Evrende herşey bilim ile açıklanabilirken ve bilimin konusu olurken, Kur’an’ın bilimden nasipsiz olduğunu düşünmek hem bir talihsizlik hem de ilk elden ulaşılacak bilgiye daha uzun yollardan ulaşılmasına neden olacak bir ön yargıdır. Ayetler yüzyıllardır yerinde durmasına rağmen “görüş farklılıkları!” olmasının sebebi, Kur’an’a başka bir alemden gelmiş efsun kitabı muamelesi yapmak veya Kur’an’ı metafizik aleme açılan bir kapı olarak görmekten ileri gelmektedir. Eğer Kur’an’ı şifreli şeyler anlatan, gizli ilimler barındıran bir Kitap zannedersek yanlış yapmış oluruz.
“Bilim”, Arapça “ilim” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Bilim dediğimizde de bugün fakültelerimizde okutulan tabii ve sosyal bilimlerden bahsediyoruz. Hiç kimsenin akla ve bilime dair olandan başka bir bilgisi yoktur. İlim kelimesinde gizli anlamlar aramak, akla mantığa sığmayan gerçek dışı hikayeleri kişilerin ilmine bağlamak doğru değildir. Öncelikle bilmemiz gereken şudur ki, Allah bize birşeyler anlatırken bizim aklımızın almayacağı şeyleri anlatmaz. Bizim aklımızın alacağı şeyler ise ancak akıl, bilim ve bilgi ile kavrayabildiğimiz gerçeklerdir. Sadece Kur’an’a bakış açımızı bu şekilde oturtabilmemiz bile, din diye anlatılan bir çok hikaye, uydurma ve hurafeden kurtulmamızı sağlar.
Bilim, ait olduğu dalın adıyla anılmakla birlikte, bilgiye ulaşmanın yoludur. Bir olgu ancak bilimsel aşamalardan geçip akıl yürütmelerin yapılabileceği bir kuram haline gelmesinden sonra “bilimsel” olarak kabul edilir. Bu bilimsel verinin sonuçlarından da tüm insanlar yararlanır. İnsan beş duyusuyla algılar ve bu beş duyudan gelen verileri değerlendirmek suretiyle bilgiye ulaşır. Vahiy, akıl ve bilim arasındaki paralelliği göremeyenler, insan uydurmalarını din kabul ederek din ve bilimin çatıştığı noktasında savlar ileri sürmüşlerdir. Oysa ki küçük bir akıl yürütmeyle dahi din ve bilimin aynı şeyleri anlattığı rahatlıkla ortaya çıkabilecektir. Bu dünyada yaşayan, doğaya biraz ilgi duyan, evren ile ilgilenen herkes bu evrenin ve dünyanın bir düzeni olduğunu anlar. İşte bu düzen ve intizam bir bilim sayesindedir. Bu da Allah’ın ilmi iledir. Bütün evren bir düzen ve intizam içinde bir bilim ile yaratılmışken, Allah’tan gelen Kur’an’ın bilimden nasipsiz bir Kitap olduğunu düşünmek doğru olmayacaktır. Kur’an’da yazanlar ile bilimsel araştırmaların bize öğrettikleri arasında paralellik mevcuttur.
İslam alimi, Kur’an alimi yoktur. İslam veya Kur’an bir bilime isim vermezler, bir bilim dalı değillerdir. Fizik, kimya, biyoloji, antropoloji, jeoloji, botanik, dil bilimleri vardır. Bu bilimler sayesinde elde edilen bilgilerin de Kur’an ile doğrulanması, tamamlanması veya Kur’an ışığında bu bilimlerde ilerleme kaydetmek vardır. O sebeple kendisini İslam veya Kur’an alimi diye niteleyenler bilgisizce cehaletin kör kuyusunda bocalamaktadır. Eğer Kur'an üzerinde bir araştırma yapılmak isteniyorsa en az bir bilim dalı üzerinde çalışmış olmak gerekir.
Kendilerine İslam alimi, Kur'an alimi diyenlerden çokça işittiğimiz bir söz vardır: "sen Arapça bilmiyorsun, onun için din hakkında konuşamazsın". Bunun kökten yanlış bir anlayış olduğunu, Arapça bilmekle dil bilgini olmak arasında dağlar kadar fark olduğunu çok vahim bir örnekle göstermek istiyorum. Bu ülkede bir Diyanet İşleri Başkanlığı var vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu din konusunda buradan gelen bilgiye itibar ederler. Arapça bilen fakat dil bilgini olmayan ve dini nakillerden öğrenen bir anlayışa sahip Diyanet İşlerinin Kur'an Mealini açalım ve Hacc 15. ayetini okuyalım:
Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa
hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği
şeyi giderecek mi?4
İnsanları intihara teşvik eden bu ayetin çevirisi Diyanet'te onlarca kişiden olan bir komisyona aittir. Mecaz bir anlatımı (müteşabihte denir) ne hale getirdiklerine bir bakın. Yaptıkları çeviride yanlışlık görmeyerek Allah'a bu ayeti yakıştırabilenler İslam alimleridir! Ayetin gerçeği şöyledir:
Kim, Allah'ın, kendisine dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyor idiyse, hemen semaya bir sebep uzatsın, sonra, … kessin. Sonra da baksın bakalım bu plânı, kendisini öfkelendiren şeyi [kafasındaki takıntıyı] giderecek mi?
Anlamı, ise yarar sağlamayan şeylere ibadeti kesin de Allah'a yakınlaşmaya sebep arayın.