Seçimler bitti. Hemen ardından Babacan ile Davutoğlu ve bunların grupları harekete geçti.
Çünkü Ak parti seçimde İstanbul’a 180 bin taşıma insan getirtmesine karşın büyük fark yiyerek yenildi. Bu yenilgi de pusuda bekleyenler için bir işaret oldu.
Yaralı aslana dönen partiden ne kopartılırsa kâr mantığı ile tüm muhalifler harekete geçti.
Ancak sorgulanması gereken, Muhaliflerin Erdoğan’ın ve partisinin bu ağır yenilgisini bugüne kadar neden bekledikleri.
Neden daha önceden bir ses çıkartamadıkları muhalefet edemedikleri.
Davutoğlu seçimle başbakan olmasına karşın Erdoğan’ın bir emriyle görevini hemen bıraktı. Hiçbir direniş gösteremedi.
Bulunduğu dönemdeki uyguladığı iç ve dış politikaları da iflas etti zaten (ör: Suriye politikası)
Ya Ali Babacan ve Abdullah Gül ; Gülün konutunun bahçesine başkanlık seçimleri öncesi Hulusi Akar ve İbrahim Kalının helikopter ile inmesi sonrasında Gül’ün sesinin tamamen kesilmesi.
Babacanlar ise Ankara’nın en eski tüccarlarından yapacakları yanlış bir hareket ticari hayatlarının sonu olabilirdi ve yok olabilirlerdi.
İşte kendine muhalifim diyen insanların en basitiyle hep hesap, kitap kendilerine yontma siyasetleri.
Bu siyasetin içerisinde Vatan, Bayrak, Ulusal Egemenlik, Ülke Saygınlığı, Güçlü Ülke hedefleri yok.
Bu hedefleri olsaydı bugüne kadar çenelerini kapatıp her gün daha da kötüye giden ülkeyi boş gözlerle seyretmez işe yarar bir çözüm, bir alternatif üretir en azından bir uyarıda bulunurlardı.
Bugün tekrar parlamenter demokrasiye dönüş tartışılıyor.
Çünkü Başkanlık sistemini bünye kabul etmiyor bu sistemin bünyeye uymadığı ortaya çıktı.
Ak parti ve Mhp ülkeyi Mondros mütareke koşullarına geri getirdiler.
Osmanlıya dayatılan orduyu terhis edin (asker azaltın) ardından da tüm silahlarınızı teslim edin buyruğundaki gibi,
bugün de başkanlık kararı ile orduyu terhis yolunda karar çıkartarak asker sayımızı olması gerekenden aşağı indirdiler. 130 bin kişi tezkere aldı.
Amaç ülkeyi güçlendirmek mi yoksa ülkeyi zayıf düşürmek mi, düşünülür.
Dört bir yanımız ateş içerisinde iken bulunduğumuz coğrafyada dost diyebileceğimiz müttefikimiz kalmamışken adımlarımızı daha dikkatli atmamız gerekirdi.
Tüm bu kritik gelişmeler olurken seyredin, tüm olup bitene ses çıkartmayın ardından şimdi bir umut, bir alternatifmiş gibi uyanıklık yaparak ortaya çıkmaya çalışın.
Yemezler. Sizin şu anki Ak parti kadrolarından ne farkınız var?
Görüşleriniz mi farklı. Hayır değil, aynı görüşleri benimsiyorsunuz aynı mahallenin çocuklarısınız.
Böyle batık, bitik bir ekonomide bir çıkış alternatifiniz mi var, Hayır yok. Şimdilik bir proje de duymadık.
O zaman. Neden diye soruyorum. Ha Ali kel ha kel Ali değişen bir şey olmayacak.
Siyasetin bu eski siluetleri, sadece daha az yıpranmış ve şaibesiz görünecekler.
Ama şaibesiz olmak, gördüğü olumsuzluk ve hırsızlığa karşı çıkmayı gerektirir.
Sizler gördünüz, duydunuz ama sesinizi çıkartmadınız.
Bu yüzden sizin de şaibeleriniz var. İşbirlikçisiniz.
Hem seçilmiş olduğu halde bir emirle görevi bırakanlardan,
hep en uygun zamanı kollayanlardan millet olarak ne bekleyebiliriz.
Sadece göstermelik yapılan kayıkçı kavgası devam eder.
Milleti kandırdığınızı zannedersiniz.
Başkanlık sistemi, ülkeyi ve ülke siyasetini tek elden kontrol etme ve yönlendirme olanağı tanıyan, denetimi olmayan bir sistem. Bize özgü bu özel başkanlık sistemi bugün Amerika, İngiltere, Almanya gibi zengin emperyalist ülkelerin işine yarar.
Zaten Kraliçe madalyalı Gül, Babacan, Davutoğlu üçlüsü İngiltere yanlısı, Erdoğan ve ekibi Amerika yanlısı değil mi.
Ben, Türk yanlısı önce Vatan, Millet, Bayrak, Ülke Onuru, Ülke itibarı, Ülke güvenliği, ülke geleceği diyen ferasetli, liyakatlı, ardında hiçbir şaibesi olmayan doğru, düzgün, alçak gönüllü siyasetçiler istiyorum.
Zafer ATUN
01/07/2019
zaferatun.wordpress.com