Bu makale “Kur’an ve Atatürk İlkeleri” kitabında resmini çizdiğimiz devletin pratikteki yapılanmasını ele almaktadır.
Bunun için aşağıdaki iki ayete bakmamız yeterli olacak:
Şüphesiz Allah size, emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, en iyi işiten, en iyi görendir. (Nisa, 58)
Ayette emanetlerin (yöneticilik görevlerinin) dindar olanlara, müslüman olanlara, şu veya bu gruptan olanlara verilmesi değil, ehline verilmesi isteniyor. O halde yöneticilik görevi, yöneticilik vasıflarına sahip, yeterliliğini ispatlamış, bilgi sahibi insanlara verilecektir. Ancak burada bilgi ve yeterlilik sahibi insanları kim seçecek sorusu gündeme gelmektedir. Yönetim sergileyebilecek ehil kişileri ancak başka ehil kişiler belirler. Tıpkı bir doktorun ya da bir marangozun ehil olup olmadığını bir başka doktorun ya da marangozun bilebileceği gibi. O halde, yöneticilik görevini de kendisini bilgisi ile ispatlamış başka bilgi sahibi insanlar seçecektir. Bu seçici kurulun kimlerden oluşacağı kanun ile belirlenir. Devlet kademelerinde görev almış veya kendisini bilgisi ile ispatlamış kişilerden oluşabilir. (Bu konuyla bağlantılı olarak sitemizde yer alan “Yönetimin Meşruiyeti” başlığını okumanızı tavsiye ederiz. Bu yazıda yöneticileri neden halkın seçmediği hususu da yer almaktadır.)
İşte, sen, sırf Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. Şura’ya git/İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Ali İmran, 159)
Muhammed peygamber, hem bir peygamber hem de bir devlet başkanı idi. Bu iki görevin bir kişide toplanmış olması devlet başkanı Muhammed ile peygamber Muhammed’in birbirlerine karıştırılmasına neden olmuştur. Ayette “onlara danış” denmektedir. “Onlar” denilen o günkü Medine Şehir devletinin halkıdır. O halde, devlet başkanı Muhammed devlet işlerinde halka danışacak, karşılıklı görüşme ve istişare ile işler halledilecektir. Bugün yapılması gereken şudur. Halk kendi arasından bir halk meclisi/millet meclisi seçecek. Milletvekili seçilenler meclisi oluşturacak, meclisin tamamı halkı temsil edecek. Yöneticiler ile milletvekilleri arasında hiçbir organik bağ olmayacak. Yani bugünkü gibi halkın seçeceği vekilleri parti başkanlarının belirlediği ve vekillerin koltuklarını parti başkanına borçlu olduğu bir sistem olmayacak. Meclis direk olarak halkın içinde seçilecek ve bir bütün olarak halkı temsil edecek. Kanunlar yönetim ile meclisin karşılıklı istişare etmeleri ile çıkacak. Ancak doğaldır ki yönetime ehil kişiler/bilgili kişiler gelebileceği gibi cahil ve kendi çıkarının peşinde olan kişiler de gelebilecektir. Bu durumda halkı temsil eden meclis, topyekün bir muhalefet meclisine dönüşecek ve yönetimin başının üstünde sallanan orak olacaktır. Yöneticiler halka hesap verme bilinci ve sorumluluğu ile hareket edecek, yapacakları hatanın bedelinin ağır olduğunu bileceklerdir. Yöneticilerin halkı ve halk meclisini karşısına alma korkusu adaletli kanunların çıkmasına sebep olacaktır.
Devlet yapılanmasını kısaca bu şekilde tarif etmek mümkün.
Şölen Can Evin