Küresel Şirketler: Küresel Güç Kayması
Ulus ötesi şirketlerin (UÖŞ) hızla gelişmesi, bu şirketlerin zamanla ulusal ekonomilerin yerini alıp almayacağı sorusunu gündeme getirdi. Bazı yazarlar UÖŞ’lerin ulusal ekonomilerin gücünü azalttığını ileri sürdüler. Bu yazarlara göre UÖŞ’ler “hem ulus devletler ve ekonomileri üzerinde, hem de bir bütün olarak uluslararası sistem üzerinde önemli bir güce sahip otonom aktörler” konumuna yükseldiler. Küresel ekonomik sistemde esas birim ulus devletler iken, günümüzde UÖŞ’ler olmaya başladı 1 .
Demek ki dünyada yepyeni bir güç sistemi oluşmuş bulunuyor: Küresel şirketler ağı… Bu ağda yer alan şirketlerden bazılarının gelirleri birçok ülkenin milli gelirinden daha fazla: Wal-Mart, Exxon-Mobil ve Shell’in her birinin yıllık geliri Avusturya, Danimarka, Yunanistan, Arjantin, Portekiz gibi ülkelerin millî gelirinden daha fazla.
I) Bir iddiaya göre dünyayı “7 kız kardeş” yönetiyor, yani 7 küresel şirket: Exxon, Cheuron, Gulf, Texaco, BP, Mobil ve Shell!... Bunlar öyle petrol şirketleridir ki “dünyayı adeta sömürüyor, soyup soğana çeviriyorlar, devlet yönetimlerine sızıyorlar.” Dünyanın birçok yerinde, örneğin Ortadoğu’da yaşanan gerilimlerin, savaşların arkasında bu şirketler var.
Başka iddialar da var, Örneğin bunlardan birine göre dünya ekonomisini 10, diğerine göre 14 aile yönetiyor.
Amerikalı yazar Texe Marrs, "İlluminati" (Timaş Yayınları, İst., 2011) adlı ünlü yapıtında dünya ekonomisini 10 büyük ailenin yönettiğini ileri sürer.
Stefania Vitali, James Glattfelder ve Stefano Battiston adlı yazarlar tarafından kaleme alınmış olan “The Network of Global Corporate Control” (Şirketlerin Küresel Denetim Ağı) adlı araştırmaya göre dünyada küresel ölçekte birbirine bağlı olan 1318 şirketten oluşan bir "ağ" bulunuyor. Bu şirketlere "Sistemin Merkez Firmaları" deniyor. 2007 verilerine göre söz konusu küresel ağ, dünya ekonomisinin toplam cirosunun yüzde 60'ını gerçekleştirmekte. Bu ağın çekirdeğini ise, "Süper Varlık" olarak adlandırılan 147 şirket oluşturuyor. Bunların dünya ekonomisindeki payı ise yüzde 40... 147 şirketin bulunduğu listedeki ilk 49'u bankalar ve finans kuruluşları oluşturuyor: En başta İngiliz Barclays Bank…, onu Capital Group Companies takip ediyor. Listede JP Morgan, Goldman Sachs, UBS, Credit Suisse gibi bankalar dikkat çekiyor. Trilyonlarca dolara hükmeden bu şirketler, dünya ekonomisi üzerinde muazzam bir yaptırım gücüne sahipler.
Carnegie Vakfı'ndan araştırmacı David Rothkopf, 2008’de yayınlanan "Süper Sınıf" adlı kitabında dünya ekonomisinin yüzde 95'inin, 14 küresel aile şirketi tarafından yönetildiğini vurguluyor. Bu 14 ailenin toplam varlığı 50 trilyon doların üzerinde. Birbirleriyle iç içe geçmiş olan ve kurdukları küresel sistemin bozulmaması başlıca amaçları olan bu dev şirketler, devletler üzerinde kendi lehlerine sürekli yaptırım uyguluyorlar. ABD ve Avrupa ülkeleri küresel ekonomik kriz karşısında neden dev finans kuruluşlarını kurtarmaya çalışıyorlar, neden üretenler, işçiler, diğer çalışanlar ve emekliler üzerindeki yükü daha çok arttıran kararlar alıyorlar? Yanıtını bulmak, bu gerçekler ışığında zor olmasa gerek.
II) Küresel şirketler sürekli bir değişim içinde: Birleşiyorlar, biri diğerini satın alıp yutuyor, şube sayılarını artırıyorlar. Günümüzde kriz dolayısıyla bazıları kârlılık sorunları yaşıyor. Peki, bu yeni küresel oluşumda Türkiye’nin konumu ne? Şoke edici gerçek şu: En büyük 100 şirketimiz bir ELMA bile etmiyor!
a) Küresel şirketlerin bir özelliği birbirini yutması veya bir araya gelerek birleşmeleri… Bu ise gücün yoğunlaşmasına, firmaların sayıca azalmasına yol açıyor. Örneğin, bu yıl Çinli şirketlerin ABD’li şirketleri satın alma sürecinde rekor düzeye ulaşıldı. Gerçekten Çinli şirketler 2012 başından beri 7,8 milyar dolar tutarında satın alma gerçekleştirdi. Bunlardan en fazla ses getiren ikisi Dalian Wanda’nın Amerikan sinema zinciri AMC’yi 2,6 milyar dolara satın alması ile Sinopec’in, Devon Energy’ye ait bir dizi petrol ve doğalgaz sahasındaki hakları 2,4 milyar dolara alması oldu.
b) Bununla birlikte, bazı tahminlere göre küresel birleşme ve satın almalar, 2012’de, 2003’ten bu yana kaydedilmiş olan en düşük düzeye gerilemiş olacak. Sebebi, büyük olasılıkla, dünyada 2008’den beri yaşanan küresel kriz... Amerika krizden tam kurtulmuş değil, Avrupa’da derinleşme işaretleri veriyor. Yıllardır süren borç krizi artık Euro Bölgesi'nin çekirdek ekonomilerine uzanırken, kötüleşen ekonomik ortam çokuluslu şirketlerin bilançolarına da yansıyor. “Otomotivden, ilaca, inşaattan, tüketim mallarına kadar birçok sektörde şirketler, yılın ikinci yarısında kârlarının gerilediğini gördü. Aralarında Renault, Danone, P&G, Siemens, Lafarge, TNT Express gibi devlerin de bulunduğu şirketler, Avrupa'daki krizi gerekçe göstererek durumun kötüye gidebileceği uyarısında bulundu. Macquarie Avrupa'da bu yıl kurumsal kârların yüzde 10 gerileyeceğini tahmin ediyor. Morgan Stanley kârlarda %8, JP Morgan Chase %5 daralma bekliyor. Atlantik'in her iki yakasındaki sanayi devlerinin ve şirketlerin birçoğu, krizin vurduğu Avrupa'da talebin azalması nedeniyle yılın ilk yarısında kârlarının düştüğünü bildirirken, yılın geri kalanı içinde uyarıda bulundu. Euro Bölgesi'nde açıklanan son veriler, çokuluslu şirketlerin sıkıntılarının devam edeceğine ve kârlardaki düşüşün gelecek yıla sarkabileceğine işaret ediyor.” 2
c) Peki, her şeye rağmen, dünyaya hükmetme noktasına doğru ilerleyen bu şirketler karşısında, bizim 100 büyük şirketin konumu nedir? Karşılaştırma hiç de övünülecek bir sonuç vermiyor. Özetle durum şu: En değerli 100 Türk şirketi yarım “Elma”nın büyüklüğüne ulaşamıyor. Gerçekten Brand Finance'ın araştırmasına göre, Türkiye'nin en değerli 100 şirketinin toplam marka değeri, 70.6 milyar dolarlık marka değerine sahip olan Apple'ın yarısına bile erişemiyor. Türkiye’nin 100 şirketinin toplam marka değeri 2011 yılında 32.9 milyar dolar düzeyinde idi. Mart 2012’de açıklanan Dünyanın En Değerli Markaları Listesi’nde, bir yılda 7 sıra birden yükselen Apple'ın marka değeri ise, 70.6 milyar dolar!... Türkiye'nin en değerli 100 şirketi, toplam marka değerleriyle, ancak General Electric'in marka değerine ulaşabildi. En Değerli Markalar Listesi’nde 7. sırada olan General Electric'in marka değeri 33,2 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
Türkiye'nin en değerli markaları listesinde ise, başı 2 milyar 389 milyon dolarla Türk Telekom çekiyor. Türk Telekom'u 2 milyar 280 milyon dolarlık marka değeriyle İş Bankası ve 1 milyar 898 milyon dolarlık marka değeriyle Turkcell takip ediyor. Bunların dışında, 100 Türk şirketinin yer aldığı listenin ilk 10'unda Akbank, Garanti Bankası, Türk Hava Yolları, Efes Bira, Yapı Kredi Bankası, Arçelik ve BİM bulunuyor 3 .
***
Yukardaki açıklamalar bizi şu sonuçlara götürüyor:
1) Dünyada olup bitenleri doğru olarak anlayabilmek için, gözlem ve analizlerimizde referans olarak yalnız devletleri değil, süper küresel şirketleri de hesaba katmamız gerekir. Bu şirketlerin mahiyetlerini iyi öğrenmeli, faaliyetlerini, politikalarını, hükümetlerle olan ilişkilerini yakından takip etmeliyiz.
Söz konusu şirketlerin son kriz dolayısıyla kârlarının azalması, dünya ve özellikle çevre ülkeler bakımından çok zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu şirketler Türkiye gibi ülkelerin zayıf hükümetlerini etkileyerek, kendi lehlerine yeni ödünler koparabilir.
2) Bundan birkaç yıl önce yine ulus ötesi şirketler hakkında yazdığım bir makalede de bazı sonuçlara ulaşmıştım 4 Bakıyorum, o sonuçlar bugün de fazlasıyla geçerli… Aşağıda özetle sunuyorum:
• Ulusötesi şirketler arasındaki satın almalar ve birleşmeler dünya ekonomisinin, bence, günümüzdeki en önemli olgularıdır. Çünkü dünya ekonomisi bu yoldan serbest rekabetten hızla uzaklaşarak monopol ya da oligopol piyasalarına dönüşüyor. Tahminim odur ki yakın bir zamanda dünyada hemen bütün üretim sektörleri dev monopollerin eline geçecektir, diğerlerinde ise oligopoller hüküm sürecek.
• Eğer şirketler arasındaki bu “yutma ve kaynaşma” eğiliminin önümüzdeki yıllarda da hızlanarak süreceğini varsayarsak, küresel ekonominin, günün birinde birkaç ulus ötesi şirketin eline geçeceğini, dolayısıyla insanlığın korkunç bir “ekonomik diktatorya”ya doğru yürümekte olduğunu söylemek temelsiz bir öngörü olmayacaktır. Bence küreselleşmenin gerçek anlamı da budur, yani dünyanın dev şirketlerinin belirleyici aktör olduğu global bir düzene doğru ilerliyoruz.
• Dünya ekonomisinin gidişi asla serbestliğe, özgürlüğe, insan haklarına, yaygın refaha doğru bir gidiş değil. Ne yazık ki siyasette, yönetimde olduğu gibi ekonomide de despotların hâkim olduğu, rekabetin bile yok edildiği, sevimsiz, korkutucu bir dünya var ufkun ötesinde.
1 Bakınız: Zerrin Kılıçarslan, Ulusötesi Şirketler ve Küresel Etkileri, Doktora Tezi, ERÜ SBE, Kayseri, 2011.
2 Evrim Küçük, “Borç Krizi Sanayi Devlerinin Çarklarını Bozdu”, Dünya, 4.8.2012
3 http://haber.tr.msn.com/ntv/ekonomi (15.4.2012)
4 Cihan Dura, “Dünya Bir Ekonomik Diktatoryaya Doğru Gidiyor”, http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=157&Itemid=60.
Prof. Dr. Cihan DURA, 23 Kasım 2012