Küba üzerinde uçan ABD uçaklarının nükleer başlıklı füzeleri keşfetmesiyle Soğuk Savaş'ın iki süper gücü, nükleer savaşın eşiğine geldi. Ekim 1962'de taraflar bir süre karşılıklı restleşmeyi sürdürmüş ancak pazarlıklar sonucunda gelinen nokta Türkiye'yi de krizin bir parçası yapmıştı. Sovyetler, Küba'dan nükleer silahlarını çekeceklerini ancak önce ABD'nin Türkiye ve İtalya'daki nükleer başlıklarını geri çekmesi gerektiğinde ısrar ederken, Türkiye ise haklı olarak kendisine danışılmadan pazarlık yapılmasına sert tepki göstermişti. O günden sonra Türkiye ve ABD ilişkilerinde dönem dönem krizler yaşandı.
***
Sadece iki yıl sonra ABD'nin 36'ıncı başkanı Johnson ise, Kıbrıs konusunda 5 Haziran 1964'te dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye ilettiği mektubunda Türkiye'den çok sert bir dille talepte bulunarak, aksi takdirde "NATO Konseyi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acele toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağını" belirtmişti. İnönü'nün cevabı ise unutulmayan "Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır." şeklinde olmuştu.
***
ABD Türkiye ilişkilerinde Kıbrıs önemli bir yer yutarken bir başka kriz ise 1974'te Türkiye'de haşhaş ekimine yeniden başlanmasıyla patlak verdi. Bu krizle beraber ABD, 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı'nın etkisiyle Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya başladı. Türkiye, baskı ve ambargoya, İncirlik Üssü ve ABD'nin kullanımında olan diğer üslerin kullanımını askıya alarak cevap verdi.
Ecevit BBC'ye verdiği bir röportajında ambargo kalkmadığı sürece ABD üslerinin kapalı ve askıda kalacağını ifade etti. Bu röportajından sadece 4 ay sonra ABD Eylül 1978'te ambargoyu kaldırdı. İncirlik Üssü eskisi gibi faaliyet göstermeyi sürdürdü.
AKP DÖNEMİ
ABD'nin Irak'ı işgal sürecindeki 1 Mart tezkeresi kararı da iki ülke ilişkilerini derinden etkileyen krizler arasında yer aldı. Bu krizin ardından 4 Temmuz 2003'te Irak'ın Süleymaniye şehrinde Amerikan askerleri, Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilmesi sonrası gözaltına aldı. Tarihe "Çuval Olayı" olarak geçen krizde AKP Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'ye nota verilmesini isteyen muhalefete "Ne notası veriyorsun, müzik notası mı!" diye cevap verdi.
***
Sonra Türkiye'de büyük bir değişim başladı. Devlet kurumlarından T.C.'ler kalktı. Kürtçe eğitim ve TV'ler yayına başladı. Kıbrıs'ta "Çözümsüzlük çözüm değil! Yes be annem." diyerek ver kurtul politikaları benimsendi. Yunanistan'ın adım adım adalarımızı işgal etmesi göz ardı edildi. "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazıları kaldırıldı. PKK ile görüşmeler yapıldı. "Açılım süreci" adı altında milliyetçilik ayaklar altına alındı.
Uzatmayayım... Son 16 yıl bilinen şeyler.
***
Ülke içinde bunlar olurken Türkiye, dış politikada 22 ülkenin haritalarını değiştirecek Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı ve Arap Baharı'nın uygulamacısı oldu. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde 2017'ye kadar derin bir kriz yaşanmadı. Ara sıra yaşanan krizcikler kimi zaman beyzbol sopası gösterilerek, kimi zaman ekonomi işaret edilerek büyümeden önlendi. 2017'de ise vize krizi ve papaz meselesi çıktı. Papaz krizinin nasıl sonlandığı malumunuz.
***
Gelelim günümüze. Önceki gün Trump çıktı küstahça "Kürtlere (PKK/YPG) dokursanız Türkiye'yi ekonomik anlamda yerle bir ederiz." dedi. Hiç uzun uzun milliyetçilik kasmayacağım. Hep söylüyor, yazıyorum. Ekonomik anlamda bağımsız değilseniz, üretmiyor, borcu borçla çeviriyorsanız ve dışa bağımlıysanız büyük Türkiye'den, istikrarlı ekonomiden bahsedemezsiniz.
***
Ne acı verici ki yeni dedikleri, büyük dedikleri Türkiye, AKP döneminde sopa ve para ile tehdit edilebilen bir ülke oldu. Bundan ötesi var mı? Bana göre yok! Amerika'ya, tabiî olarak NATO'ya rağmen Kıbrıs'a müdahale edebilen bir ülkeden, terör örgütünü vurma diye tehdit edilebilen ülkeye evrildik. "Ülkemin topraklarında yetişen haşhaştan sana ne!" derken, NATO zirvesinde işini doğru yaptığı için Trump tarafından tüm liderler içinde bizimki tebrik edildi diye sevindik!
***
Aynı Trump Suriye'den çekilip ihaleyi bize bırakırken de "Reis istedi, ABD kabul etti" diye övündük! Sonra çıkıp küstahça tehdit ettiğinde ise "Stratejik ortaklar sosyal medya üzerinden konuşmaz." diyerek çok sert bir açıklamayla kızgınlığımızı gösterdik! Öyle ya telefondan söyle kimsenin haberi olmasın, ne âlemi var dünyaya göstere göstere açıklama yapmanın! Şimdi şu soruyu kendinize bir sorun lütfen:
ABD'nin tehditlerine, baskısına ve ambargosuna, ülke içinde ise yağ, tüp ve ekmek kuyruklarını diline dolayanlara rağmen, haşhaş da ekebilen, dünyayı karşısına alarak Kıbrıs'a müdahale de edebilen Türkiye mi, yoksa Ege'deki adalardan Kıbrıs'a, Libya'dan Mısır'a, Rusya'dan Irak ve Suriye'ye kadar dış politikada millî bir siyaseti olmayan, BOP eş başkanlığı yapan ve bir terör örgütü yüzünden tehdit edilebilen şimdi yeni dedikleri Türkiye mi bağımsız? Binlerce yıllık Türk tarihi içinde gele gele bu döneme denk geldik ya!
Ne yapalım kader böyleymiş!...
Levent Bulut