üruğ (83-87), Necip Torumtay (87-90) Evren’in gölgesinde kaldılar.
Ta ki Necip Torumtay’ın Özal’a ‘ne halin varsa gör’ diyene değin.
Ulusal değerlerin erozyona uğradığı, emperyalizme bağımlığın arttığı ve kalkınmanın terkedildiği bir dönem oldu.
Her alanda har vurup harman savrulan bir dönem.
90-2002 dönemi Ordu’nun ‘titreyip kendine geldiği’ dönem oldu denilebilir.; Doğan Güreș (90-94), İ. Hakkı Karadayı (94-98), Hüseyin Kıvrıkoğlu (98-02).
Devlet’in diğer kurumlarındaki savrukluğu Ordu bir ölçüde ‘denetleme’ye çaba göstermekte idi. Bașarılı oldu da denilebilir.
Yoksa Özal’ın bașlattığı süreçte devlet çoktan çözülmüș olacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, her șeye karșın, bölgesinde bir ağırlığı vardı. Genel Kurmay Bașkanları’nın adı bașbakanlardan sonra ama bakanlardan önce geliyordu.
2002-2010 dönemi ise Ordu’nun ‘çözüldüğü’ bir dönem oldu. Hilmi Özkök (02-06), Yașar Büyükanıt (06-08) ve İlker Bașbuğ (08-10) bu çözülme döneminde Ordu’dan çok ‘kendilerini kurtarma’ çabası içinde oldular.
Gelecek kazanın ‘kendi dönemlerine rastlamaması’ için dua ederek ayrıldılar.
Devlet’in diğer kurumları içinde ne olacaksa olsundu.
Terör mü var? Onu polis önlesindi. Türk Ordusu Somali, Lübnan, Afganistan mı ne oralardaki terörü engelliyor gibi görünmeliydi.
Evdeki bulgur da ne Dimyat’a pirince gidilmeliydi.
Ne de olsa dünya globalleșmemiș miydi?
Ulusallık adına ne maddi ne de manevi hiçbir değerin kalmadığı, emperyalizmin doğrudan yönetimi aldığı bir bir ülkede ulusal bir ordu olmasa da olmaz mı idi?
2010’ların Türkiye’sinin ‘en önemli sorunu’ budur.
Devlet devlet olarak Ordu da ordu olarak kalabilecek mi acaba?
Ve Genel Kurmay Bașkanı kim olacak?
General meneral olmasa da olur aslında, globaleșmenin ne menem bir șey olduğunu bilen bir er olsun yeter.
Koșsa da olur ağır ağır yürüse de.
Habip Hamza Erdem