1923 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Cumhuriyeti, Amerika ile 1945’lerde ilişki geliştirmeye başladı.
5 Nisan 1946‟da Washington’da Ermenilerce öldürülen Türk büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesi Amerikanın
Missouri savaş gemisi ile İstanbul’a getirildi. Gemi sempatiyle karşılandı.
8 Ağustos 1946‟da Sovyetler boğazlarda üs ve müşterek savunma istediler.
Türkiye 22 Ağustos 1946‟da bunu reddetti. Sovyetler bu isteğini 28 Eylül 1946‟da tekrarladı. Türkiye tedirgindi.
12 Mart 1947‟de Truman Doktrini yayınlandı.
Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri'nin uluslararası politikasının değiştiğini ve Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmişti.
Bu doktrin ile Amerika Birleşik Devletleri "komünizm tehdidi" altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklamıştı.
Bu kapsamda Yunanistan’a 300 Milyon dolar, Türkiye’ye 100 Milyon dolar yardım yapılmıştı.
Bu süreci Marshall yardımları takip etti. Soğuk savaşta Türkiye ABD’den yana olmuş ve bu süreç 1990‟ların sonuna kadar yani SSCB’nin çöküşüne kadar devam etmiştir.
Amerika ile 1945 yılında beri yapılan flört 1950’de nişana dönüşmüştür. 1950 yılında Türkiye Güney Kore savaşı için ABD’nin yanında yer alarak Kore’ye asker göndermiştir (5090 kişi). Kore toprakları Mehmetin kanı ile sulanmıştır.
ABD Türkiye’yi bu bonkörlüğünden ötürü 1952 yılında Nato oluşumunun içerisine alarak mükafatlandırmıştır.
Bu arada Türkiye’de Demokrat parti iktidardadır. Başbakansa Adnan Menderestir.
Ülkemize o yıllarda Amerika’dan Marshall yardımı adı altında gıda maddesi !!! (zeytin yağı kullanmayalım diye margarin, süt içmeyelim diye süttozu vb) para ve askeri malzeme verilmektedir.
O yılların DP (Demokrat Parti) sloganı küçük Amerika olacağız söylemidir.
Alınan paralar ile popülist politikalara uygun, hiçbir yatırım değeri olmayan aynı bugünkü gibi oto yollar, gösterişli binalar vb şeyler yapılmaktadır. Türkiye’de Amerika’ya muazzam bir sempati vardır. Çünkü Rusya’ya karşı, yanı başımızda kuvvetli bir destek, kuvvetli bir müttefik vardır.
Ülke o günden bu günlere, Amerika’nın yönlendirmesi ve güdümünde geldi.
Bugünse S400 füzeleri sayesinde 74 yıllık uzun, sonu olmayan yorucu bir nişan döneminden sonra, nişanı atma aşamasına geliyoruz. Çünkü ABD S400 hava savunma sistemi almamıza, ülkemiz savunmasını kuvvetlendirme arzumuza karşı.
En iyi müttefikimiz olarak 4 Temmuz 2003’de, Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuvalı da bu güvendiğimiz müttefik geçirmişti.
Kısaca aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık. Şöyle ki, ayıyla yatağa girersen seni ezer, kartalla yaşamaya kalkarsan seni parçalar. Yani her durumda ya ölürsün ya da en iyimseri sakatlanırsın.
Şunu da diyebilirsiniz Tank Palet fabrikanı Katar’a sattın, öte yandan ordunu sessizce lağvetmeye çalışıyorsun, bir yandan da yurt dışından savunma sistemi almaya çabalıyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi.
Ülkenin tutarlı bir politikası ve politikacıları olmayınca böyle oluyor.
Küçük Amerika söylemi benim ülkemde beşinci sınıf çok ama çok kötü bir replikadan öte gidemedi.
Ve bugün hala ülkem insanı kendini gelişmiş, büyümüş ve kudretli sanmaktadır.
Yarın olabilecek bir savaş durumunda, kalkanını duvardan indirip, kılıcını beline bağlayarak düşmana karşı gidecektir.
Ne diyelim mevlam neylerse güzel eyler.
Zafer Atun
13/06/2019
zaferatun.wordpress.com