Kendi harem-i ismetlerinin üzerine titreyenler, milletin yatak odasından sonra kadının rahmine el attı. Sezaryenle doğum ve kürtajın "cinayet" olduğu duyuruldu. Birilerinin "milletimizin kökünü kurutma planları" yaptığı da açıklandı.
Tıbbi zorunluluk gereği sezaryenle doğum yapmış bir anne olarak, öncelikle bu dehşet "açılım"a dair sorularımı sıralamak isterim:
- Kadından sorumlu bir bayan bakan, doktor bir Sağlık Bakanı dururken bir siyasinin bu denli mahremiyete girmesi örfümüze uygun mudur?
- Tıp bilimi, dahası din zorunlu hallerde kürtaja cevaz verirken kayıtsız-şartsız "cinayet" demek ne demektir? Mesela ben; Bana önce "terörist" dediler, şimdi de "cani" mi oluyorum? Teessüf ediyorum!..
- Babasının, abisinin tecavüzü sonucu hamile kalmış çocuklar, kızlar ne yapacak; doğuracak mı? Siz kızına tecavüz eden bir baba müsveddesinin: "Kendi meyvemin tadına bakmayacak mıyım?" dediğini duydunuz mu?
- Siz hiç ilkel yöntemlerle bebeğini düşürmek isterken ölen bir kadının cesedini gördünüz mü?
- Zina, fuhuş ne zaman, nasıl patlayıp normalleşti? Özel hastaneler ne zamandan beri her türlü teşvike mazhar kılındı da sezaryen kolaylaşıp yaygınlaştı? Daha önceleri nerelerdeydiniz?
- "3 çocuktan aşağısı kurtarmaz." dediniz, teşvik üstüne teşvik verdiniz. Peki onlara okul, babalarına iş? Uludere’de kaçakçılık yaparken öldürülenlerin kaçı 18-20 yaşın altında? O çocuklar, gençler orada ne arıyordu?
- ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2012 İnsan Hakları Raporu’ndan haberiniz oldu mu? PKK’nın yüzde 40’ı çocukmuş; nasıl, neden? O çocuklar dağa çıkarken, bizzat ağabeyleri tarafından gönderilirken sizler neyle meşguldünüz? Bu çocuklar hangi dönemin ürünüdür?
- 19 yaşındaki şehidin annesinin mektubunu okudunuz. O anne 19 yıl emek verdiği, büyüttüğü, doyamadığı evladının "açılıma" kurban gideceğini bilse acaba doğurur muydu?
- Tamam, "askerlik yan yatma yeri değil"… Tamam, polislerin "askerlikten yırtmasını" sağladınız. Ama terör geldi, ta Kayseri’de polisi buldu. 4 yaşındaki bebesi, babası onu bırakıp gittiği için küstü. 10 yılda ana rahmindeki kaç bebek öldü, kaç çocuk anasız-babasız kaldı? Bizimle mektuplaşanları izlediğiniz, Hasdal’dakileri dinlediğiniz kadar PKK’lıları izleyip dinleseniz bunlar olur muydu?
- "Sezaryen, kürtaj cinayettir." derken, şehidin anasının mektubu üzerine gözyaşı dökerken başdanışmanınız Yalçın Akdoğan: "Bugün için Kandil’le bir temasımız söz konusu değil." demeci veriyordu, duydunuz mu? Bugün değil "miş"; peki dün?
- Her şeyin anketini yaptırıyorsunuz. Bir de analara, "Çocuklarınızın geleceğinden endişe duyuyor musunuz? Cevabınız evet ise, neden?” sorularını sordursanız. "Bugünkü aklınız olsa doğurur muydunuz?"u da !... Siz hiç doğurdunuz mu beyler? Bekâra karı boşamak ne kolay değil mi?
- Milletin kökünü kurutmak istiyorlar, öyle mi? Hele siz o milletin bir adını söyleyin!.. Adı söylenmeyen, bin parçaya bölünen bir millet; ha dağılmış ha kökü kurutulmuş, ne fark eder ki? O planları yapanlarla "medeniyetler ittifakı eş başkanlığı"nı paylaşan, "dinler arası diyalogculuk" oynayanlar kim peki?
Hâsılı kadının rahminden daha önemli ve acil "doğumlar" var. Gelin onları konuşalım; asıl Barzani’nin, hatta İsrail’in rahmine göz atalım. Ne rahmi mi? Cumhurbaşkanlığı'na atadığınız, "kardeşiniz" Abdullah Gül, merhum Erbakan’ın dizi dibindeyken rahmi şöyle anlatmıştı:
"Çekiç Güç denen çok uluslu askeri gücü oluşturan ABD, İngiliz ve Fransızların, Ortadoğu bölgesi ile ilgileri Osmanlı devrinin son günlerinde başlamıştır. Bu sebeple Çekiç Güç’ün başından beri bölgedeki işlevi, Sevr Anlaşması'nın o zaman gerçekleştirilemeyen hükümlerinin bugün gerçekleştirilebilmesi için zemin açmaktır. Batı’nın 100 sene önce ortaya attığı Şark Meselesi'nin devam ettiğini göreceksiniz. Sevr Anlaşması'nın 3. kısmının 62, 63 ve 64’üncü maddelerindeki Kürdistan sınırlarını ve yine aynı anlaşmanın 89 ile 93’üncü maddelerindeki Ermenistan sınırlarını bir kere daha gözden geçirirseniz, Sevr Anlaşması'nda çizilen Ermenistan, Kürdistan ve bugünkü İsrail haritalarının birbiri üzerine nasıl oluşturulduğunu gayet açıklıkla göreceksiniz. Kim ne derse desin; bugün Çekiç Güç kuvvetleri bir ana rahmi gibi sınırlarımızda yeni bir devletin doğuşuna, oluşumuna yataklık yapmaktadır."
Başbakan Erdoğan 2006’da Diyarbakır’da: "Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur." dedikten hemen sonra Osman Baydemir Brüksel’e, "doğum sancıları"nı haber veriyordu.
Rahim var, doğum sancıları başladı; bir "ebe" aranıyordu!..
O zaman bu beyler, şu tabloyu açıklasın:
Irak parlamentosundaki Kürt milletvekilleri peş peşe istifa ediyor…
Irak Cumhurbaşkanı Talabani, istediği zaman yürürlüğe koyması için istifa mektubunu götürüp Barzani’ye veriyor…
Bunlar sizin için ne ifade ediyor? "Kürdistan"ın doğumunun bir nefes kadar yakın olduğunu görmeyelim diye mi? "Sezaryene-kürtaja" taktınız? Sizlerin de pek sevdiği Barzani’nin danışmanlarından ABD’li eski diplomat Peter Galbraith geçenlerde: "Barzani’nin bağımsızlık güvencesi AKP iktidarıdır." dedi mi, demedi mi?
Evet, Türk kadınına ne yapacağı konusunda akıl vermeyi bırakın da siz ne yapacaksınız onu söyleyin.
"Kürdistan’a kürtaj" mı?
"Sezaryenle doğuma" ebelik mi?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler..
Müyesser YILDIZ
27 Mayıs 2012
Silivri