AKP’nin PKK’yla yaptığı belli başlı 7 pazarlık öyküsüyle ilgili 24 Ağustos tarihli yazımızı “Pazarlığın boyutu sadece referanduma ‘evet’ demek karşılığında gündeme gelen BDP’nin ‘Öcalan muhatap alınsın, operasyonlar durdurulsun, seçim barajı düşürülsün, KCK tutukluları serbest bırakılsın’ şeklindeki dört şartıyla mı sınırlı? Yoksa, aslında referandumda ‘evet’ çıktıktan sonra yolu açılacak ‘demokratik özerklik’ ve ‘federasyon anayasası’ pazarlığı mı yapılıyor? Pazarlığın ayrıntılarını da bir sonraki yazımızda ortaya koyacağız…” diyerek bitirmiştik.
Pazarlık yapıldığı ortaya çıktı ancak pazarlığın gerçek konusu gözlerden gizlenmeye çalışılıyor. Pazarlığın esasını, “federasyon Anayasası” oluşturuyor. Ama bu alt pazarlığın üstünde, ABD ile Türkiye arasında, Irak’ın kuzeyi kapsamlı “konfederasyon” pazarlığı yapılıyor.
12 Eylül’den hemen sonra, “evet” çıkması halinde yeni bir anayasa yapılacağı ve bu anayasanın “demokratik özerklik” esaslı “federasyon anayasası” olacağı BDP’liler tarafından ilan ediliyor; ancak bu ilan, miting meydanlarındaki tüm konuşmasını Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’ye vakfeden Erdoğan tarafından yalanlanmıyordu!
YENİ ANAYASA, ÖZERK KÜRDİSTAN
BDP Genel Başkan Yardımcısı Gülten Kışanak “… yeni anayasayla Kürt halkına özgürlük ve demokratik özerk Kürdistan gelecek” diyordu. (Milliyet Gazetesi, 22 Ağustos 2010) Yargının siyasi yasaklı ilan ettiği ama AKP’nin dolaylı önünü açtığı Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Ahmet Türk ise “esas olan özerkliktir” diyordu. (Hürriyet Gazetesi, 23 Ağustos 2010). Öcalan “demokratik özerklik projesinin siyasi, hukuki, kültürel, öz savunma ve diplomasi boyutlarını” açıklıyor ve “Katalan Modeli” ile “Katalonya Anayasası”nın incelenmesini istiyordu. (ANF, 20 Ağustos 2010). Ve son olarak BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, hükümete “Yeni bir anayasa, Demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan” formülünü sunuyordu. (ANF, 25 Ağustos 2010)
Ancak az önce belirttiğimiz gibi AKP ile PKK arasında var olan “federasyon” pazarlığının üstünde, ABD ile Türkiye arasında da, Irak’ın kuzeyini kapsayan “konfederasyon” pazarlığı vardı.
Peki federasyon ile konfederasyon pazarlıkları arasındaki bağ hangi olguya dayanıyordu? Önce bir saptama yapalım.
HEDEF, TÜRKİYE’YE ‘KÜRDİSTAN’A EVET’ DEDİRTMEK
ABD, 1992’den bu yana parlamentosunu kurduğu, hükümetini oluşturduğu, başkentini ilan ettiği, merkez bankasını inşa ettiği, parasını bastığı, gümrüğünü ördüğü, en önemlisi ordusunu kurduğu Kürt Devleti’ni hâlâ neden ilan edemiyor? Çünkü Türkiye henüz bu plana razı olmadı! Plana direnen kuvvetler zayıflatıldı, yıpratıldı, içeri atıldı ama hâlâ teslim alınamadı!
Şimdi bu saptamaya bir ara verelim ve ABD’nin Irak’tan muharip asker çekmesinin ne anlama geldiği üzerinde duralım:
ABD’nin son muharip askerini de Irak’tan çekmesi, Obama iktidara geldiğinde estirilen rüzgâr benzeri bir etki yaptı herkeste… Ki Obama’nın kendisi gibi, bu çekilme de revize BOP’un bir parçası… Peki gerçekte olan biten neydi?
YENİ ŞAFAK OPERASYONU BAŞLIYOR
Öncelikle altını çizmemiz gereken olgu şu ki, geri çekilme takvimiyle ilgili anlaşmayı Obama değil, aslında Bush hükümeti imzalamıştı! İkincisi çekilen muharip askerler orta ve güney Irak’tan çekildi. Ve yerlerini bundan sonra alacak olan Blackwater tipi “özel ordu”larla kontratlar, hızlı biçimde imzalanıyor. Ne de olsa Irak petrollerinin yaklaşık yüzde 75’i, 35 yıllığına çoğu ABD’li olan batı şirketlerine devredildi. ABD her halükarda bu kontratların güvenliğini korumak isteyecektir. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P. J. Crowley’nin, “Irak’ta savaşı bitiriyoruz, ama Irak’la işimizi bitirmiyoruz” demesi tam da bu anlama gelmiyor mu?
ABD’nin Irak komutanı General Odierno’nun, geri çekilme takvimi ile ilgili söylediği “en son kuzey Irak’tan çekiliriz” açıklaması asker çekme meselesinin esasıdır. Aslında ABD Irak’tan çekilmiyor, kuzey Irak’a yoğunlaşıyor. El Halic Gazetesi’ne yansıdığı kadarıyla 2020 yılına kadar 94 üs’te 6 tugay ABD askeri bulundurulması konusunda, zaten bir mutabakat oluşturulmuş! Ki şu anda 56 bin ABD askeri hâlâ Irak’ta bulunuyor!
Savaşın bitmediği ABD’nin süreç isimlendirilmesinden de anlaşılıyor. ABD Irak’a savaş açtığında buna “Özgürlük Operasyonu” demişti. ABD, 1 Eylül 2010’dan sonraki sürece ise “Yeni Şafak Operasyonu” ismi vermiş. Demek ki, ABD açısından biten bir şey yok, hatta başlayan yeni bir süreç var!
İşte o süreç Irak’ın kuzeyi merkezli yeni bölge düzeni sürecidir. “Acelemiz var” diyerek hızla “Kürt Açılımı” başlatan Erdoğan-Gül ikilisinin acelesi de bu takvim nedeniyleydi…
ABD KONFEDERASYONU İÇİN KÜRT AÇILIMI
Şimdi yeniden az önce yaptığımız saptamaya dönelim. ABD’nin her şeye rağmen Kürdistan’ı ilan edemediğini; çünkü Türkiye’nin plana henüz razı edilemediğini; direnen kuvvetlerin zayıflatıldığını, yıpratıldığını, içeri atıldığını ama hâlâ teslim alınamadığını belirtmiştik.
İşte 12 Eylül referandumu, aslında Türkiye’nin önce federasyona sonra da konfederasyona razı edilmesi, evet demesi anlamına geliyor. Referandum, Türkiye’nin tüm merkezi kurumlarıyla birlikte teslim alınması öncesinin son vuruşu olacak. Ve bölgede üç gelişme birbirine paralel olarak ilerleyecek.
Birincisi; ABD, Irak’ın kuzeyini Erbil başkentli olarak Kürdistan diye ilan edecek. Türk devleti, Kürdistanlılara “çifte vatandaşlık” hakkı tanıyacak.
İkincisi; yeni bir anayasa ile Türkiye’nin güneydoğusu özerk ilan edilecek; dolayısıyla üniter Türkiye yerine federatif Türkiye kurulacak. Kürdistan ile özerk Güneydoğu arasında “çifte vatandaşlık” ve “ticari birlik” üzerinden “siyasi birliğe” gidilecek.
Üçüncüsü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir alt düzeni olarak geçen aylarda ilan edilen ve adına Ortadoğu Birliği denilen “Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün” arasındaki ticari birlik, İstanbul başkentli siyasi birliğe dönüştürülecek.
Ve son olarak bu üç yapı birleştirilip İstanbul ve Diyarbakır merkezli bir konfederasyona dönüştürülecek!
İşte ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi budur! Başbakan Erdoğan’ın tam 6.5 yıl önce “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” dediği görev işte budur. (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
1. "Anayasa değişiklik paketi açılımın alt yapısını oluşturacak." R.T. ERDOĞAN. 17 Nisan 2010 ulusal bir TV kanalı konuşması.
2. "Kürt açılımını hızlandırıyoruz bu maksatla İçişleri Bakanımı görevlendirdim. Esasen bu süreci 2002 den beri başlatmıştık." R.T. ERDOĞAN. Ulusal Basın.
3. "Demokratik açılımın başarısı Anayasadaki Türklük tanımının kaldırılmasına bağlı" Ayşe Nur BAHÇEKAPILI. AKP Grup Başkan Vekili 30.11.2009 Taraf Gazetesi.
4. "Bu ülkede kurucu irade kavramı yeniden tanımlanmalıdır." Haydar Kemal KURT. AKP Isparta Milletvekili 21 Nisan 2010 TBMM konuşması.
5. "Kürtçe eğitim üniter yapıya engel olmaz." Hayati YAZICI. AKP İstanbul Milletvekili Devlet Bakanı 29.08.2009 Akşam Gazetesi.
6. Başbakan R.T. ERDOĞAN; "Bir grup PKK'lının Habur sınır kapısından Türkiye ye girdikten sonra serbest bırakılmasını" sevindirici gelişmeler olarak niteledi. Erdoğan; "Habur Sınır kapısında yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü?" Diyerek değerlendirdi. 21.10.2009 Radikal Gazetesi.
HATIRLATMA!
· Kandil ve Mahmurdan 34 PKK lı gelmiş,
· Terörist kıyafetleri ile kahramanlar gibi karşılanmışlar,
· Karşılamada devlet erkânı hazır bulunmuş,
· Çadır mahkeme kurulmuş,
· Pişman değiliz demelerine rağmen, pişman muamelesi yapılmış,
· Rahatsız olmasınlar diye, Atatürk Resmi ve Türk Bayrağı kaldırılmış,
· Atatürk Orman Çiftliğinde AKP'nin PKK uzantıları ile yaptığı pazarlıkta, hâkimlerin ayarlandığı belirtilmiş daha sonra da İçişleri Bakanı bu görüşmeyi teyit ederek '' yol kazası'' olarak belirtmiştir.
7. AKP tarafından TRT Şeş'in (Kürtçe) yayın hayatına geçirilmesi. 01.01.2009. Diyarbakır Belediye Başkanı "TRT Şeş AKP'nin lütfü değil, söke söke aldığımız kültürel hakkımızdır. Bu mücadeleyi böyle sürdürürsek yakında bu toprakların Kürdistan olduğunu da kabul edecekler" dedi. 08.01.2009 Vatan Gazetesi,
"Bir lehçeden bir dil, bir dilden bir millet, bir milletten bir devlet yaratacağız"Peşmerge Başı BARZANİ
8. Osman Baydemir "belediye binamızın önünde AY YILDIZLI Türk Bayrağımızla sarı-kırmızı-yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur" dedi. İşi daha da ileri götürerek "Özgür Doğu Karadeniz olacak, özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda demokratik Türkiye özerk Kürdistan olacak" diye sıralamıştı. Bütün bu maddi deliller iki dilli, iki kimlikli devlete geçişi işaret etmiştir.
9. "Devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu ateşkes ilan ettik. Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişmede devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır."Murat KARAYILAN. 18 Ağustos 2010 Fırat Haber Ajansı.
"Hükümetimden, partimden hiç kimse Abdullah Öcalan'la konuşmuş değildir. Görüşmeler yapılır ama devletin birimleri tarafından" R.T. ERDOĞAN. 28 Ağustos 2010 Milliyet Gazetesi.
Bölücü terörün artmasının "evet" oylarını düşürdüğü, azalmasının ise "evet" oylarını artırdığı düşünülmektedir.12 Eylül referandumu öncesi "Ramazan boyu PKK'nın ateşkes ilan etmesi" için İmralı ile görüşmenin hükümetin bilgisi dışında yapılması mümkün olabilir mi? Veya neler karşılığı bu ateşkes sağlanmıştır?
10. Biz AKP ile Başbakan Erdoğan'la temsilcileri ile kurmaylarıyla tahmin ettiğinizin ötesinde görüşmeler yaptık. Referandum paketi öncesinde de bize söylenen şuydu; ''Biz sizinle asla aynı karede görünmeyeceğiz. Bize destek verebilirsiniz ama gizli destek vereceksiniz demişlerdi. Buyurun kendilerine sorun böyle olmadığını iddia etsinler ''dedi.BDP Diyarbakır İl Başkanı Nijad YARUK. 21 Temmuz 2010 Gazete 5 internet sayf.
BÜTÜN MİLLETİN GÖZÜ ÖNÜNDE OYNANAN BU ORTA OYUNUNA "EVET" DİYELİM Mİ?
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Sözde Kürdistan İlanı- Emperyalizm ve Siyaset- Arka Planlar- Barzani ve İktidar...
Emperyalizmin 1. Dünya Savaşı öncesindeki 1. Şark Meselesi siyaseti ile Batı'nın "Türk İmparatorluğu" dediği imparatorluk paramparça edilmişti. Anadolu parçalanmak istenmiş ama emperyalizm tarihinin hiç unutamadığı yenilgisini almıştı. "Kürdistan" "Büyük Ermenistan" 1. Şark Meselesi siyaseti idi. Şimdiki zamanda, Irak'ın işgalinin ardından Irak parçalanmış, Irak'ın Kuzeyi'nde "Güney Kürdistan" olarak tanımlanan yapılanma ortaya çıkarılmıştır.
1- "TERÖR" VE ÖZERKLİK...
Şimdiki zaman emperyalist siyaseti önce tetikçi PKK terörünü ortaya çıkarmış, ardından dışarıda ve içeride "sözde Kürt sorunu" tartışmaları başlatılmıştır. Sözde Kürt sorunu tartışmaları tırmandırılırken, bunu BDP sözcülerinin ve dış emperyalist siyasetin "özerklik" talebi ve ardından da Güneydoğu Anadolu Coğrafi Bölgemiz için "Kürdistan" tanımı ağızlara alınmaya başlanmıştır. Yani adım adım uygulanan bir siyaset vardır.
2- BDP'NİN İLANI...
BDP artık yürürlükteki Anayasa'yı tahrib ederek meydanlarda Güneydoğu Anadolu Coğrafi Bölgemiz'den "Kürdistan" diye söz etmektedir. Zaman, zaman da "Kuzey Kürdistan" demektedirler. Ama, son günlerde Doğu Anadolu Coğrafi Bölgemiz'de o Kürdistan sözüne ilave edilmiştir. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan cuma günü meydanlarda yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "...Doğu'yu , Güneydoğu'yu, Kürdistan'ı, Şırnak'ı Kırmızıya boyayın..."
3- ATEŞLE OYNAMAK...
Böylesine tabir ya da siyasetler ateşle oynamaktır. Anayasa tahribidir. İç çatışma kışkırtıcılığıdır. O iç çatışma kışkırtıcılığı ayrılıkçı siyasal Kürtçülerin de ağızlarındadır. Öyle hayaller kuranların akıllarını başlarına toplamalarında sayılamayacak kadar fayda vardır. Bu siyasetlerin ardında bir zamanlar NATO Toplantısı'nda bile masanın üzerine Kürdistan haritası yayan emperyalizm siyaseti vardır.
4- ATEŞ KES TABİRİ...
"Referandum süreci" devam ederken emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü "saldırılarını" durdurduğunu açıklamıştır. BDP ve ayrılıkçı siyasal Kürtçüler bu duruma "ateş-kes" demektedirler. Ateş-kes savaşan iki devlet arasındaki tabirdir. 30 Ekim 1918 Mondros Teslimiyet Anlaşması sırasında da zamanın emperyalist Yedi düvel ile yapılan o anlaşmada "ateş kes" tabiri de kullanılmıştı. Şimdiki zamanda "Kürdistan ilanı" ardından tetikçi terör örgütünün saldırılarını durdurmasına "ateş kes" tabiri eklenmiştir.
5- BAHÇELİ'NİN UYARISI...
Dikkatlerden kaçan bir açıklama vardır. O açıklamayı MHP Lideri Devlet Bahçeli yapmıştır. Bahçeli, geçtiğimiz günlerde yaptığı bu açıklamada "Irak'tan çekilen ABD güçlerinin silahlarını kimlere bırakacağını sormuştur". Irak'ın işgalinin ardından Saddam Ordusu'nun silahlarının bir kısmı Barzani öteki kısmı tetikçi terörün eline geçmişti. Daha doğrusu buna göz yumulmuştu. Şimdi ABD ordusu çekilirken aynı sürecin devamı söz konusudur. Bu da "Türkiye'ye karşı silahlanmaktır".
6- İKTİDAR VE ZAMAN...
Irak'ın işgali ardından siyasi iktidarın Irak politikası önemli hataları kapsamıştır. Irak'ın Kuzeyi'ndeki yapılandırmanın başı Barzani'nin siyasi iktidar tarafından muhatap alınması vahim siyasi hataların bir bölümüdür. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek CNN TÜRK'te yaptığı açıklamada BDP'nin Kuzey Irak modeli istediğini söylemiştir. Bizim bu sütunda aylarca yazdığımız belgeleri ile ortaya koyduğumuz da buydu. Brüksel'in siyasetleri ile Washington siyasetleri örtüşürken karşı bir siyaset yine tarihi hatalarla oluşturulamamıştır. Gerçekler görülememiş midir yoksa geç mi kalınmıştır?
7- 1925 ÖNCESİ - ŞİMDİKİ ZAMAN...
Osmanlı İmparatorluğu döneminde "kafasızlığı" nedeni ile adına "Baş herif" denilen Şerif Paşa İsviçre'de ilk siyasal Kürtçülük teşkilatını kurmuştur. Bu teşkilat sonraki zamanda "Kürt Teali Cemiyeti" adını almıştır. Mondros sürecinde emperyalistlerle işbirliği yapmışlardır. Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde zamanın emperyalizmi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ayaklanmalar çıkartmışlardır. 1925 Genç Şeyh Sait ayaklandırmaları sırasında, bugünkü terör örgütünün saldırılarının yaşandığı bölgede o ayaklandırmalar görülmüştür.
8- "KÜRDİSTAN VE EMPERYALİZM"...
Şeyh Sait, Nasturi, Genç ayaklandırmaları öncesinde zamanın emperyalizmi ayaklandırmacılarla "Kürdistan" meselesi üzerinde mutabakata varmıştır. O zaman adına Kürt Emareti de denilen bölge içine İskenderun da dahil edilmişti. Şimdiki zamandaki terörün yoğunlaştığı bölgere bakınız. Tıpkısının aynısıdır. Yani Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlatılan emperyalist siyaset şimdiki zamanda da sürmektedir.
9- REFERANDUM SÜRECİ...
Siyasi iktidar tarihi bir hata yaparak böyle bir zamanda bir anayasa değişikliği paketini TBMM'den geçirmek istemiş, ancak ardından gelen süreçlerle paket "referandum"a götürülmüştür. Referandum süreci ile birlikte, "demokratik özerklik" tartışmaları ve talepleri öne çıkmıştır. Ardından da sözde "özerk Kürdistan" talepleri meydanlara taşınmaya başlanmıştır. MHP ve CHP pakette üç tehlikeli madenin bulunması nedeniyle de referandumda "hayır oyu" kullanılmasını istemektedirler. Geçmişin "Kürt Teali Cemiyeti" (partisi) benzeri siyasetin içinde gözüken BDP ise referandumu siyasi iktidarla pazarlık masasına çekmek istemektedir. Bu süreçde tetikçi terör örgütü de saldırılarını durdurduğunu açıklamıştır.
10- YA EVET YA DA "GÖRÜRSÜN"...
Siyasi iktidar referandumdan evet çıkarmak için tarihi bir hata ile bir baskı siyaseti uygulamaya başlamıştır. Mesela Antalya'da hayır broşürleri dağıtan iki CHP'li kadın gözaltına alınmışlardır. Başbakan Erdoğan'ın önemli bir siyasi hata yaparak TÜSİAD'a karşı söyledikleri bir tehdit siyaseti olarak da yorumlanırken MHP Lideri Bahçeli'nin "kedi köpek" sözleri ile igili açıklamaları gündeme düşmüştür. Başbakan Erdoğan'ın o talihsiz beyanı sürecin keskinliğinin de bir başka belgesi olmuştur.
Diyarbakır- Tunceli'deki "Hadleri Aşan" Siyaset ve İlanlar...
Tehditler, tahrikler, ayrı bir devlet ilanı dönemi yaşanmaktadır. BDP ve Merkezi Diyarbakır olarak ilan edilen "Daimi Meclis" şartlarını açıkça ortaya koymaktadır. Mevcut "Anayasanın reddi" bu tehditler arasındaki yerini bulmuştur. Bu siyasetin ve tehditlerin ardında şimdiki emperyalist siyasetin geçmişte yaşanan izleri açıkça görülmektedir. Ve nihayet Türkiye bu hale getirilmiştir. Tabii tarih bunun sorumlularını da arayacaktır. Aramaktadır ve hafızasına kaydetmektedir.
1- "DERSİM CUMHURİYETİ" İMİŞ...
Cuma günü yapılan açıklamalara bakınız. Eski adı ile Dersim şimdi gündemdedir. Ve "Dersim Cumhuriyet olacak. Kendi kendisini idare edecek" denilmektedir. Bu açıkça ilan edilmiştir. Şimdiki adı Tunceli olan Türkiye Cumhuriyeti'nin vilayetlerinden birisi artık belli anlamlar yakıştırılan "Dersim"e çevrilmiştir. "Dersim Cumhuriyet olacak, kendi kendini idare edecek" demek bir ayaklandırma ilanından başka nedir? Ve bu ilan yapılırken, geçmiş zamanda emperyalist siyasetin itişi ile ayaklandrma çıkartan zamanın Nakşibendi Şeyhlerinden Seyyit Rıza'nın yeni dikilen heykeli de ziyaret edilmiştir.
2- TERÖR BARIŞ ŞARTI...
Cuma günü BDP'nin eski eşbaşkanı Ahmet Türk, halkın önünde yaptığı açıklamada "savaşın durması isteniliyorsa Öcalan ile mutlaka görüşülmelidir" demiştir. Şartlar, şartları izlemektedir. Tarihi hatalı önce, "Kürt açılımı" denilen siyaset sonrada başka parantezlere de alınmışsa da işte şimdiki zamanda bu sözler de artık söylenebilecektir. "Savaşın durması" "ateş kes" tabirleri de yan yana kullanılmaktadır.
3- ÜÇLÜ MESAJ...
Ayrılıkçı siyasal Kürtçüler, siyasi hareketi başlatırlarken arkalarına şimdiki zaman emperyalizmin "bazı merkezlerini" de almışlardır. Kimse sanmasın ki yalnızca işte oyu yüzde beş buçuklar olan bir siyasi partinin siyaseti içindedir. Arka planlara iyi bakmak gerekmektedir. Dikkat edilir ise 1- Önce demokratik özerklik tanımı ortaya çıkarılmıştır. Ondan önce de terör için "savaş" tabiri kullanılmaya başlanmıştı. 2- Ardından belli bir zamanlama ile "sözde demokratik Kürdistan" tabiri gelmiştir. 3- Bunu "savaşın durması ve ateş kes tabirleri takip etmiştir.
4- BİLİNEREK YAPILAN...
Bu üçlü tabir bilinerek, hesab edilerek yan yana konulmuştur. Önce, sözde bir devlet ilanı ondan önce savaşın durması, ardından ateş kes. Sözde bir devlet ilanının yanına ateş kes tabirinin konulması rastlantı değildir. Çünkü ateş kes tabiri savaş diplomasisinde "iki devlet" arasında kullanılan bir tabirdir. Tanımlamadır. Ayrılıkçı siyasal Kürtçüler artık demektedirler ki, "devlet ilanını yaptık. PKK onun silahlı gücüdür. Şimdi bununla ateş kes yapılmalıdır.
5- BİR TARİHİ BELGE...
Şimdi geçmiş zamana dönelim. Mesela, 15 Şubat 1925 pazar günü Piran'da bir ayaklanma teşebbüsü başlatılmıştı. O sırada Nasturi ayaklandırmasının başlarından Giranlı Halit hapishaneye konulmuştu. 16 Şubat 1925 günü de Cumhuriyet Gazetesi'nin verdiği bir haber şöyledir: "...Ankara- 15- Hususi Muhabirimizden- Ergani'nin Piran köyünde Şeyh Sait Bediüzaman ve avanesi jandarmalarla müdahale etmek istemiş ve telgraf hatlarını kesmişlerdir. Daha sonra ise püskürtülmüşlerdir..." Şeyh Sait ayaklandırmasının ilk başlangıcı böyledir.
6- KATILIMCILAR...
Ayaklandırma Diyarbakır Elazığ hattına kadar yayılmıştır. Sayısız asker şehit edilmiştir. Ve tam bir ayaklandırma katliamı yaşanmıştır. Ayaklanmacılar da şimdiki tetikçi terör örgütü gibi pusular düzenlemişlerdir. Ayaklandırma Elazığ'a kadar yayılmış, Elazığlılar direnmişlerdir, ama şehir sonunda düşmüştür. Bu ayaklandırmaları anlatmak uzundur. Ancak ayaklandırma sonunda bastırılmıştır. Şimdi tarihi süreçleri bilmeden ya da kendi zihinsel yapılarına göre olayları çarpıtarak anlatanlar o pusularla Türk askerlerinin nasıl katledildiklerini es geçmektedirler. Katledilen Türk Ordusu askerleri ve komutanları arasında o bölgeden olanlar da vardı.
7- ÖZERK KÜRDİSTAN VE İKİ ZAMAN...
Emperyalizmin tetikçileri o zamanki ayaklanmayı çıkaranların başları TBMM'deki milletvekillerine "...Kürdistan kuruluyor..." telgrafları çekmişlerdir. Peki şimdiki zamanda ne olmaktadır? 1- Emperyalizmin tetikçisi PKK terör örgütü pusularla TSK mensuplarını şehit etmektedirler. Diyarbakır'da iki bayraktan ve sözde Kürdistan'dan söz edilmektedir. 2- Son olarak "Dersim'de" Kürt Cumhuriyeti ilanı yapılmıştır. Bunu yapanlar arasında, TBMM'deki BDP mensuplarının olduğu da verilen haberler arasındadır.
8- 80 YIL UYDURMACASI...
Yazmaktan hiç bıkmam. 80 yıl sözü uydurmacadır. Maksat Türkiye Cumhuriyeti'ni suçlamaktır. Zamanın emperyalizmi ve şimdiki zaman emperyalizminin bazı merkezleri de "Kürdistan siyaseti ve emperyalizmin Kürtçülük kartını" hiç elden bırakmamışlardır. "Boş herif" denilen Şerif Paşa Osmanlı İmparatorluğu döneminde Stokholm Şerifi iken orada ilk siyasi Kürtçülük teşkilatını kurmuştu. O itibarla 80 yıl uydurmacadır ve maksatlıdır. Cumhuriyet hiç bir dönemde vatandaşları arasında ayrımcılık yapmamıştır. İşte şimdiki zamanda Boğaz'da yalılarda oturan Kürt kimlikli zenginler. Ama onlar bu Kürtçülük siyasetinin peşinde olmamışlardır.
9- İŞBİRLİKÇİ SEYYİT ABDÜLKADİR...
Cumhuriyet'in ilk dönemlerine emperyalist siyasetin kışkırtmaları ile başlatılan ayaklandırmaların başlarından birisi de Seyyit Abdülkadir'dir. Seyyit Abdülkadir zamanın Nakşibendi şeyhlerindendir. 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Teslimiyet Anlaşması sırasında işgalci emperyalistlerle işbirliğine girmiş bulunan zamanın Kürt Teali Cemiyeti (partisi)nin başı idi. İşbirlikçi Sadrazam Damat Ferit ile de münasebet içinde olmuştur. Kürt Tealiciler işbirlikçi Damat Ferit Kabinesi'nde de (hükümetinde) yer almışlardır.
10- KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ...
Tahrikçi etnik siyaset peşinde olan ve etnisiteyi tahrik eden devlet ilan edenler vardır. Ama son tahlilde bilinmelidir ki böyle heveslerde olanlar güçlerinin buna yetmeyeceğini göreceklerdir. Siyaseten de çökeceklerdir. Ama açıkça söyleyelim ki bir ayaklanmacı tehdit ederek ortalıkda dolaşmaktadır. Peki Türkiye bu hale nasıl getirilmiştir. Son zamanlar etnik siyasetçiliğinin giderek siyasetin kullanılması bunun nedenlerinin başında gelmektedir. Tabii kimi dış merkezlerin kışkırtma siyasetlerinin de buna iştirakı söz konusudur.
Kimi ekranlardaki nabza göre şerbet söyleşileri de tek yanlı olarak sürüp gitmektedir.
Her ne kadar “onunla pazarlık yapılmadığı, yapılmayacağı” söylense de, “onunla görüşen bu partide barınamaz” dense de PKK lideri Öcalan masanın öbür ucundan pazarlıklarını sürdürüyor. Avukatları sadece yurt içine değil, dışına da (örneğin Barzani’ye) onun mesajlarını servis edip kurye gibi, sözcü gibi çalışıyorlar.
Bu bir yana, Öcalan son pazarlığında kendisiyle “ sivil bir heyetin” görüştüğünü ( kim bunlar, kim bunlar? Görüşmeyi kim adına yapıyorlar) söyledikten sonra; “15-20 Eylül’de birçok şeyin netleşeceğini, bu tarihe kadar bir gelişme olmazsa, belirli adımlar hükümet tarafından atılmazsa ben sorumluluk almayacağım, her şey olabilir” diyor.
Sizce beklentisi nedir? Referandumun hemen arkasından, 5-8 gün içinde ne olacağını umuyor? Acaba o sivil heyetler hükümete hiç danışmadan kendi kafalarından ona kimsenin bilmediği bir takım ciddi vaadlerde mi bulundular? Yoksa “bu değişiklikten sonra sıranın Anayasa’nın tümüne geleceği” açıklamaları acaba onu “referandumdan sonraki bir hafta içinde değiştirilemez maddeleri de değiştireceğiz” açıklamasının yapılmasını beklemeye mi yöneltmiştir?
Öcalan referandumdan ‘Evet’ çıkarsa Anayasa Mahkemesi’nin artık “değiştirilemez maddeleri koruyacak yapıya sahip olmayacağını, böylece bu işlemin yapılmasının çok kolaylaşacağını” mı düşünmektedir? Öyle ya geçen yıl Cengiz Çandar’ın “Göreceksiniz bakın, değiştirilemez denilen maddeler de değişecek, zaten ne demek değişemez” dediği yazısından sonra başkaları da, hatta son bir hafta içinde de bunu söyledi.
Öcalan da Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değiştiğinde “kurucu unsur ve vatandaşlık tanımlarının değişmesi, Güneydoğu’nun özerk bölge olması” gibi taleplerinin karşılanacağını düşünüyor olabilir pekâlâ...
BDP “boykotta” görünürken Ahmet Türk’ün ve BDP’yi destekleyen tüm isimlerin ‘Evet’ demesinin nedeni de aynı beklenti mi dersiniz? Din ve ırk söylemleriyle Güneydoğu oylarını almak için AKP ile BDP sürekli çekişme içinde olmalarına rağmen, referandumda BDP’nin “boykot edeceğiz” demesine rağmen iktidar partisine açık destek içinde olması bunu düşündürmüyor mu?
Öcalan’ın sözleri çok şey anlatıyor ve hepsi de çok önemli. Keşke bu konuşmayla hangi beklentiyi ve neye dayanarak kastettiğine referandum mitinglerinde değinseler de anlasak. Referandum sonucunu değiştirebilecek olayları atlayıp parti kavgalarına dalmak topluma büyük haksızlık oluyor!
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Türkiye'deki akıl sahibi herkes görmüştür ki; AKP hükümeti ile İmralı'daki eli kanlı katil artık kafa kafaya vererek Türkiye'nin yaşadığı süreçlere yön tayin etmeye çalışıyorlar. (AB)(D)ullah Öcalan adeta hükümetin bir yöneticisi gibi muhatap alınıyor.
AKP iktidara geldiği güne kadar İmralı'da varlığı bile unutulan (AB)(D)ullah Öcalan şimdi hem örgütünü daha rahat yönetme alanı kazandı, hem de AKP iktidarı üzerinde büyük bir otorite kurdu. ABD "Kürt Açılımı" talimatı veriyor, AKP koştura koştura İmralı'daki bu alçaktan yol haritası almaya gidiyor. Öcalan'ın avukatları aracılığıyla Akşam Gazetesi ile gerçekleştirdiği röportajda kendinden istenildiği için 156 sayfalık bir rapor hazırladığını vurgulamıştır. Zaten "Kürt Açılımı" adı verilen özünde PKK açılımı çerçevesinde uygulanmaya çalışılan adımlara, düşüncelere baktığımızda, (AB)(D)ullah Öcalan'ın izini her manada görebilmekteyiz.
"Öcalan'ın talimatı ile geldik, pişman değiliz" diyerek Habur sınır kapısında kahramanlar gibi karşılanan PKK'lı teröristlerin manzarası bile buna bir örnektir. AKP iktidarı politikalarını uygulayabilme konusunda, (AB)(D)ullah Öcalan'ı odak haline getirmiştir. Ondan görüş almadan, ona danışmadan artık bir adım atılmıyor.
Özellikle PKK açılımı ve referandum sürecinde bu durum oldukça belirginleşmiştir.
Devletin kurumlarını yönetenlerin mesaisi artık tüm gün İmralı'da geçiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan cambaza bak oyununu oynayarak "Hala ben görüşmedim." diyerek çevresini güldürmeye devam etsin, devlet kurumlarında bulunan yöneticiler "pazarlık, diyalog ve akıl alma" ölçüsünde Öcalan'ın adeta İmralı'da oda arkadaşı olmuşlardır. Bazı AKP kalemşorları AKP-PKK ilişkisinin tamamen açığa çıkmasını "Terörü durdurmak için görüşüyorlar." diye değerlendirerek, AKP'nin ilişkilerini masumlaştırmaya çalışıyorlar.
AKP iktidara gelmeden önce de sonra da (AB)(D)ullah Öcalan'a her manada sahip çıkmış, bir dediğini iki etmemiş ve saygıda dahi kusur etmemiştir. Hatta 2006 yılında onu affedip İmralı'dan çıkarma girişiminde bulunmuş; suçüstü yakalanmıştır. Ama buna rağmen 57. Hükümetten sıfırlanmış terörle iktidarı devralan AKP dönemi, verdiği tavizlerle terörün en yoğun yaşandığı dönem olmuştur.
Sırf başlatılan "Kürt Açılımı" sürecine baktığımızda bile terör tırmanışa geçmiştir. O halde PKK'ya verilen tavizler, terörün azgınlaşmasına sebep olmakta ve terörü durdurma adına yapıldığı söylenen görüşmeler, PKK'yı güçlendirmektedir.
PKK ile her türlü ilişkiyi yaşayıp, İmralı'yı danışma bürosu gibi kullananlar, PKK'nın eylemlerinin kendi maskelerini düşüreceğini anladıkları vakit de hemen "PKK'nın Ergenekon terör örgütü ile işbirliğini içinde" olduğuna dair propagandalar yapıyorlar. PKK terör örgütü, Ergenekon terör örgüt ile işbirliği içinde ise, sizin PKK ile olan ilişkilerinizden dolayı sizi hangi konumda görmemiz gerekiyor?
O zaman kendi propagandanız kendinizi vurmuyor mu? PKK, AKP ve Ergenekon matruşka gibi bir hale bürünmüyor mu?
Referandum öncesi PKK ile neyin pazarlığı yapıldı ve sözde ateşkes ilan edildi?
Açıklanan ateşkes süresinin bitme tarihi geldiğinde PKK'nın "Bazı gelişmeler var. Ateşkesi uzattık." açıklamasının ana sebebi nedir?
"Bazı gelişmeler" PKK'nın terör yaratmasının örgüte kazanımı olmasa, bu eylemsizlik tavrını niye başlattı ve niye ateşkesi uzatma kararı aldı?
PKK ne taleplerinden, ne de hedeflerinden vazgeçmiş değildir. Referandum sonucunu ilk ve tek kutlayanlar olarak "Özerklik, Federasyon ve sözde Kürdistan" taleplerini daha coşkulu dile getirmeye başladılar. PKK'nın silah bırakma, terörü bitirme gibi bir anlayışı ve adımı da olmadığına göre AKP bu talepleri karşılama sözü mü vermiştir?
Ne de olsa "Kürdistan'dan gelen bilgiler bizi memnun etmektedir." cümlesini kurmuş bir Başbakan bu ülkeyi yönetmektedir.
PKK'yı düşman olarak görmediğini "Aktütün'de askerimizi, Diyarbakır'da polisimizi öldürenleri düşman olarak görmüyoruz. Demokrasi gereği bu. Hukukun üstünlüğü, insani yaklaşım bunu gerektiriyor." Sözleriyle açıklamış bir Başbakan PKK için bir kazanç ve ilham kaynağı olmaz da ne olur?
Eli kanlı katille "Barış Takvimi" yazıldığını AKP'nin yandaşı ve "Evetçilerin" sesi Taraf Gazetesi söylüyor. Türk milletine kötülük yapmak için kullanılan İmralı'daki ruh hastasının verdiği yol haritası ile yürümeye çalışan AKP'nin yolu, ihanet yoludur.
12 Eylül 2010 tarihinde AKP'nin Anayasasına şuursuzca "Evet" onayı verenler, bu ihanet yolunda başımıza geleceklerden bire bir sorumlu kişilerdir.
"Kürt Açılımı" için Anayasa Değişikliği yaptığını açık açık itiraf eden Recep Tayyip Erdoğan'a destek verenler, Apo'nun da olduğu küresel vagona yolcu olmuşlardır.
Biz o yolculara "yol yakınken dönün" diyoruz. Onları uyarmaya ve uyandırmaya devam edeceğiz.
O şuursuz "Evetçilerin" bizi okumasına bile gerek yok. Biraz AKP'nin yandaş gazetesi Taraf'ı okusalar, belki oyunlar karşısında uyanacaklar..
Bir uyansalar, APO'nun yol haritasında gezdiklerini görecekler
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır