Kur'an'da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi

İslâm dini hakkındaki görüş ve paylaşımlarınızı yapabileceğiniz bölümdür.

Kur'an'da İnsanın Yaratılışı ve Evrimi

İletigönderen Otopsi » Prş Mar 19, 2009 14:50

KUR’AN’DA İNSANIN YARATILIŞI VE EVRİMİ

Giriş: Kur’an Nasıl Okunmalı ve Yorumlanmalıdır?

Konunun Kur’an’daki ele alınış şeklini tesbit etmeden önce, Kur’an’ın nasıl anlaşılıp yorumlanması gerektiği üzerinde birkaç hususu belirtmeğe çalışalım.

Kur’an kendi ifadesiyle, en doğruya götüren bir Kitap’tır.(İsra, 17/9) Hedefi kişinin mutluluğu ve hidayetidir. Bu anlamda yol gösteren bir rehber durumundadır. Dolayısıyla bugünkü anlamda bir felsefe ve bir ilim kitabı olmaktan uzaktır. Bununla beraber, ilmî ve felsefî düşünce ve yoruma açık ayetlerin sayısı oldukça fazladır. Böyle ayetler, Kur’an’ın asıl hedefi olan mutluluk ve hidayet için kişinin düşünüp araştırması, kendini ve kâinatını tanıması ve onları yöneten kanunları bulması, Tanrı’nın yaratma ve ilminin sonsuzluğunu anlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Şu halde Kur’an genel hatlarında insanın inandığı ile bildiği arasında bir irtibatın kurulması gerektiğini belirtmektedir. Bu husus bizi sonunda imana götürecek bir tefekkür ve düşünce sisteminin Kur’an’da var olduğu noktasına ulaştıracaktır. Biz buna tabiri caizse “Kur’an fikir yapısı” veya “Kur’anî düşünce sistemi” diyoruz.

Kur’an’ın fikir yapısının iskeletini elde edebilmek için, ilk önce Kur’an’ı herhangi bir peşin fikre sahip olmaksızın objektif bir biçimde okumalıyız. Yani Kur’an’ı sonra çıkan İslâm düşünürlerinin kendi ekollerinin eğilimlerine uygun biçimdeki yorumlarının ve düşüncelerinin etkisi altında değil, bizzat Kur’an’ın kendi düşünce sistemi içinde anlamaya çalışmalıyız. Yani Kur’an’ı bizi götürmek istediği düşünce sisteminin atmosferi altında okumalıyız. Diğer bir tabirle, Hz. Peygamber ve sahabelerinin anladıkları şekilde anlamaya çalışmalı, sonra da kendi bilgi, fikir ve düşüncelerimizi bu temel üzerine oturtmalıyız.

Şurası muhakkaktır ki, Kur’an’ı anlama insanın kendi düşünce ve kültürüne göre seyyaldir. Kendini okuyan ve araştıran insanla beraber anlamlar büyür ve gelişir. Yani insan kendi kültürü kadar Kur’an’ı anlar ve yorumlar. Fahrettin el-Râzî’nin ifadesiyle: “İnsan ne kadar alimse Kur’an’ı o kadar fazla anlar.”

Bir diğer husus, Kur’an’da neyi ararsak onu bir parça buluruz. Mesela düşünceleri birbirine zıt İslâm mezhepleri kendi görüşlerinin daha doğru olduğunu ispat için Kur’an ayetlerini gösteriyorlardı. Bu nevi zıtlıklardan kurtulmak için, Kur’an ayetleri arasında bir anlam zinciri kurmak gerekir. Yani, bir ayete verilen anlam ve onun yorumu, bir başka ayetle tevfik edilebilmelidir. Bu husus Kur’an’ı bir bütün içinde ele alıp onun fikir sistemi doğrultusunda olmalıdır. Aksi takdirde onu okuyan ve araştıranlar, kendi inanç ve düşüncelerindeki çelişkileri nasslara atfedeceklerdir. Halbuki Kur’an, yukarıdaki satırlarda belirttiğimiz gibi, kişinin bilgisi ve inancı arasında bir irtibatı vurgulamaktadır. Öte yandan Kur’an, tefsir tarihi boyunca, müfessirlerin yaşadıkları asırların ilmî ve felsefî değerleri ve problemleri doğrultusunda yorumlana gelmiştir. Geçmişe nisbeten ondan anlaşılanla şimdi anladıklarımız arasında farklar vardır. Bu bize: 1) İnsan olgunlaştıkça, irfanı arttıkça Kur’an’ın ona göre konuştuğu 2) Kur’an’ın her asrın değer ve mantığına hitap edildiğini gösterir. Bu iki noktayı iyice müşahede edebilmek için Kur’an’daki kavramların etimolojik ve semantik analizlerini yapmak gerekir. Kısaca Kur’an büyük bir medeniyet kuran kılavuzdur, ancak Kur’an’ın hakikatlerini tefsir eden, onu anlayıp tatbik eden insandır. İnsan olgunlaştığı, ilim ve irfanı arttığı ölçüde, hattâ kendini ve kâinatı daha iyi tanıdığı ölçüde, Kur’an’ı anlayacaktır. Netice olarak, Kur’an, her insana kendi kültür düzeyine göre başka şeyler söyleyecektir.

Şimdi, yaratılış ve evrim konusunu Kur’an açısından ele alarak,, o nun fikir sistemi doğrultusunda ve günümüzün modern biyolojik bilgilerin ışığı altında ayetlerin yorumunu yapmaya çalışacağız.

Hayatın Menşei

Kur’an’da insanın yaratılışının, göklerin, yerin, bitkilerin ve hayvanların yaratılışından sonra olduğu görülmektedir. Dolayısıyla insan, yaratıklar zincirinin en son halkasını teşkil etmektedir. Orijini ise, diğer canlılarla birlikte ilk hayatın orijinine kadar uzanmaktadır.

Canlı dünyasına ilişkin olarak hayatın orijini meselesi, Kur’an’ın muhtelif ayetlerine serpiştirilerek, Kur’an’ın insanı sevk etmek istediği düşünce istikametinde, inorganik yaratma ve organik yaratma bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.

اولم ير الذين كفروا ان السموات و الأرض كانتا رتقا ففتقناهما و جعلنا من الماء كل شئ حي أفلا يؤمنون

“İnkar edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi görmüyorlar mı?”(Enbiya, 21/30)

و الله خلق كل دابة من ماء فمنهم من يمشى على بطنه و منهم من يمشى على رجلين ومنهم من يمشى على اربع يخلق الله ما يشاء ان الله على كل شئ قدير.

“Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi de dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye Kâdir’dir”(Nur, 24/45 )

الذى جعل لكم الأ رض مهدا وسلك لكم فيها سبلا وانزل من السماء ماء فاخرجنا به أزواجا من نبات شتّى

“Sizin için yeryüzünü döşeyen, yollar açan, gökten su indiren O’dur. Biz bu su ile türlü türlü, çift çift bitkiler yetiştiririz.”(Taha, 20/53 )

Bu ayetler bize gösteriyor ki, her canlı varlığın mâhiyeti sudur ve sudan yaratılmıştır. Bu husus, canlıyı teşkil eden her hücrenin ilk elementinin su olduğunu belirler. Dolayısıyla susuz, yeryüzünde hayatın imkansız olduğu da açıktır.

Ayetlerde geçen “min’el-ma” ( من الماء) veya “min ma’in” (من ماء) ifadesi, gökten inen su, denizlerin suyu veya her hangi bir sıvı anlamlarına gelmektedir. Birinci anlamda, her nebatî hayatın zorunlu unsurudur. (20/53) İkinci anlamda, hayvanî hayatın teşekkülüne sebep olan her hangi bir su kastedilmektedir. (24/45 ) Üçüncü anlamda ise, dölleyici özelliği bulunan ve canlının üreme bezlerinden çıkan bir sıvı kastedilmektedir. Bu anlamda spermatozoid’ler söz konusudur. Dolayısıyla insanın hilkatini bu su tayin etmektedir.

İnsan, kendini çevreleyen varlıklar arasında yaratılmıştır. İnsanın tabiata ve diğer yaratıklara hakimiyeti, kendisine ilahî ruh verilip akıl ve idrâkını elde etmesinden sonradır. Bununla beraber insan, bedenî yönüyle kendinden önce yaratılmış diğer varlıklarla irtibat halindedir. Nitekim İslam düşüncesinde de insan, bedenî ve ruhî yönüyle ikilik arzeden bir varlık olarak düşünülmüştür. Aslında, insanı, bedenî ve ruhî yönüyle ikiye ayıran bizzat Kur’an’dır. Şu halde, insan maddi varlığı cihetiyle toprağa ve suya, ruhî varlığı yönüyle de bir üst âleme bağlıdır. Toprağa bağlılığı bize, insanın fizikî ve hayvanî görünümünü, âlem-i Emr’e bağlılığı da onun üstünlük ve halifelik yönünü verecektir.(Yakıt, l’Attitude.,, s . 139-140)

Gerçekten, “. fert olarak insan, insan ırkının bir cüz’üdür. İnsan ırkı da daha geniş bir bütünün yani hayvanlar âleminin bir cüz’üdür. Hayvanlar âlemi de daha geniş bir bütünün nebatat hayatını içine alan organik âlemin bir cüz’üdür. Organik âlem de daha geniş bir âlemin yani hayvanat ve nebatat âlemini içine alan Arz’ın bir cüz’üdür. Arz da daha geniş bir bütünün yani bizim güneş sistemimizde doğrudan doğruya sayısı bilinmeyen bir güneş sistemlerinin ve samanyollarının bir cüz’üdür ve nihayet onlar da bütün kâinatın bir cüz’üdür. ” Bu itibarla fert olarak insan, metamatik ve lojik prensiplerle kavrayamadığımız kâinatın doğrudan doğruya bir cüz’ü olmaktadır. Yani orijini, yaratılışı ve gayesinde –tıpkı kâinat gibi- bir bütün olarak ve derinliğine anlayamayacağımız bir varlık olarak karşımıza çıkmaktadır.(Ensarî, s. 25 ) Bir diğer ifadeyle, fert olarak insanı idare eden kanun, daha geniş bir bütünün yani insanlığı idare eden kanunlar sisteminin bir cüz’üdür. Bu zincirleme bizi, kâinatı yöneten genel bir kanunun cüz’ü olmaya kadar götürecektir. Dolayısıyla kâinatı yaratan ve yöneten kanunla insanı yaratan ve yöneten kanunda bir aynilik olacaktır. Bu husus Kur’an’da açıkça belirtilmektedir.

ما خلقكم ولا بعثكم الاّ كنفس واحدة انّ الله سميع بصير

“Ey insanlar: Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah İşitendir ve Görendir.”(Lokman, 31/28 )

Evrim: İlahî Bir Kanun

Kur’anî ifadeler boyunca, insanın ister toprak ister nutfeden gelen maddî varlığının inorganik ve organik şartlara tamamen bağlı olarak tedricen gelişip tekamül ettiği ayrıca kültürü, eğitimi ve irfanı arttıkça ruhî bir tekamüle de uğradığını görmekteyiz. Genel olarak baktığımızda Kur’ân’da insan için “inorganik”, “organik” ve “ruhi” olmak üzere üç nevi evrim olduğu göze çarpmaktadır.(Ateş, Kur. Gör. Ev. T eo., s. 1 27 vd. Yakıt, l’Attitude., s. 140) Biz burada insanın inorganik ve ruhî evrimini bir yana bırakarak, organik veya biyolojik evrim üzerinde ilgili ayetlere dikkatimizi teksif edeceğiz.

Biyolojik anlamda yani inorganik evrimde insan 1) topraktan gelerek tedricen gelişen 2) nutfeden itibaren tedricen gelişen varlık olarak iki görünüm arzetmektedir. Birincisi her ne kadar inorganik safhaları muhtevi olsa da belirli bir merhaleden sonra organik safhaya dönüşmekte ve bunun etaplarını izlemektedir.(Yakıt, l’Attitude.,, s . 140 vd.)

Şurasını önce belirtmek gerekir ki, insanın evrimi Kur’an’da ilahî bir kanun olarak karşımıza çıkmaktadır.

ما لكم لا ترجون لله وقارا وقد خلقكم أطوارا

“Ne diye Allah’a gereği gibi bir davranışta bulunmuyorsunuz?Halbuki O sizi evrim merhalelerinden geçirerek yaratmıştır.”(Nuh, 71/13-14)

“Atvâran” kelimesi, tekili “bir halden diğer bir hale geçmek” veya “bir merhaleden diğerine geçmek” anlamına gelen “tavr” kelimesinden gelmedir. Mastarı olan “tatavvur”, günümüzdeki (evolution) kelimesine tekabül eder. Sinonimi olan “tahavvul” de dönüşümcülük (istihale) yani transformisme’in karşılığıdır. Söz konusu ayette “etvâran” kelimesi insan evriminin biyolojisindeki (etapes consecutives) denilen art arda gelen evrim merhalelerinin tümünü içermektedir. Şu halde bu kelimeyi “evrim merhaleleri” şeklinde yorumlamak gerekir.(Yakıt, l’Attitude.,, s . 141 vd.) Bazı müfessirlerce bu ayet, “bir halden diğerine” gibi spiral, “farklı şekiller altında”, “merhaleler halinde” gibi vertikal bir diyalektik şeklinde düşünülerek yorumlanmaktadır. Her halükârda bu ayet bize, evrimin tabiata bahşedilmiş ilâhi bir kanun olduğu gösterir.

İnsanın yaratılışı ve evrim etaplarıyla ilgili ayetleri sıralamadan önce, bu hususta Kur’an’ın Adem yerine insan kelimesini kullandığını belirtmek gerekir. Zira insan kelimesi cins isim olarak bütün her insanı kapsamakta ve Adem de bu kapsama girmektedir. Kur’an Adem’i, bir yandan insanı temsil eden ve onu temel ve beşeri karakterleri açısından sembolize ederken, öte yandan beşeriyetin ilk peygamberi olarak göstermektedir. Şu halde, insanlığın yeryüzüne çıkışı ve evrimi konusunun, Peygamber Hz. Adem’le hiçbir ilişiği yoktur. Zaten evrime karşı çıkanların en büyük yanılgısı Adem’i ilk insan olarak telakki etmelerinden sudûr etmiştir. Muharref kitapların ve israiliyatın etkisinde kalan bazı müslümanlar bu konuda Kur’an’ın hakikatlerini maalesef anlayamamaktadırlar. Kaldı ki Kur’an vahiy öncesi beşeriyetin varlığını imâ ederken ayrıca bize bir “Vahiy tarihini” vermektedir. Günümüz insanının tarihini “ilk Vahiy alan” diyebileceğimiz Adem’den başlatmakta ise de, Adem’in ilk insan olduğunu ve bütün insanların biyolojik babası olduğunu belirtmez. Şu halde Kur’an’da insanın yaratılışı ve tekamülü ile, Peygamber Hz. Adem’in şahsında insanlığın halife oluşu ayrı ayrı şeylerdir. Şimdi konuya ilişkin ayetlerin yorumlarına geçelim.

إن مثل عيسى عند الله كمثل آدم خلقه من تراب ثم قال له كن فيكون

“Allah’ın indinde İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu da topraktan yarattı Sonra ona “ol” dedi o da olur.” (Al-i İmran, 3/59)

يا ايها الناس ان كنتم في ريب من البعث فإنا خلقناكم من تراب ثمّ من نطفة ثمّ من علقة

“Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekte şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için, sizi önce topraktan sonra nutfeden sonra da alaqa (embryon)’dan yarattık.”

والله خلقكم من تراب ثمّ من نطفة ثمّ جعلكم أزواجا.

“Allah sizi topraktan sonra nutfeden yaratmış ve sizi çiftler halinde varetmiştir. ” (Fatır, 35/11)

Bu ayetlerde dikkatimizi çeken, Adem’in ve bütün insanların orijinlerinin toprak olduğudur. Hayatın orijini su, insanın orijinini toprak olarak belirten Kur’an, canlı varlık insanı, toprak ve su karışımı olarak görüyor. Şu halde insan, bugünkü haline gelmeden önce, ilk canlı hücrenin orijini kadar eski bir maziye sahiptir. Zaten Kur’an bize her ne zaman insanın orijininden bahsetse, onun ilk ve ana maddesini söylüyor ve geçirdiği evrim merhalelerini konteksi olmadıkça tek tek zikretmiyor, ilk yaratılışın Allah’ın “ol” (kun) emrine müteakiben olduğunu belirtiyor.

“Ol” Emri

“Ol” emri Kur’an’da sekiz yerde geçer. Bunlardan dördü Hz. İsa hakkındadır. Diğer dördü de yaratma ve yeniden dirilme hususundadır. Kur’an’da insanların yaratılışı, yeniden dirilmeye bir delil olarak getirilmektedir. (metaforik bir ifâde ile)

“Allah insanı topraktan yarattı” ayeti, topraktan hayata doğru giden bir seleksiyonu (ıstıfa) belirler. “Ol” emri bu seleksiyonun bir insan varlık olması cihetinde verilmiştir. Tanrı’ın ilmindeki mahiyet ile bu var oluş oluş bir aynilik arzetmektedir. Buna Din Felsefesinde (coexistence) denir. Mâhiyet “ol” emrine müteâkiben evrim etaplarını izliyerek varlığa gelmektedir. Kur’an’a göre her evrim etabı yeni bir yaratmadır. Kur’an’da bu oluşun keyfiyetini, önce insanı meydana getiren maddenin yaratılması sonra da ona şekil verilmesi şeklinde olduğunu aşağıdaki ayetten anlamaktayız.

الذى خلقك فسوّاك فعدلك فى اىّ صورة ما شاء ر كّبك

“O, seni yaratan şekil veren ve mütenasib kılan ve dilediği şekilde seni terkib edendir.”(İnfitar, 82/6-8 )

Allah, eğer insanı bir heykel varlık gibi yaratmış olsaydı tıpkı Adem kıssasının halk inanışındaki şeklinde olduğu gibi ona şekil verişi, onu canlı olarak yaratmasından önce olurdu. Halbuki ayet, insanın önce canlı olarak yaratıldığını sonra da ona şekil verildiğini söylüyor. Yani “hominisation” (insanlaşma) “ol” emri doğrultusunda, “canlı bir varlık” olarak yaratılmasından sonradır.

Hayatın ve insanın ilk maddesi “ol” emrini alıyor ve bu “oluş” devam ediyor. Zira ayetin devamında “feyekun” (olur, olmaya devam eder) deniyor. Şimdiki ve geniş zaman kipi olan muzari sigası kullanılmış. Eğer geçmiş zaman kipi olan “fikane” (oldu) şeklinde bu fiil ifade edilseydi, o zaman insanın yaratılışında bir evrimin ve seleksiyonun varlığı ve bu oluşun uzun bir zamanı gerektirdiği söz konusu edilemezdi. Öte yandan yaratmanın devamlılığını da gösteren bu ifadeler ünlü kelamcı Eş’arî’yi “Allah’ın her an yaratmakta olduğu ve yaratmanın durmadığı” fikrine götürmüştür. Şu halde âlem bir halden diğerine geçen bir oluş ve akış içindedir.

أنبتكم من الأرض نباتا

“Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi.”(Nuh, 71/17)

Nuh Suresi’ndeki bu ayetten insanın yerden bir bitki olarak çıktığını, dolayısıyla bir nebatî hayata sahip bir dönem geçirdiğini, ve bitkiler âlemiyle bir akrabalığının söz konusu olduğunu anlamamız da mümkündür. Şu halde ilâhi irade “ol” emriyle insanı, nebati ve hayvani etaplardan geçirerek sonunda ona bir insan şekli vermiştir.

أكفرت بالذى خلقك من تراب ثمّ من نطفة ثمّ سوّاك رجلا.

“Seni önce topraktan sonra nutfeden yaratan sonra da seni insan şekline koyanı mı inkar ediyorsun?”(Kehf, 18/37) ayeti bu gerçeği belirler.

“Ol” emriyle, inorganik bir maddeden organik maddeye, organik maddeden insan şeklini alışa kadar geçen bir periyot ile, ilâhî ruhun verilişiyle insanda bir psişik hayatı başlatan periyot arasında geçen zamanı Kur’an uzun bir zaman olarak açıklıyor.

هل أتى على الإنسان حين من الدهر لم يكن شئا مذكورا.

“İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir?”(İnsan, 76/1)

Nefs Vâhide

يا ايها الناس اتقوا ربكم الذى خلقكم من نفس واحدة وخلق منها زوجها وبث منهما رجالاً كثيرا ونساء.

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten ve ondan da eşini yaratan ve her ikisinden de çok sayıda erkek ve kadınlar çıkaran Rabbiniz’den çekinin. ”(Nisa, 4/1)

Bu ayette insanların tek bir nefisten yaratıldığı söz konusudur. Şurası muhakkaktır ki, müfessirlerin bir çoğu, hattâ hepsi, “nefs vahide”den gayenin Adem, “eşi” tabirinden de Havva olduğu üzerinde bir icmanın varlığından bahsederler. Buradan hareketle Adem’e “ebu’l-beşer” lakabının verildiğini ve bunun da biyolojik baba anlamına geldiğini söylerler. Bu ayette bir icmanın söz konusu olmaması gerekir. Çünkü icma, ahbar değil ahkâm ayetlerinde olur.

Her ne kadar bu ayet bize insanın bir nefsi vahide’den yaratıldığını söylese d ebunun Hz. Adem olduğunu belirtmiyor. Zaten “nefs vahide” Adem’in müradifi de değildir. Adem özel isim olarak “ma’rife”, nefs vahide ise “nekire”dir. Adem müzekker, bu tabir ise müennestir. Abduh ve Akseki gibi bilginler, bu anlamın ayetin kendinden çıkarılan bir anlam olmadığını bilakis, israiliyyat tesirinde olan müfessirlerin, nefs vahide’yi Adem olarak yorumladıklarını belirtirler. Menar Tefsiri ayrıca, nefs vahide’yi Kureyş’in ataları diye yorumlayanların varlığından da bahseder.(Akseki,, s . 82 vd. Tefsir el- Menar,, I V, 327) Öte yandan Araf Suresi 189-190 ayetlerde nefs vâhideden yaratılan kişinin Allah’a şirk koştuğundan bahsediliyor. Şu halde nefs vahide’yi “Hz. Adem” olarak yorumlamak hiç mümkün değildir.

Fahrettin el-Razî, nefs vahide’nin “Allah’ın İlmi’nin ve Hikmet’inin kemalini açıklamakta” olduğunu söyler ve bir mutezilî olan Ebu Müslim el-İsfehani’nin ayette geçen “zevc” kelimesini “tür” olarak yorumladığını da kaydeder.(Razi, Tefsir,, I X, 161)

R. el-İsfehanî “nefs vahide”nin “kainat” anlamına gelebileceğini söylerken H. Yusuf Alî de onu “aynı türden” şeklinde anlamıştır. Menâr Tefsiri de bu hususta: “insanı meydana getiren mahiyet veya hakikattır ki, insan bununla diğer varlıklardan ayrılır.” Diyor. Şu halde, nefs vahide kelimesini Adem’le yorumlamaktan ziyade, onu M. Abduh ve A. H. Akseki’nin anladığı gibi: “el-hakikatu’l-insaniyye” (insanî gerçek) ve hayatın nutfesi veya insanı meydana getiren su veya prensip şeklinde anlamalıdır ki, bu anlam diğer ayetlerle tevfik edilebilsin.(Akseki, s. 8 2 vd; Menar, IV, 327) Öte yandan, “Allah sizi topraktan (tın) yarattı. ” ayetindeki “kum” (sizi) zamiri bütün insanları ve Adem’i de kapsamaktadır. Diğer bir ayette de:

يا ايها الناس انّا خلقنا كم من ذكر وانثى.

“Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. ”(Hucurat, 49/13) diyor.

Burada kullanılan kelimeler, erkeklik ve dişilik anlamına gelen “zeker” ve “unsa”dır. Adam ve kadın anlamına gelen “racul” ve “imre’e” kelimeleri kullanılmamıştır. Bugün “zeker” ve “unsa”dan sperm hayvancığı ile dişilik yumurtasını anlamak mümkündür.(Yakıt,, l ’Attitude.,, s . 1 48 ) Ayrıca (x) ve (y) kromozomlarını da düşündürebilir. Sonuç olarak “nefs vahide”den; insanı meydana getiren ve ona hayat bahşeden sıvıyı veya prensibi anlamak gerekiyor.

Evrim Merhaleleri

الذى احسن كل شئ خلقه وبدأ خلق الانسان من طين ثمّ جعل نسله من سلالة من ماء مهين. ثمّ سوّاه ونفخ فيه من روحه وجعل لكم السمع والأبصار والأفئدة قليلا ما تشكرون.

“Her şeyin hilkatini en güzel yapan ve insanı yaratmaya çamurdan başlayan O’dur. İnsanın neslini hakîr bir sudan yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan üfüren, ve sizin için kulak, gözler ve kalpler vareden O’dur. Doğrusu şükrünüz pek az.”(Secde, 7-9) Ayetinde “insanı yaratmaya çamurdan başladı” ifadesi, yaratmanın aniden olmadığını merhalelerle meydana geldiğini belirtmektedir.

Bu ayette dikkatimizi çeken bir diğer nokta da; kendisine ruh verilene kadar insandan üçüncü şahıs olarak bahsedilmis, ruh ve idrak verildikten sonra muhatab sıgasının kullanılmış olmasıdır.

İnsanın insan şekline gelişi de muhtelif merhalelerden sonra olmuştur. İnsanın inorganik maddesinin evrimi yedi merhale ile gerçekleşmiştir. Bunlar sırasıyla: toprak (turâb), çamur (tîn), değişken cıvık ve kokulu çamur (hama’in mesnûn), yapışkan çamur (tîn lâzib), pişmemiş kuru çamur (salsâl)ı pişmiş çamur (şalşal ke’l-fahhâr), çamurdan süzülen bir öz (sulâle min tin).

“Sulâle”, insanın organik evrim döneminin ilk etabı olarak kabul edilebilir. Daha önceki merhalelerden süzülerek gelen bir öz unsuru belirler. Sulâle” kelimesi aynı zamanda meni (sperme) ve nutfe (spermatozoide) kelimelerinin sinonimidir. Ayrıca buna “protoplazma” da denmektedir.(Menar, III, 320)

İnorganik etaplardan sonra ilk canlı hücre, “Ol” emri doğrultusunda, yeni bir yaratılmaya geçmiş, ilâhî iradenin kontrolü altında çeşitli ayıklama ve değişmeler geçirerek insan olmak üzere oluşa devam etmiştir. Hayatın bu yönelişinde insan, organik âlemin bütün türleriyle bir beraberlik arzetmektedir. Önce ilkel bitkileri, sonra tohumlu yüksek bitkileri meydana getiren hayat, daha sonra da hayvanlar alemini basitten mürekkebe doğru ortaya çıkarmıştır. “Biyolojik Nesil Ağacı”nın ana gövdesi ve uzantısı olan dal diyebileceğimiz insan, daha sonra akıl ve idrakına kavuşarak, organik dünyanın en mütekâmil varlığı olmuştur.

a) Ruhun Verilişi: Balçıktan süzülerek gelen sulâle, insanın ilk organik maddesi olmuş, aradan uzun bir zaman geçtikten sonra da insan şeklini almış sonra da kendisine akli melekeler anlamında “Ruh” verilmiştir.

و اذ قال ربك للملائكة إنّى خالق بشراً من صلصال من حمأ مسنون فإذا سوّيته ونفخت فيه من روحي فقعوا له ساجدين.

“Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde balçıktan bir insan türü (beşer) yaratmaktayım, ona insan şekli verip ruhumdan üfürdüğümde ona secdeye kapanın demişti”(Hicr, 28 ) ayetinde ruhun verilişinin insan şeklini aldıktan sonra olduğunu belirtiyor. Yani bu canlı varlığa, aklî melekeler kazandırılmıştır. Bu meleklerin insana ilk secdesidir. İkinci secdeleri ise “Esma” (isimler)in öğretilmesi ve bu isimleri Adem’in tek tek bildirmesinden sonra olmuştur. Melekler dolayısıyla insana iki defa secde etmişlerdir.

b) Seleksiyon Konusu:


İsmail Yakıt

(Yazının devamını Prof. Dr. İsmail YAKIT'ın Ötüken Neşriyat yayınları arasında çıkan KUR'AN'I ANLAMAK adlı kitabından okuyabilirsiniz)

Açıkçasını söylemek gerekirse İslamyiet ve bilim ilişkisi konusunda fazla bilgiye sahip değilim ancak bu yazının yazarı İsmail Yakıt bey İlahiyat bilgisinin yanında biyoloji bilgisinede sahiptir.
Özgeçmişi şu şekilkdedir;



ÖZGEÇMİŞ




1950'de Denizli'nin Tavas İlçesi Kızılcabölük Bucağı'nda dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu memleketinde, liseyi Denizli'de bitirdi. Yüksek tahsilini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde (1970-1974) tamamladı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın burslusu olarak Fransa'ya gönderildi. "Paris-IV Sorbonne Üniversitesi'nde" Doktora yaptı (1974-1979). Doktora tez çalışmaları esnasında, Sorbonne Üniversitesi'nde Mukayeseli Felsefeler Dalı'nda İhtisas Diploması aldı (1976). Kahire (Mısır) Üniversitelerinde araştırmalarda bulundu (1976-1977). Paris Tıp Fakültesi'nin Juvisy Dökümantasyon Merkezinde araştırmalar yaparak "Anthropologie biologique" sertifikası aldı (1978). 1979'da İslam Felsefesi ve Mukayeseli Felsefeler dalında Paris-IV Sorbonne Üniversitesi'nde hazırladığı evrim teorileri üzerindeki Doktora tezini "Pekiyi" dereceyle savunarak yurda döndü. Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler (İlahiyat) Fakültesi'ne Dr. Asistan olarak girdi (1980). KKTC'nde Yedek Subay olarak askerlik yaptı (1980-1981). Yardımcı Doçent oldu (1982). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-İslam Düşüncesi Tarihi Anabilim Dalı'na naklen tayin oldu(1984). Doçent oldu(1986). İslam Felsefesi Profesörlüğü'ne yükseltildi ve akabinde S.D.Ü. İlahiyat Fakültesi Kurucu Dekanlığı'na tayin edildi(1993). Üç dönem arka arkaya dekanlık yaptı(1993-2003). Bu arada Sosyal Bilimler Enstitüsü Kurucu Müdürlüğü görevini de yürüttü (1993-1999). Halen İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Çok iyi derecede Fransızca ve Arapça bilen Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın bir çok yayını bulunmaktadır. Çalışmalarının bir kısmı İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Almanca ve Japonca'ya çevrilmiştir.

30 yıla yakın akademik hayatında bir çok başarılara imza atmış bulunan Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın; yayınlanmış kitaplarının sayısı 15’den;
Yerel ve Ulusal TV. lerde katıldığı sohbet ve tartışma proğramlarının sayısı30’dan;
Atatürk, Din, Laiklik ve Cumhuriyet konularında asker ve sivillere verdiği konferansların sayısı 50’den;
Ulusal ve Uluslararası sempozyum, kongre ve panel gibi katıldığı bilimsel toplantıların sayısı 100’den;
Yurtiçi ve Yurtdışında bilimsel ve kültürel konularda verdiği konferansların sayısı 500’den fazladır

Ayrıca 13 Mart'taki Ceviz Kabuğu Programının konuklarındandır. Yazının doğruluğunu test edecek seviyede bu konuda bilgi sahibi değilim tek amacım farklı bakış açıları kazandırabilmek.
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

İletigönderen yahac » Prş Mar 19, 2009 16:22

Bismillahirrahmanirrahim

Bakara suresi 31-34:

30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.

31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

32 - Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".

33 - (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.

34 - Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.


Iste bu ayetlerde insanoglunun misyonu ozetlenmis durumda. Insanoglu'nun meleklere ve seytana ustunlugu isimlerin hepsini bilmesinde sakli.

Isimlerin hepsi ne demek? - yaratilan tum seylerin ismi ve dahasi. Kendimizden hatirlarsak bebeklikten itibaren devamli isimler ogreniriz. "Bu ne bu?" diye sora sora etrafimizdaki tum nesnelerin isimleri ogreniriz, ta ki bilimin en ince detaylarina kadar. Demek her bir isim(terim de deriz bazen) bir bilginin adi, kodlanmis halidir. Isimlerin tumu o zaman ozetle insanoglunun bilim diye niteledigi alani da kapsar.

Hayatimiz boyunca hep ogreniriz. Olumle birlikte mezun oldugumuz bir okul yani. Ogretmenimiz kim dersiniz? Yuce Allah.

Allah bize bu dunyada isimleri ogretmekte. Insanoglu tum isimleri ogrendiginde misyon tamamlanmis olacak belki de.

Allah bilgiyi inanana da inamayana da ogretiyor, son nefesine kadar sans taniyor.

Bazi bilgiler bir Musluman'in ahlaken yapamiyacagi bazi deneyler sonucu ortaya cikiyor. Ama sonuc dgismez bilgi Allah tarafinda bize aktarilmis oluyor.

Allah'in ogrettigi isimleri ogrenen akli ve gonlu temiz inananlar cennete hak kazanirlar.
Tum bu nimetleri anlama kapasitesinde olmayip Allah'i inkar edenler de bu dunyada gordukleri iyiliklerele yetinmek durumunda kalirlar...

Kardeslerim, Allah'in bize aktardigi isimleri en iyi sekilde ogrenip iyiliklerede yarissak, yasamin kaynagi yuce Allah'imizi devamli sukrederek ansak kendimize iyilik yapmis olmiyacakmiyiz?

Saygilar!
Kullanıcı küçük betizi
yahac
Üye
Üye
 
İletiler: 154
Kayıt: Pzt Kas 05, 2007 17:05

İletigönderen brd » Prş Mar 19, 2009 19:32

Kuran'da atom bombasinin yapilisi da anlatiliyor mu?

Din kitaplarini bilimsel kaynak sayma yobazligindan kurtulmaniz icin daha ne kadar süre gerekecek acaba? Bu meseleleri dünya 400 sene önce halletti, biz de hala ayni tas ayni hamam... Yazik.
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen yahac » Prş Mar 19, 2009 20:02

brd yazdı:Kuranda atom bombasinin yapilisi da anlatiliyor mu?

Din kitaplarini bilimsel kaynak sayma yobazligindan kurtulmaniz icin daha ne kadar süre gerekecek acaba? Bu meseleleri dünya 400 sene önce halletti, biz de hala ayni tas ayni hamam... Yazik.


Bilim adaminin bilgisi nereden geliyor? Kendisinden mi, gaipten mi? Yoksa yaratilan herseyin bilgisi kendisinde bulunan Yaradandan mi?

Kesfedilen bilgi kime aittir? Onu dile getiren bilim adamina mi? Kendisinden cok once var olan bir seyin bilgisi bugun kendisine aciklaninca insanoglu bu bilginin kendisine Allah'tan bir rahmet ve nimet oldugunu sayacagina neden kendisini one cikarmayi secer?

Tum gercek bilgiler Allahtandir! Yanlis olanlar bizdendir...
Kullanıcı küçük betizi
yahac
Üye
Üye
 
İletiler: 154
Kayıt: Pzt Kas 05, 2007 17:05

İletigönderen brd » Prş Mar 19, 2009 22:52

iyi bu kafayla devam edin, millet aya giderken biz niye yaya kaliyoruz diye sormayin ama sonra... cahilligin bu kadar sahiplenildigi dünya üzerindeki ender birkac ülkeden biri kaldi Türkiye bu geri kafa yüzünden...

bilim nedir bilmezsiniz ama konusmaktan da geri durmazsiniz, devam edin cahilliginizle...
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen yahac » Cum Mar 20, 2009 1:31

brd yazdı:iyi bu kafayla devam edin, millet aya giderken biz niye yaya kaliyoruz diye sormayin ama sonra... cahilligin bu kadar sahiplenildigi dünya üzerindeki ender birkac ülkeden biri kaldi Türkiye bu geri kafa yüzünden...

bilim nedir bilmezsiniz ama konusmaktan da geri durmazsiniz, devam edin cahilliginizle...


Allah calisana yardimci olur. Bilgiyi arayana bilgisini sunar. Bos bos oturana degil.

Daha cok calismamiz lazim, tamam. Hep birlikte iyiliklerede, guzelliklerede ve bilimde yarisalim...
Kullanıcı küçük betizi
yahac
Üye
Üye
 
İletiler: 154
Kayıt: Pzt Kas 05, 2007 17:05

İletigönderen brd » Cum Mar 20, 2009 10:14

Evrimi Kuran'da arayan kafayla ne kadar calissaniz bos, önce bilim nasil yapilir onu ögrenin... Yüzbin kere anlattik ama bilimden anlamayan kara cahil kafalar bunu anlayamaz tabii ki, Evrim Kuran'da var diye tutturmussunuz, iki gün sonra evrim kurami yanlislanirsa ne diyeceksiniz cok ama cok merak ediyorum. Kuran yanlislandi mi diyeceksiniz? Bu kafayla bu ülkede olan bitene hic ama hic sasirmamak lazim.
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen mukanorkan » Cum Mar 20, 2009 11:39

yahac kardeş Allah insanın kalbine hidayet vermedikten sonra dünya bir araya gelse gene o insanı değiştiremezsin bakarlar ama göremezler.
Kullanıcı küçük betizi
mukanorkan
Üye
Üye
 
İletiler: 425
Kayıt: Çrş Oca 07, 2009 16:18

İletigönderen brd » Cum Mar 20, 2009 14:10

belli belli, size öyle bir hidayet verilmis ki, bilim dünyasini salliyorsunuz buluslarinizla....
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen Türk-Kan » Cum Mar 20, 2009 14:20

brd, bir "bilim adami" olarak polemige girmek size yakismaz. Siz bilim ile ugrasmaya devam edin.

Olur da, olmadigini bilimsel olarak ispatlayamadiginiz bir Tanri varsa zamani geldiginde O'na anlatirsiniz derdinizi.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen brd » Cum Mar 20, 2009 15:12

Mesele tanrinin varolup olmamasi degil, bilimi dinsel olarak mi aciklayacaksiniz ortacagdaki gibi yoksa akli mi hakim kilacaksiniz... meselenin özü budur...
Kullanıcı küçük betizi
brd
Üye
Üye
 
İletiler: 179
Kayıt: Pzr Eki 28, 2007 23:53

İletigönderen İlteriş » Cum Mar 20, 2009 15:28

“İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir?”(İnsan, 76/1)

Iste anahtar cumle bu.
"Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir"

Mustafa Kemal Ataturk
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş
Üye
Üye
 
İletiler: 1197
Kayıt: Cmt Eki 20, 2007 23:05

İletigönderen yahac » Cum Mar 20, 2009 15:42

brd, bu tabii ki tanrinin varligi ile baglantili bir mesele. Bilim de bir bakis acisini gerektirir. Sadece 100 yil once bilim adamlarin cogu dindar kisilerdi. Bilim camiasinda Tanriyi inkar yeni cagimizin hastaligidir. Su anda bile bu oran %0 degil.
Her insanin kendi varligi ve misyonu ile ilgili bir bakisi vardir ve her insanin baksi onun yaptigi her seyi etkiler. Bilim de insanlarin dertlerine careler uretmek icin vardir. Sirf meraktan degil.

Allaha inanan bir kisinin bilimle hicbir problemi olamaz cunku var olan herseyin Allahtan oldugunu bilir. Hatta daha da bir sevkle Allahin eserlerini inceler. Inceledikce Allaha olan bagliligi artar, bu evreni yaratan ilahi zekanin yuceligi onu daha da etkiler.

Su da olabilir, diyelim ki dinsiz bir kisi bir sey kesfettiginde bunun tamamen kendisinin basarisi olduguna inanir, hatta belki de buldugu seyin daha onceden var olmadigin kendisinin bunu "yarattigini" bile zannedip ayri bir megaloman havaya girer. Oysa tarafimizca bulunan hersey bizden cok once zaten vardi. Biz ancak simdi ondan haberdar oluyoruz. Dindar bir kisi bunun bu yuzden Allahtan bir nimet oldugunu bilip Allaha sukreder ve buyuluk taslamaz.

Arastiran kisi dindar ise bunun da bir tur ibadet oldugu bilinciyle yapar. Cunku bu, Allah'in hidayet verdigi kullarina bir emridir. Yeryuzunde dolasip Yaradanin ayetlerini ve isaretlerini aramak...

Dolayisiyla arkadasim kendine karsi durust ol. Bir insanin bilime olan bakisi ile Allaha olan bakisi birbirileriyle cok siki bir sekilde baglantilidir...

Cunku Tanriya inanmak "the theory of everything" - hereseyin teorisini kabul etmekle ilgili bir durumdur! Cunku hersey birbiriyle baglantilidir. Su andaki evrenle milyarlarca yil oncesi "singularity" birbirinin devami... Hersey belli bir duzende degisir ve Yaradanin emrini takip eder...

Selametle!
Kullanıcı küçük betizi
yahac
Üye
Üye
 
İletiler: 154
Kayıt: Pzt Kas 05, 2007 17:05

İletigönderen Ram » Cum Mar 20, 2009 19:52

Siyasete din karıştırılmamalıdır, bilime ise her ikisi karıştırılmamalıdır. Fakat bunu, bilimsel gerçekleri din ile açıklamak ile karıştırmayın. Zira bu zorunludur, dinin bilimle çelişmediği inanlara gösterilmek durumundadır. Bir de bugüne kadar İslâm dini ile bilimsel gerçeklerin çeliştiği sanılan bazı noktalar ileri sürülmüştür; bunların hemen hemen hepsi Yahudi ve Hristiyan kaynaklı fakat İslâm'da yeri olmayan buna rağmen İslâm'da varolmuş gibi gösterilen noktalardır. Bu tür açıklamalar, dini yobazlıktan kurtarır. Yalnız, bilimsel gerçekleri dinen de uygunluğunu açıklamak yerine bilimsel gerçekleri dinde aramak yobazlıktır, din de bunu yasaklamıştır esasen. Bilimle ilgilenirken, işin içine din karıştırılamaz.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Mar 20, 2009 20:38

brd, senin ne demek istediğini anlıyorum. Yalnız senin söylemlerine bu toplum henüz hazır değil. Evreni, insanı araştırmaya çalışmakla din arasında sıkıştığımız için işin içinden çıkamıyoruz. Bunları birbirinin rakibi olarak görüyoruz. Bazıları sanıyor ki bu araştırmaları yapmakla Allah'ı inkar ediyoruz, karşı çıkma gerekçeleride bu. Ve bundan dolayı ateist damgası yiyebiliyorsunuz. Oysa bu sapla samanı karıştırmaktır. Kur'an-ı Kerim'i birçok defa okuduğum için bu verilen tepkileri anlamıyorum, anlamakta zorlanıyorum. Ram'ın da dediği gibi din ile bilimin çelişmediğini insanlara göstermek zorundayız.
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Sonraki

Şu dizine dön: Dinimiz İslam

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x