Küdüs, kimin başkenti olacak?
ABD eski Dışişleri Bakanı Rice, Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ni “Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 İslâm ülkesinin haritası değişecek” diye açıklamışken Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu projenin eş başkanı olduğunu söylemişti.
Rice, 2007’nin Temmuz ayında, Kudüs’te yaptığı açıklamada da “Yeni Ortadoğu için zaman geldi!” demişti.
Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise Suriye, Ürdün ve Lübnan ile açık Pazar kararını açıkladıktan sonra, Akif Beki’nin yazısına göre “Yakında Kudüs başkent olacak. Ve hep birlikte gidip Mescid-i Aksa’da namaz kılacağız” dedi.
Kudüs kimin başkenti olacak? Filistin’in mi?
İyi de bunu kim yapacak? ABD mi AB mi yapacak? Yoksa İsrail insafa mı gelecek?
Bunların hiçbiri değil! MOSSAD’ın geliştirdiği, Bernard Lewis’in son şeklini verdiği “İstanbul başkentli Ortadoğu Birleşik Devletleri Federasyonu” fikri ilk olarak Talabani tarafından seslendirilmişti.
Talabani, “Hayalim İstanbul’un başkent olduğu Ortadoğu Birleşik Devletleri’dir” diyordu.
Bernard Lewis ise 1996 yılında İstanbul’da verdiği konferansta, Türkiye, Irak, İran’ın yarısı, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Yemen ve Mısır’ın tek bir federasyonda birleştirilmesi fikrini harita ile açıkça ortaya koymuştu.
Başkentin İstanbul veya Kudüs olması fark etmezdi. Çünkü Yahudi sermayesi devlete hakim olurdu. İşte “Büyük İsrail” dedikleri bu Ortadoğu Birleşik Devletleri idi..
2004 yılı Mayıs ayında USİAD’ın 3. Danışma Kurulu Toplantısı’nda, Prof. Dr. Anıl Çeçen,
- “Bugün, İstanbul sermayesi, İstanbul civarında ayrı bir devlet yapılanmasına, ayrıca Trakya’yı ve bütün Marmara’yı, Ege’yi ve Kapadokya dedikleri bölgeyi Avrupa merkezli bir federasyona katmaya yatmış durumdadır. İstanbul sermayesi ile İsrail arasındaki ana çelişki, başkentin İstanbul mu yoksa Kudüs mü olacağı çelişkisidir. Türk ordusu üzerinde psikolojik harekat uygulanmaktadır. Asker ile emperyalizm karşı karşıyadır. Bu gidişe dur diyebilmek için ulusal bir plân çerçevesinde ulusal sermayenin bir araya gelmesi zorunludur”
2006 yılı Kasım ayında Harvard Üniversitesi, “Küresel Müzakere Birimi” adı altında bir örgütlenme oluşturdu. Bu birim “Harran’dan El Halil’e” (Kudüs’e) kadar 1100 kilometrelik bir “İbrahim Yolu Yürüyüşü” tasarladı. Türkiye’de bu projeyi dinler arası diyalogçular destekledi. Yürüyüşün El Halil’de bitmesinin gerekçesi; Hz. İbrahim’in türbesinin burada bulunması olarak gösteriliyordu!
Oysa Hz. İbrahim, önce Filistin’e, sonra da oğlu Hz. İsmail ile birlikte Mekke’ye giderek, Kâbe’yi inşa etmiştir. Nemrut, Hz. İbrahim’i Şanlıurfa’da yakmak istemiştir. Balıklı Göl’de Hz. İbrahim’in bir makamı vardır.
Hz. İbrahim’in ana yolu, Şanlıurfa ile Mekke arasındadır!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin organları ise bir süreden beri, bu projelere direnecek kim varsa, onları etkisiz hale getirmek için kullanılıyor!
Bugünlerde bazı tahliyeler ve hakimlere verilen tazminat cezaları için özellikle TRT, neredeyse kadrolu eski savcılara yaygara yaptırıyor. Başbakan bile “yargıya güven bitmiştir” diyor.
Gizli tanıklarla, hiçbir somut delil göstermeden insanlar tutuklanırken hiç sesleri çıkmıyordu.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Kazanın doğurduğuna inanıyordunuz da şimdi öldüğüne niçin inanmıyorsunuz?”
Ama bütün yaptıkları Küdüs veya İstanbul başkentli Orta Doğu Birleşik Devletleri senaryosuna hizmetten ibarettir. Keşke İslâmcı olsalardı!
Arslan BULUT
YENİÇAĞ
19.06.10